Okulların açılmasıyla birlikte Millî Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredat programı doğrultusunda hazırladığı ders kitapları öğrencilere dağıtıldı.
Müfredat tartışmaları sürerken Bakan Yusuf Tekin ‘’Çocuklarımızın bilgi yükünü, okullarımızdaki müfredatın ağırlığını yüzde 35'in üzerinde azaltmak için müfredatımızı değiştirdik’’ açıklamasında bulunmuştu. Tekin, ders kitaplarının düzenlenmesiyle ilgili ise “Her ülkenin kendine ait bir model ürettiğini görüyoruz. Finlandiya modeli, Singapur modeli, Güney Kore modeli gibi örnekler var. Biz de Türkiye modelini istedik. Kendi toplumsal yapımızın ihtiyaç duyduğu müfredat oluşturabiliriz. Çocuklarımızı toplumsal değerlerimizi, milli birlik ve beraberliğimizi, çocuklarımızın sahip olmasını istediğimiz ortak değerlerimizi, bu değerleri de toplumsal hayatında yaşayabilmesi ve yaşatabilmesi, gelecek kuşaklara bunları aktarabilmesi. Bu da bizim önem verdiğimiz başka bir başlık. Bu üç başlık etrafında Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ilk başlangıç sınıflarından itibaren uygulanmaya başlayacak. Sadece bu sınıflara ait ders kitaplarımızı değiştirdik" dedi.
Ders kitapları incelendiğinde, bilimsel bilginin azaltıldığı, konuların etkinliklerle sunulduğu, basitleştirme adı altında özellikle ana derslerin içinin boşaltıldığı görülmekte. Yeni müfredata uygun olarak basılmış ve okullarda dağıtılan ders kitaplarını sırasıyla mercek altına alacağız.
Geçmiş yıllarda seçim pusulalarının ihalesinde usulsüzlük yaptığı için gündem olan Korza Yayıncılık'ın bastığı 5. sınıf Fen Bilimleri kitabına bakacak olursak;
Ünitelerde konu anlatımının oldukça az olduğu, daha çok etkinliklere yer verildiği görülmekte.
Her ünite içinde konulara dair etkinlikler planlamış ve bu etkinlikler için gerekli malzemeler listelenmiştir. Kitapta her ünite için tasarlanan etkinlik sayısının fazlalığı dikkat çekiyor. 1. Ünite için öğrencilerin malzeme getirip yapması gereken 6 adet etkinlik tasarlanırken bu sayı diğer ünitelerde 10’a kadar çıkıyor. İstenilen malzemelerinin kolay erişilen materyaller olduğu düşünülecek olsa bile öğretmenin her ders için ayrı malzemeler istemesi ve ders süresi içinde öğrencilerin tamamına bu etkinlikleri yaptırması gerekecek. Bu beklentinin gerçekleşmesi hem sınıfların kalabalık olmasıyla hem de ülkede ekonomik durumun geldiği nokta ile mümkün değildir. Etkinlikler üzerinden dersin öğretilmesi için koşulların da bu yönteme uygun olması gerekir. Çoğu okulda laboratuvarın olmadığı bilinen bir gerçek. Sınıfların kalabalıklığı ise öğretimi zora sokan en önemli başlık. Kitap hazırlanırken bu durumun göz önünde bulundurulmadığı görülüyor. Halkın alım gücünün yok olmaya başladığı bu zamanda öğrencilerin basit kırtasiye malzemelerine erişmesinin zorluğu da önemsenmemiştir.
