Cevabı saklanan soru: Aşılardan ne kadar kâr elde edecekler?

Aşılardan elde edilecek kârlarla ilgili gelişmeler fazla “abartılmadan” haber bültenlerinde yer alırken bir bilgi nedense pek gündeme gelmiyor: Ne kadar kâr elde edileceği? Sizin için araştırdık!

soL - Sağlık

Aralık ayı verilerine göre Dünya Sağlık Örgütü’nün listesinde COVID-19 için toplam 241 tane aşı araştırması bulunuyor. Aşı geliştirmede son test aşaması olan Faz-III’te ise toplam 13 aşı adayı var. Öte yandan dünyada şu ana kadar 75 milyona yakın insan hastalandı ve 1,6 milyon insan da yaşamını kaybetti. Tam da bu haberlerin ortasında son bir ay içinde üç farklı firma tarafından karşı aşı çalışmalarının Faz-III sonuçları hakkında açıklamalar yapıldı. Bu heyecan uyandıran açıklamalardan sonra tartışmalar da başladı. 

İlginç bir şekilde aşı etkinliğini duyuran ilk şirketin ardından iki farklı firma daha iki hafta içinde açıklama yaptı. Pfizer/BioNTech aşısının ilk ön sonuçları 9 Kasım’da bir mektup ile kamuoyuna duyuruldu. Bu tarihten sadece bir hafta sonra Moderna aşısının ve bu aşıdan bir hafta sonra da AstraZeneca/Oxford aşısının ön sonuçları paylaşıldı.

Üç farklı aşının etkinliğinin çok kısa bir sürede bulunmasını tabii ki bilimin zaferi olarak okumak mümkün. Ancak diğer taraftan bu aşı yarışının “meta fetişizmine” dönüşmesinin önüne, şu an için, geçecek bir siyasal düzen de bulunmuyor. 

Aşıda meta fetişizmi

Görünen o ki mevcut toplumsal düzende aşı yarışı sonucunda aşıların kullanım değeri hızlıca değişim değerine tedavül edilecek ve kullanıma sokulan aşılar birer meta olacak. Meta fetişizmi de başlayacak, hatta başladı bile; tam da Marx’ın tarif ettiği gibi: “Emek ürünlerine, meta olarak üretildikleri anda yapışıveren ve bu nedenle meta üretiminden ayrılması olanaksız olan şeye, ben, Fetişizm diyorum.” Aşıların değerlerinin özgül niteliklerinin, hastalıktan yılmış ve korkuya kapılmış toplum (ki sermaye için onlar hasta değil tüketicidir) tarafından bilincine varılamadan tüketilecek olması ve insani duyguları kendine çekmesi önünde sonunda aşıların metalaşacak karakterinin kanıtıdır.

Marx, metalara yüklenen bu gizemli fetiş niteliğin, kapitalist üretim biçiminden kaynaklandığını, kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliğinin aslında muazzam bir meta yığını olduğunu, değerin en sonunda ulaştığı para biçiminin ve tek tek üreticiler arasındaki ilişkiyi aydınlığa kavuşturmak yerine, bunu örtbas ettiğini öne sürer. Buna, pandemi döneminde tekrar tekrar deneyimlediğimiz gibi, kapitalist toplumlarda meta üretiminin nihai amacının sadece değer üretmek değil, sermayenin değerini artırmak olduğunu da eklersek bu üretimden kârlı çıkacak olanın, sağlığına kavuşacak olan insanlıktan daha çok, ilaç şirketleri olacağını kabul etmeliyiz. 

Şirketlerin kârının ve de şirketler arasındaki ilişkinin örtbası

Bu kabulün ardından yaşanacak ilk gelişme tabii ki üreticilerin kârının ve üreticiler arasındaki ilişkinin örtbas edileceğidir. Keza ilaç şirketlerinin, lisans anlaşmalarından ve teknoloji transferlerine, Ar-Ge maliyetlerinden ve klinik araştırma verilerine kadar, çok zayıf bir şeffaflık siciline sahip olduğu bilinmektedir.

Salgına aldırmaksızın devam eden bu örtbasa dair çeşitli dolaylı veriler de bulunuyor: Virüslere karşı geliştirilen ama COVID-19’da etkisiz olduğu ortaya konan remdesivir maliyetinin 600 katına satılmaktadır.

Aşı etkinliğini ilk paylaşan şirket olan Pfizer’in CEO’su da salgını fırsata çevirenlerden: Başarılı sonuçları duyururken elindeki hisseleri yüzde 8 yükselmiş fiyatla satmıştı.

