Döviz yükseliyor, enflasyonla nasıl mücadele edilecek?

Olası bir faiz artışının hem siyasal ve toplumsal açıdan 'meşrulaştırılması' hem de 'işlevli bir adım' olduğunun gösterilmesi için dövizin ateşinin yükseldiği bir konjonktür uygun olacaktı.

Haber Merkezi

Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci turundan sonra Türk lirası, dolar ve avro karşısında hızla değer kaybetmeye başladı. Bugün sabah saatlerinde bir günlük değer kaybı yüzde 7’nin üzerine çıktı.

Hazine ve Maliye Bakanlığına Mehmet Şimşek’in getirilmesi ile piyasalara ekonomi politikalarında “rasyonel” zemine dönüleceği mesajları verilmişti. Bu mesajın devamında seçimlerin öncesindeki dönemde döviz kurlarının çeşitli müdahalelerle baskılanması uygulamasına son verilmesi bekleniyordu. Nitekim, kabinenin ilan edildiği haftasonundan bu yana döviz kurlarında yükseliş devam ediyor.

Sermaye sınıfının özellikle ihracatçı kesimlerinden uzun süredir “rekabetçi kur” talebi dillendiriliyor ve ABD dolarının en az 25 TL düzeyinde olması gerektiği yönünde açıklamalar geliyordu. Sermayenin beklenti ve taleplerine uygun bir şekilde, döviz kurlarının yukarıya doğru çıktığı görülüyor.

Şimşek’in enflasyonla mücadelede oyun planı

TL’nin değer kaybetmesi enflasyonla mücadeleyi nasıl etkileyecek? Bu soruya doğrudan “olumsuz” etkileyecek yanıtı verilebilir. Türkiye sanayisinin hammadde ve ara malında ithalata bağımlı yapısı, döviz kurlarının artmasının sadece ithal nihai ürünler değil aynı zamanda yurtiçi imalat sanayinde üretim maliyetlerini de derhal arttırmaya başlayacağı açık. Bu nedenle önümüzdeki dönemde ek bir önlem alınmadığı takdirde dövizin yükselmesi ile birlikte patronlar da zincirleme fiyat artışları yapacaktır.

Bu çerçevede, Temmuz ayında asgari ücret, memurlar ve emekliler için ücret zammı konusu kritik bir hal alacak.  Ancak enflasyonda doğalgaz faturaları için “sıfır fiyat” uygulaması ile bir müdahale geldi ve Mayıs ayında enflasyon rakamları belli ölçüde baskılandı. Şimdi dövizdeki bu artışın derhal fiyatlara yansımayacağı ve birkaç gün geç açıklanacağı ilan edilen Haziran ayı enflasyon rakamlarının da fiyatlardaki kıpırdanmayı içermemesi garanti edilebilir.

Bu durumda, dövizin bir seviye yükseldiği, fiyatlarda artışın sürdüğü ancak enflasyon rakamlarına bu durumun yansımadığı Mayıs-Haziran aylarının ardından ücret zamlarının yapılacağı Temmuz ayı başına gelinmiş olacak.

Baskılanan enflasyon rakamları ve piyasada artan döviz konjonktürü, hükümete ücretlerde baskılanmış enflasyon rakamlarının bir miktar üzerinde zam yapılmasını sağlayacak. Ancak bu zam yeterli olmayacak ve aslında ücretlilerin yani geniş emekçi kesimlerin son iki yıldır yaşadığı hızlı yoksullaşma derinleşecek. Yani enflasyonla asıl olarak emekçilerin sırtına basarak mücadele edilecek.

Faiz artışı için uygun zemin oluşuyor

Merkez Bankası’nın olağan takvimde politika faizini de gözden geçireceği Para Politikası Kurulu toplantısı 22 Haziran’da yapılacak. Halen politika faizi yüzde 8,50 düzeyinde bulunuyor. Piyasada finans sermayesi çevreleri politika faizlerinin ciddi ölçüde arttırılması beklentisi taşıyor.

Fransız bankası Societe General ve ardından ABD bankası JP Morgan politika faizlerinin yüzde 25’e yükseltilebileceğini açıkladı. Üstelik JP Morgan bu beklentisini yayınlarken, bu tür bir faiz artışının “belki de 22 Haziran’dan önce” yapılabileceğini belirtmişti.

Dolayısıyla, yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek icraat döneminin ilk üç gününde yaşanan gelişmeler, yurtiçinde ihracatçı sermaye kesimlerinin beklentileri ile yabancı finans kuruluşlarının tahminleri doğrultusunda gerçekleşiyor. Ancak asıl kritik karar, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karşı olduğunu her fırsatta belirttiği “faiz artışı” hususunda olacak.

Olası bir faiz artışının hem siyasal ve toplumsal açıdan “meşrulaştırılması” hem de “işlevli bir adım” olduğunun gösterilmesi için dövizin ateşinin yükseldiği bir konjonktür uygun olacaktı. “İşinin ehli” Mehmet Şimşek’in yeni Merkez Bankası bürokratları ile birlikte olaya el koyması ve politika enstrümanları açısından bir manevra alanı sunacaktı.