Yine ünitelerde konuların sunuş şekline bakıldığında her konu için ‘’karekod okutma’’ uyarısının bulunduğu görülmekte. Bu karekodlarda değerlendirme etkinliklerinin cevapları, etkileşimli etkinlikler ya da konu anlatımının derinleştirilmesine dair bilgiler bulunmakta. Tüm içerikler Eba’ya yüklenmiş durumda. Daha önceki senelerde de olan bu uygulama bu kitapta büyük bir yer kaplıyor. Bu yönteme bakıldığında yine bakanlığın kendi okullarını tanımadığı anlaşılıyor. Belli ki bakanlık her okulda çalışır akıllı tahtalar olduğunu var saymaktadır. Oysa hâlâ akıllı tahtası, bilgisayarı olmayan yüzlerce okul bulunmakta. Bu imkanları olan okullarda ise akıllı tahtaların güncellenmesi ya da bozulan tahtanın tamir edilmesi için ayrı bir bütçe gerekmekte. Geçtiğimiz aylarda okulların kullandığı internetin büyük bir ‘’ mali yük’’ olduğunu söylen Bakan Yusuf Tekin iken aynı bakanlığın böyle bir uygulamayı ders kitabına yerleştirmiş olması tutarsızlığın örneğidir. Öte yandan bu uygulamaya evde kendisi ulaşmak isteyen öğrencinin akıllı telefonu ve yeterli interneti olması gerekmektedir. Bu iki başlıkta görüleceği üzere okulların, öğrencilerin ve velilerin mevcut durumlarına bakılmaksızın bir hazırlık yapılmış diyebiliriz.
Ünite içeriklerine bakılacak olursa; birkaç paragrafla anlatılan konular dışında ‘’Bilgi İstasyonu’’, ‘’Araştırma İstasyonu’’ başlığında verilen bilgiler dikkat çekici.
"Gökyüzümüzdeki Komşular ve Biz" ünitesiyle başlayan derste "bilgi istasyonunda" AKP’nin özellikle seçim çalışmalarında kullandığı Milli Uzay Programına yer verildiği görülmekte. Programın anlatıldığı bölümde yönetim kurulunda Selçuk Bayraktar’ın başkanı olduğu T3 vakfından atamalar yapılan Türkiye Uzay Ajansı tanıtılmıştır. Milli imkanlarla geliştirilen uzay aracının Ay’ın yörüngesine gönderileceğinin bilgisi verilirken, projenin tarihi, aşaması, gerçekliğine dair bilgiler bulunmamaktadır. 2020 yılında kullanılan ders kitabında ise Avrupa Uzay Ajansı üzerinden genel bir bilgilendirme yapılırken Türkiye’nin 2023’te Ay’a insansız hava aracı göndermeyi hedeflendiği bilgisi verilmektedir.
Yine bu başlıklar altında Uluğ Bey, Ali Kuşçu, Biruni, Fergani, Cacabey Türk-İslam bilim insanları olarak vurgulanıp, katkılarından bahsedilmiş ve başka bir bilim insanı tercih edilmemiştir. Geçen sene kullanılan Fen Bilimleri ders kitabında verilen Neil Armstrong bilgisine ise bu kitapta yer verilmemiştir. Yine geçmiş dönemle kıyaslayacak olursak konuya dair anlatım kısmına ise yok denecek kadar az yer verildiği görünmektedir.
“Kuvveti Tanıyalım” ünitesinde kütle konusu anlatılırken ‘’karat’’ adının keçiboynuzunun Arapça karşılığı olan ‘’karrat’’ sözcüğünden geldiği ve keçiboynuzu çekirdeklerinin kütlelerinin hemen hemen aynı olduğundan bahsedilmiştir. Bilginin doğruluğuna bakacak olursak, kimi kaynaklarda keçiboynuzunun kullanılma sebebi Afrika ve Arabistan’da yaygın olarak bulunması ve çekirdeklerinin biçimsel açıdan kullanıma uygun olması olarak verilmektedir. Ağırlıkların farklı olması ise 1907’de yapılan çalışmalar ve üzerine yazılan makalelerle anlatılmıştır. Ancak farklı büyüklükteki çekirdeklerin farklı ağırlıklara sahip olduğu günümüzde hassas tartıyla bile hesaplanabilir. Karat sözcüğünün nereden geldiği konusunda da farklı bilgiler bulunmaktadır. Oxford Sözlüğü’nde ilk kez 1555 yılında gözlemlenen, 200 miligram ağırlığa eşit bir kütle birimi olan karat kelimesinin kökeni keçiboynuzunun Latincesi “caretonia”ya dayanmaktadır. Ders kitabında bu bilgilerin altında ‘’Genel ağdan alınmıştır’’ yazmakta. Genel ağ ile ilgili araştırma yapıldığında;
Örnek olarak eklenen sayfalarda bilgilerin var olduğu görülmektedir.