Son olarak da BioNTech’in kurucularından Dr. Uğur Şahin geçtiğimiz aylar içinde dünyanın en zengin ilk 500 kişisi arasına girdi. Tüm bu gelişmeler fazla “abartılmadan” haber bültenlerinde yer alırken bir bilgi ise nedense pek gündeme gelmiyor: Aşılardan elde edilecek kâr konusunda bir öngörü sunan rapora, açıklamaya ya da tartışmaya rastlanmamış olması bu “örtbasın” aleni kanıtıdır.  

Kamu finansmanı alan şirketler kim için üretiyor?

İşin ilginç yanı önde gelen COVID-19 aşı adayları için şirketlere kamu finansmanından 12 milyar dolardan fazla yatırım yapılmıştır: AstraZeneca/Oxford için 1,7 milyar doların üzerinde, Johnson&Johnson/BiologicalE aşısı için 1,5 milyar dolar, Pfizer/BioNTech aşısı için 2,5 milyar dolar, GlaxoSmithKline/Sanofi Pasteur aşısı için 2,1 milyar dolar, Novavax/Serum Institute of India aşısı için yaklaşık 2 milyar dolar ve Moderna/Lonza aşısı için 2,5 milyar dolar kamu finansmanı sağlanmıştır. 

İlaç araştırmalarından biliniyor ki bu destekler bir ilaç geliştirme için oldukça dolgun destekler. Keza günümüzde bir ilacın geliştirilmesinin 1 milyar dolar civarında mâl olduğu iyi bilinmektedir. Yani şirketler halihazırda harcayacakları tutarın üstünde kamudan destek almış durumdalar.

COVID-19 aşılarını geliştirmek için yarışan bir dizi farklı şirket için yapılan lisans anlaşmaları ise benzeri görülmemiş kamu finansmanı seviyelerine rağmen, gizlilik içinde yürütülmeye devam ediyor. Bu anlaşmalarda ne olduğunu bilmediğimiz sürece, "BigPharma"nın aşıya kimin, ne zaman, ne fiyata ve nasıl erişeceğine karar verme gücüne sahip olmaya devam edeceğini bilmemiz gerekmektedir. Bu da eşit erişimin önündeki en büyük engel olmaya devam edecektir.

Aşıları hangi öncelikli ülkeler alıyor? 

Dünya nüfusunun %14’üne sahip zengin ülkelerin, Moderna aşısının dozlarının tamamını, Pfizer/BioNTech aşısının %96’sını ve toplamda en umut verici diğer ilk sekiz aşının %54’ünü satın aldıkları bilinmektedir. Bu zengin ülkeler, halihazırda klinik denemelerde bulunan aşı adaylarının kullanım için onaylanması halinde, 2021'in sonuna kadar tüm nüfuslarını en az üç kez aşılamaya yetecek kadar doz satın almışlardır. 

Örneğin, 38 milyonluk nüfusu ile Kanada'nın 152 milyon kişiye yetecek kadar aşı sağlamak için altı şirketle sözleşmesi bulunmaktadır ve bu rakama DSÖ’ bünyesinde oluşturulan Covax konsorsiyumu aracılığıyla almayı kabul ettiği aşılar dahil değildir.

Her ne kadar AstraZeneca ve Oxford Üniversitesi, ürettikleri aşı dozlarının %64'ünü gelişmekte olan ülkelere ulaştırma sözü verse de bunun en fazla gelecek yıl dünya nüfusunun sadece %18'ine ulaşacağı ortadır. 

Yani yoksul ülkelerdeki her 10 kişiden sadece biri aşılanabilecektir. Oysa Bloomberg’in yaptığı açıklamaya göre şu an için dünya genelinde 8 milyar doza yakın aşı siparişi verilmiş durumdadır. Buna göre, aşılar eşit olarak dağıtılabilirse, dünya nüfusunun yarısından fazlasını kapsamak mümkündür.

Ancak bir başka sorun daha bulunmaktadır: Bazı şirketler ürettiği aşı ile zengin ülkelerdeki belli bir topluluğu bağışıklamayı amaçlamaktadır. Bu şirketler hem veri açıklamıyorlar hem de çalışmalarına, denedikleri aşılar üzerine açıkladıkları da şeffaflık içermediğinden tartışılmaya açık. 

Geniş emekçi yığınlar ise çalışmalarda, anlaşmalarda ne olduğunu bilme hakkına sahip olmalıdır. Tüm dünya nüfusunun etkileyen bir sağlık sorununda ülkenin ekonomik durumuna bakılmaksızın bağışıklanma hakkı olmalıdır ve açıkçası pandemi sırasında sırlara yer yoktur.

