Düşlerimizdeki ev Amerikan Gotiği mi?

Wood, Amerikan Gotiği ile düşlerin dahi evin sınırları içinde kaldığını çok güzel özetlemiştir. 

Fide Lale Durak

Grant Wood, 1930, “Amerikan Gotiği”, Şikago Sanat Enstitüsü

Grant Wood adı çok fazla akıllarda kalmamış olsa da onun en önemli resmi olan “Amerikan Gotiği”ni herkes bilir. Resim 1930 yılında, yani Büyük Buhran döneminde yapılmıştır. Amerika’daki sanat eğitiminin ardından 1922-28 yılları arasında Avrupa’ya çeşitli geziler yapan Wood, empresyonizm başta olmak üzere dönemin önemli akımlarından etkilenmiş ama yine de rol modeli 15. yüzyıldan Jan Van Eyck olmuştur. Kendi dönemindeki Avrupalı ressamlardan farklı olarak kırsal yaşam konularına yönelik resimler yapmıştır. Wood, Bölgecilik (regionalism) adı verilen sanat akımının Amerika’daki önemli temsilcilerindendir ve belki de bu akımın en bilinen resmi, defalarca parodileri de yapılmış olan, “Amerikan Gotiği”dir.

Resimdeki çift püriten giyim kuşamları, önünde durdukları evin mimarisi ve resmin merkezindeki yaba ile Ortabatı Amerikan kırsal yaşamını temsil eder.  Iowa eyaletindeki bir yolculuğunda beyaza boyalı ahşap bir ev Wood’un ilgisini çekmiş, evin gotik yapıdaki Avrupa mimarisine benzeyen penceresi nedeniyle evi resmetmek istemiştir. O sırada, boş bir zarfın üzerine evi taslak olarak karalar. Taslak çizim yağlıboya resme dönüşürken Wood şöyle düşünür: “Acaba bu evde nasıl insanlar yaşamaktadır?”. Böylece resimde görünen çift kompozisyona dahil olur. Modeller Wood’un kız kardeşi ve aynı zamanda arkadaşı olan dişçisidir. Çift olarak resmedilen figürlerin karı koca mı yoksa baba kız mı oldukları net değildir. Ancak Wood kendisine sorduğu soruyu cevaplamıştır: “Düşlediğim insanlar bu evde yaşamalı”.

Wood’un düşlediği insanlar muhafazakâr, ciddi, evi ile bütünleşik, çiftçilikle geçinen tipik Ortabatı Amerikan ailesidir. Avrupa’da şahit olduğu bohem sonrası kalıntılar, birinci dünya savaşının yıkıcılığı ve Amerika’daki ekonomik buhran, onu tarihsel olarak ve psikolojik açıdan daha geride olana sarılmaya itmiştir. Resimdeki yaba ile anlatılan kol emeğine dayanan çiftçilik, gotik ev mimarisi ile hissedilen izole ve korunaklı yaşam, kıyafetlerdeki muhafazakarlık, bütün resimden seyirciye akan mutsuz ciddiyet, sanatçının bu yaşam biçimine döşediği methiyelerdir. Wood’un kırsal hayat övgüsü, sadece üretim araçlarının gelişmesiyle kazanılmış şehirleri ve modernizmin ileri yanlarını yadsımak anlamına gelmez, aynı zamanda çocukluğun nostaljisine sığınarak avunma anlamına da gelir. Wood, büyük buhranın boğuculuğunda geçmişin anılarına tutunur. 

Wood, gördüğü evi resmederken pencereleri ve genel olarak evin kendisini olduğundan daha gotik hale getirmiştir. Evin ayrıntıları, geleneksel kadın ve erkek rollerini pekiştirmek üzere resimdeki figürlerle ilişkilenecek şekilde öne çıkarılmıştır. Erkeğin elindeki yaba, yükselen üç sivri dişi ile biraz tehditkâr ya da sağlam duruşuyla resmin ortasında otoriterdir. Bu otorite resimdeki erkek figür ile bütünleşir. Yabanın üçlü yapısı figürün gömleğinde, tulumun çizgilerinde ve hatta çenesinde tekrar edilir. Aynı üçlü yapı evin pencerelerinde de devam eder ve çatıda oluşan üçgen sivrilik ile genel otorite hissiyatı pekişir. Kadın figür, seyircinin gözüne bakan özgüvenli erkek figürün aksine gözlerini seyirciden kaçırmıştır. Ensede toplanmış saçının yanından dökülen bir tutam dalga hemen arkasındaki çiçeğin gövdesindeki dalga ile aynıdır. Elbisesinin motifleri ise penceredeki perdenin motiflerinin tekrar edilmesidir. Böylece kadın evin perdesi, süsü ya da çiçeği; erkek üretim aracının sahibi, otoritesidir.  

Ortabatı Amerika ile özdeşleşmiş bir akım olan Bölgeselcilik akımının diğer önemli iki temsilcisinin de (John Steuart Curry, Thomas Hart Benton) tıpkı Wood gibi dindar olması, Amerika’daki temel sanat eğitiminin ardından Avrupa’da kendilerini geliştirme ihtiyacı duyması ve sonra çıktıkları kırsala dönerek modernizmden nefret etmekte buluşmaları dikkat çekicidir.  Bu akımda konu edinen insanlar geleneksel, ataerkil, değişimi sevmeyen, sınırlarını zorlamayan, aileyi ve evi kutsayan köylülerdir. Kapitalizm, gericiliğini sağlama alırken koruduğu bu yaşam biçiminin ev ile bütünleşiyor olması ise tesadüf değildir. Ev ya da aile sınırlarına hapsedilenlere bir dönemin buhranı bile sığabilmiştir. Kırsalın da şehirden uzak, izole hali boğulmak istenen tüm duygular için biçilmiş kaftandır. Böylece geri olan korunaklı hale gelir.

Wood’un düşlediği insanlar, komşusuna kendi yaşam tarzını dayatan, gericiliği kutsayan insanlardır. Ve onların yaşadıkları evler, dışarıdan süslü perdeleri, çiçekleriyle görünen, evi olmayanların imrendiği evlerdir. Gericilik kendisini mülk sahibi köylüde çok rahat büyütebildiği için ev ile simgeleşen bu anlatım oldukça yerindedir. Aynı sebeple Wood’un ilhamı beyaza boyalı Avrupa mimarili ahşap bir evdir, sonra bu eve uygun insanlar düşlemiştir. Wood, Amerikan Gotiği ile düşlerin dahi evin sınırları içinde kaldığını çok güzel özetlemiştir.