Aynı ünitenin “sürtünme kuvveti “konusunda ise örnek olarak İstanbul’un fethi tercih edilmiş. Yeni müfredatla bilimsel bilgiden ziyade gündelik yaşamdan örneklerin önemini vurgulayan bakanlık bu konuda güncellikten uzak örnekler vermekte bir sorun görmemiştir. Yine aynı konuda Edirne’nin fethinden sonra Murat Bey’in emri ile yapılmaya başlanan Kırkpınar Güreşleri örnek olarak sunulmuştur.
Bölüm sonunda konu ile ilgili olduğu düşünülerek Hazerfen Ahmed Çelebi, Hazini, Cezeri ve Leonardo da Vinci hakkında bilgiler verilmiştir.
Yeni müfredat ile “Canlıların Sınıflandırılması” ünitesi yerine anlatılan “Hücre ve Organeller” ünitesinde hücre konusundan hemen sonra “Destek ve Hareket Sistemi” konusu verilmektedir. Canlılar ve canlıların nasıl sınıflandırıldığı hakkında oldukça kısıtlı bilgiye sahip olan öğrenciler için bu durum bir karmaşa yaratacaktır. Hücre konusunda tek hücreli canlılardan bahsetmezken bu alanda çalışma yürütmüş insanlarının örneklerine Akşemseddin ile başlanmıştır. Akşemseddin için ‘’Akşeyh olarak bilinir. Mikrobu keşfedip bilim dünyasına tanıtmıştır’’ bilgisi verilmektedir. Canlıların sınıflandırılması konusunu müfredattan kaldırıp mikroskobik canlılarda örnek olarak gösterilecek bir tanım bu konu ile verilmiştir. Yine müfredatın kazanımlarında bulunun Türk-İslam bilim insanlarından örnekler verme çabasının sonucu ortaya böyle karmaşık bir tablo çıkarmaktadır.
“Işığın Yayılması” ünitesinde de Kindi için ‘’ışınların düz çizgi halinde yayıldığını keşfetmiştir’’ ifadesi kullanılmaktadır. Kaynaklar tarandığında ise Kindi filozof olarak öne çıkmaktadır. Optik alanında çalışmaları olduğu ve Yunanca kaynakları tercüme ettiği bilinse de kitaptaki gibi ışınların doğrusal yayıldığını keşfettiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Kindi’nin Yıldızların Işınları adlı çalışmasında ‘’Dünya’daki her şey her yöne ışın yayar ve bu tüm Dünya’yı doldurur’’ ifadesi geçmektedir. Bu ifadeden yola çıkılarak bir keşif yaptığını iddia etmek öğrencilere yanlış bilgi sunmak demektir.
“Maddenin Doğası “ünitesinde Madde ve Isı konu örneğine Şanlıurfa’nın Harran ilçesindeki ilk İslam üniversitesinin kalıntılarından ısı yalıtımı örneği verilmiştir. Örnekte yapının dışının balçıkla, içinin yumurta akıyla sıvandığı yazmaktadır. Yaş düzeyi düşünüldüğünde çocukların balçığı bilmeleri ve yeni öğrendikleri bir konu ile bağ kurmalarını beklemek büyük bir hata olur. Isı yalıtımını günlük hayatta çok fazla kullanırız. Öğrencilere buralardan örnek vermek yerine böyle zorlama bir örnek tercih edilmesinin sebebi ise açıktır. Yine aynı konuda ‘’Performans İstasyonu’’ başlığında çocuklardan ısı yalıtımı konusu hakkında güvenilir bilimsel kaynaklardan araştırma yapmaları istenmekte devamında ise ‘’Araştırmalarımızda Türk-İslam bilginlerinin çalışmalarını ve mimari eserlerini ısı yalıtımı açısından inceleyelim’’ ödevi verilmektedir. Tüm konularda konu hakkında çalışma yapan kişilere örneklerini bu kriteri gözeterek veren bakanlık açıkça öğrencilerden de araştırmalarını bu yönde yapmalarını istemektedir.