Şirketlerin oyunları

Aşı geliştiren şirketlerin halihazırda kamudan yüklü destekler aldığını belirtmiştik. Keza Moderna hakkında Nisan ayında yapılan bir açıklamaya göre şirket Amerika Birleşik Devletleri hükümeti tarafından destekleniyor ve ilgili kamu kurumu şirketin aşı geliştirme programını %100 oranında finanse ediyor. Ancak Ağustos ayında yayınlanan bir açıklama ile Moderna açısının bir dozunun 32-37 dolar olacağı duyuruldu. Bu açıklama üzerine ABD’de kamu kaynakları ile geliştirilen bir aşının ücretli olmasına dikkat çekmek için “Yük değil, halka aşı olmalı!” başlıklı bir kampanya da başlatıldı. Aynı günlerde ise Moderna’nın CEO'su Stéphane Bancel şirketin gelir artışının ikinci çeyrekte, COVID-19 aşı çalışmaları nedeniyle, 5 kat artış gösterdiğini bildirmişti.

İngiltere’de AstraZeneca, Oxford Üniversitesi ile yaptığı anlaşmada, “pandemi süresince” herhangi bir COVID-19 aşısından kâr elde etmemeyi ve aşıyı maliyetiyle satmayı taahhüt etse de Brezilya kamu araştırma kuruluşu olan Fundação Oswaldo Cruz (Fiocruz) ile yaptığı bir başka COVID-19 aşı geliştirme anlaşmasında, Temmuz 2021’den sonra pandeminin bittiğini kendi kendine ilan edebilme gücünü almıştır. Bu yetki, Temmuz 2021'den sonra AstraZeneca'nın hükümetlerden ve diğer alıcılardan tamamen kamu parasıyla finanse edilen bir aşı için yüksek fiyatlar talep edebileceği anlamına gelmektedir.

Aşı geliştirmeye verilen paralar aşılama programlarında kullanılıyor mu?

Aşı geliştirme konusunda kâr amacı güden şirketlere kamu finansmanı sağlayan ve bu şirketlerin ürettikleri aşılardan kâr sağlamalarına ses çıkarmayan hükümetler aşılama programları konusunda ise yeterince bonkör değiller. Örneğin ABD’de aşı geliştirmeye milyarlarca dolar destek sağlanırken aşılama programları için sağlanan fonlar devede kulak kalıyor. Bu da aslında aşı gibi en doğal bir hakkın bile alınıp satılabilir bir meta haline dönüşmesine destek oluyor.

Tüm bunlara rağmen ise şirketlerin önümüzdeki iki yıl içinde COVID aşılarından ne kadar kâr elde edeceklerine dair bir haber ya da rapor henüz internete düşmemiş durumda. Ekonomi basının magazinsel sitlerinde bile bu konuya rastlanmaması ortada örgütlü bir örtbasın olduğunu da düşündürüyor. soL Sağlık ekibinin eldeki kısıtlı verilerle yaptığı hesaplamaya göre ise iki yıl içinde COVID aşı pazarının en düşük tahminle 100 milyar doları aşacağı söylenebilir. Büyük olasılıkla bu pazarın kârlılığı ise %40 seviyelerini aşacak. Yani tüm dünya bir salgınla boğuşurken şirketlerin yönetim kurullarının kasasına en az 40 milyar dolar net kâr girecek.

Kâra karşı sağlık!

Küresel bir salgının ortasında insanların yaşamları elbette ki ilaç şirketlerinin kârından önce gelir. Bu nedenle daha aşı karmaşası bir an önce son bulmalı ve ilaç şirketlerinin tüm aşı anlaşmalarını kamuya açık hale getirmesi talep edilmelidir.

Emekçiler, milyarlarca insanın sağlığı için, tam da bu kritik noktada iktidarlardan cesur olmalarını istemelilerdir. Kamu kaynaklarıyla üretilen tüm aşılar öncelikle toplumlara aittir. İlaç şirketlerinin COVID-19 aşıları ile ilgili tüm lisansları, anlaşmaları, klinik deneme maliyetlerini ve elde edilen verileri acilen kamuya duyurmasını talep edilmelidir. Hatta emekçiler aşıların küresel olarak eşit dağılımı için ısrarcı olmalıdır. 

İnsanları aşıların kullanım değeri (niteliği) ilgilendirse de şirketleri düşündüren şey değişim değeridir (niceliği). Bunun, yani aşıların kapitalizmin çarkının ortasına düşmesinin önüne geçilmesi, belki de aşının bulunması kadar önemlidir. 

Bilim ne zaman ki egemen sınıfın elinin altından çekilip alınır ve de sınıfsız şekilde üretilip dağıtılmaya başlanırsa ancak o zaman böyle salgınların ortaya çıkmasının engelleneceği ve ortaya çıksa bile kolaylıkla ve küresel olarak eşit şekilde üstesinden gelineceği de açıktır.