AKP, yeni infaz düzenlemesi veyahut yeni anayasa çalışmalarında toplumu derinden etkileyen suç sarmalına gözdağı kandırmacasını vitrine koydu. Peki bizi asıl bekleyen ne? Cezalar çözüm mü?
irem yıldırım
Giderek artan suç olaylarına toplumun büyük tepki göstermeye başlaması, iktidarın her zaman takındığı tavrı da tetikledi.
Ülkedeki toplumsal çürümenin boyutları ve çözümleriyle ilgili değil, “taviz verilmeyecek” cezalarla bu sorunun üstesinden geleceklerini defalarca söyledikleri gibi yine söylediler.
Türkiye kadın cinayetlerine ve çocuk istismarına karşı günlerdir sokaklarda, kampüslerde ses yükseltiyor.
Eylemlerdeki vurgu sorunun çözümünü de açıklar nitelikte: Paranın egemenliği, tarikat düzeni, çöken adalet sistemi... Hepsi birden toplumsal adalet duygusunu yok etti.
22 yıldır iktidarda olan bir siyasi partinin yani AKP’nin tüm bu sorunlar kendi iktidarlarında yaşanmamışcasına, tıpkı bir muhalefet partisi gibi “düzelteceğiz” dediği şu günlerde hiçbir gerçek duruma uymayan bu tavır, halkı yanıltma amacı taşıyor.
AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "İnfaz ve ıslah sistemimizdeki boşlukların bu acıların yaşanmasında rol oynadığını görüyoruz. Millet ve devlet olarak bu hadiselerin önüne geçecek adımları atmazsak Batılı ülkelerin karşılaştığı sıkıntılarla bizim de yüzleşmemiz kaçınılmazdır" dedi.
AKP dönemi boyunca çıkan, artık hukukçuların bile sayısını hatırlamakta zorluk çektiği yargı ya da hukuk reformu paketleri de anımsandığında her yargı paketi sürecinde de benzer gerekçeler ileri sürüldü ve bu şekilde yeni paketler yasalaştı.
İşaret edilen yeni paketin de somut olarak ne toplumsal çürümeye ne de suç oranlarındaki yükselişe olumlu etkisi olacak gibi görünüyor.
'Esas olan suçu yaratan koşulları yok etmek'
AYM eski raportörü ve soL yazarı Ali Rıza Aydın’ın konuya ilişkin değerlendirmesi, bu yöntemin başarısız bir yol olduğu görüşünde. Aydın, “Yıllardır denenen bu yol, birçok örnekte işlemediğini ortaya koydu. Esas olan suçu yaratan koşulların ve ilişkilerin ortadan kaldırılması” diyor.
Adli suçlunun tutuklanması veya serbest kalma halinde bir değişiklik olmadığı görüşü de hakim. Cezasını tamamlayıp çıktığında da bu suç hali devam edebiliyor. Çünkü toplum içindeki suç işleme ilişki ve koşullarının değişmesine ilişkin atılan hiçbir adım yok. Aydın da “Kişilere, bireylere yüklenerek bu sorunu çözemezsiniz. Çünkü toplum bir şekilde buna alıştırılmış” görüşünde.
Suçu oluşturan ekonomik, toplumsal, siyasal ilişkiler düzeltilmediğinde ve tüm bunların yarattığı koşullar ortadan kaldırılmadığında yasalarla, hatta cezalarla uğraşmak da çözümsüzlük hissini arttırıyor.
Aydın burada siyasilerin “idam” çıkışlarına dikkati çekiyor:
“Nitekim bunun yetmediğinin en ilginç örneklerinden biri de toplumu çok rahatsız eden ve çözümsüz gibi görünen konularda siyasilerin hemen ‘idam’ cezasını gündeme getirmesi. Ceza arttırmanın da yasalarla oynamanın da sınırı yok. Toplumun atlatamadığı olaylardan sonra siyasilerin ‘idam’ söylemini ortaya koyması cezalarla oynamanın sorunu çözmeyeceğinin örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor.”
Siyaset sorumluluk üstlenmiyor, önlem almıyor
Son günlerde AKP’li yetkililerin, Adalet Bakanı’nın ve Erdoğan’ın açıklamaları bir kez dahi suçu yaratan ortamlara ilişkin değil. Bu tavır, çürümenin devam edeceği ve bu düzenin süreceği öngörülerini doğrular nitelikte.
“Bu suçlar devam edecek ama biz ceza vereceğiz” mantığıyla yaklaşılıyor. Tarihsel süreçlere baktığımızda çürümüş olan bu tezde ısrar devam ediyor. İnfaz düzenlemesine dair açıklanan değişikliğe göre sınırlı sayıdaki suç türlerine ilişkin adımlar atılacak.
Erdoğan durumu şöyle tarifledi:
“Belirli suçlarda infaz hükümlerinin, alınan cezanın yüzde 10'u cezaevinde geçirildikten sonra işlemeye başlaması sağlanacaktır. Mesela 5 suç kaydı olan birinin, diğer davalarının bitip sabıka kaydına işlenmesi beklenmeden tutuklu yargılanmasının önü açılacak. Tutukluluk süresi, kişinin işlediği suçlar ve alacağı cezalarla orantılı belirlenecek.”
Bu söylenen sınırlı sıradaki suç türleri aslında Türkiye’de yıllardır süren ve AKP döneminde hızlanarak artan sorumluların cezalandırılmasıyla suç iklimi değişmiyor.
Aydın, “Birkaç suçun cezasının arttırılacağını vurgulayarak işin içinden çıkılamıyor. Siyasi sorumluluklarla ilgili hiçbir önlem olmadığı gibi, emekçiler üzerinde süren baskı ve şiddet durumu hiç değişmiyor. Haziran Direnişi davası ve orada verilen davalar örnek olarak karşımızda duruyor. Kaldı ki biz yıllardır şunu yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz birçok siyasi cinayetin ya da toplumu derinden yaralayan cinayetlerin failleri, azmettiricileri bile bulunamıyor” vurgusunu yaptı.
Bu çıkışların hedefi Anayasa'ya hüküm sokma çabası mı?
Tüm bu tartışmaların bir başka boyutuysa siyasi davalarda cezalar devam ederken iktidarın işlediği suçlarla ilgi bölümde cezasızlık devam edecek.
OHAL döneminde yer alan 667 ve 668 sayılı KHK’lerde şiddet ve baskıları uygulayan kamu görevlilerine suç yüklenmemesi, cezasızlık uygulamasına ilişkin kararlar alınmıştı. Geçmişte 12 Eylül döneminde 1982 anayasasıyla Milli Güvenlik Kurulu’nun ve o dönemde çıkarılan yasaların denetimsizliği ve oradaki suç unsurlarına ceza yüklenmemesi kararı yaşanmış bir olay olarak duruyor.
Aydın, “Dikkatleri yargı paketindeki suçlara ve cezalara çekerek aslında yeni anayasada belirli dönemlerde siyasi ve hukuksal sorumluluklara ilişkin anayasaya hüküm koyma olasılığı mümkün. Yeni anayasayı bu çerçevede değerlendirmek gerekir” diyerek gözlerden kaçan bir gerçeğe işaret ediyor.