Bölüm sonunda konu hakkında çalışma yapan kişilerin bilgilerine Nazzam ile başlamıştır. Nazzam için ‘’Suyun buharlaşması ile bulutların oluşumunu söylemiştir’’ şeklinde aktarılan bu bilgiye kaynaklarda rastlanmamaktadır. Nazzam’ın öne çıkan özelliği kelamcı ve teolog (ilahiyatçı) olmasıdır. Kitapta neredeyse su döngüsünü anlattığı iddia edilen Nazzam, Şiiliğe karşı felsefi düşünce gibi başlıklarda öne çıkmaktadır. Doğa olaylarını gözlemleyip onlara İslam’ın öğretisi doğrultusunda anlam yüklediği bilinmektedir.
“Sürdürülebilir yaşam ve geri dönüşüm” ünitesinde ise kısıtlı tutulan konu anlatımı, kültürümüzde israfın hoş görülmediği ve sahip olunanlara daima şükredilmesi gerektiği üzerinden yapılmaktadır. Temizliğin ve temiz olmanın önemini kişisel ve toplumsal sağlık üzerinden anlatmayıp kültürümüzde yeri olduğu için önemli olduğu vurgulanmaktadır. Buna örnek olarak da yine güncelden uzak Osmanlı’yı gezen seyyahların eserlerinde sokakların temizliğine dair yazılar olduğunu çeşme ve hamamların da o eserlerde yazıldığı bilgisi verilmiştir.
Konuyu bilimsellikten uzak anlatmakta sorun görmeyen ve bu durumu ‘’konuları yoğun bilgiden arındırdık’’ diye açıklayan bakanlık dini terimlerle anlatımı normalleştirmeye çalışmaktadır. Derste anlatılan konuların hayattaki karşılığını ise sadece ‘’kültüre’’ bağlamış ve bu kültüre referans olarak Osmanlı’yı göstermiştir. Konu hakkında kişi örneklerinde Mevlana ve İbni Haldun tercih edilmiştir. İkisinin de konu hakkında bir çalışması olmadığı için diğer Türk-İslam alimlerinde yapıldığı gibi burada da genel cümleler kullanıldığı görülmektedir. ‘’İnsanları çevreye karşı duyarlı olmaları konusunda uyarmıştır’’ gibi cümlelerle yapılan açıklama sonrasında Benjamin Lav’dan bahsedilmiştir. Benjamin Lav’ın eski giysilerin, kumaşların geri dönüşümünü geliştirdiği belirtilmiştir. Verilen örnekler arasındaki tutarsızlık ise önemsenmemiştir.
Kitabın tamamına bakıldığında AKP’nin uzun zamandır yapmaya çalıştığı kendi toplumunu yaratma, kendi tarihini yazma çabasının eğitime yansımasını görebiliyoruz. Ders kitabında bilim tarihini gerçek olmayan bilgiler vermeyi göze alarak kendilerince yazdıkları ortadadır. Zaten yıllardan beri azaltılan bilimsel bilgi her konu başlığında daha da azaltılmış, anlatım dini terimlerle yapılmaya çalışılmış, konu tarihle ilişkilendirilmek istenirken İslam devletlerinden örnekler verilmiş, Cumhuriyet tarihi yok sayılmış, öğrencilerin hazır bulunuşluk seviyesi gözetilmemiştir. Yine örneklerin tamamı güncellikten uzaktır. Konu hakkında çalışma yapan bilim insanlarından bilgi verirken evrensel bilginin önemsenmemesinin yanında seçilen İslam alimleri için yanlış bilgiler yazılmıştır. Çocukların bilim tarihini, bilim evrenselliğini öğrenmeleri hedeflenmemiş aksine yanlı ve yanlış öğrenmesi hedeflenmiştir.