'Aileler çocuklarının linç edileceğinden korkup okula göndermekten çekinir oldular'

Altındağ'da geçtiğimiz yıl ağustos ayında sığınmacıları hedef alan saldırılar sonrası bölgede şimdi bir 'rant' dönüşümü yaşanıyor. Bölgedeki ağır korku iklimi ise aynen devam ediyor.

Ali Ufuk Arikan

Ankara'nın Altındağ İlçesi'nde geçtiğimiz yıl yaşanan kavgada bir gencin hayatını kaybetmesi sonrası ilçenin üç ayrı mahallesinde Suriyeli sığınmacıları hedef alan ağır saldırılar yaşanmıştı.

Günler süren saldırıların ardından mahalledeki çok sayıda dükkan yağmalanmış, evler taşlanmıştı.

Çeşitli mahallelerden gelen kitlelerin yaptığı saldırıların üzerinden neredeyse bir yıl geçerken, bölgede çalışmalar yapan bir sosyal hizmetler uzmanı, son durumu soL'a anlattı.

Mahallede yaşayan Suriyelilerin baskıya maruz kalmaya devam ettiği belirtilirken, çocukların okullarda akranlarından, ülkelerine dönmeleri gerektiği konusunda yoğun 'uyarılar' aldığı, ebeveynlerin, çocuklarının linç edileceğinden korkup okula göndermekten çekinir olduğu ifade ediliyor.

Öte yandan bölgede kentsel dönüşüm adı altında yoğun bir rant dönüşümü yaşanıyor. Bu dönüşüm süreci ilk olarak Suriyelileri hedef alırken, mahallede sığınmacılara yönelik bir 'seyreltme' çalışması yapıldığı belirtiliyor. Ancak bu seyreltme işlemine bölgedeki atölyelerde ve işletmelerde asgari ücretin yarı fiyatına ve ağır sömürü koşullarında Suriyeli işçi çalıştırılması eşlik etmiyor, işçiler aynı koşullarda çalıştırılmaya devam ediyor.

İşte aradan geçen ayların ardından Altındağ'daki son durum:

'Suriyelilerin gettosu'

Altındağ’da geçtiğimiz yıl Ağustos ayında yaşanan olaylar sonrası Suriyelilerin dükkanları yağmalanmış, evleri ve dükkanları taşlanmıştı. O günlere dönmeden, önce biraz bölgeyi sizden dinleyebilir miyiz? Nasıl bir yerden bahsediyoruz? 

Altındağ, geçici koruma statülü Suriyelilerin gettosu haline gelmiş diyebiliriz. Hem Polatlı gibi merkeze çok uzak olmayan hem de ev kiralarının merkezdeki kadar yüksek olmadığı bu bölgede pek çok Suriyeli ve Iraklı yaşıyor. Türk vatandaşlarının da aynı sebeplerden tercih ettiği Altındağ 2015'ten bu yana, bazıları resmi kayıtlı bazıları başka şehirlere kayıtlı pek çok göçmene ev olmuş durumda. Burada, Suriyeli ailelerin çocuklarına çoğunluğu Suriyeli öğretmenlerce Ankara’da eğitim veren geçici eğitim merkezilerinden (GEM) bahsetmek de anlamlı olacak. Türkçe derslerinin daha yoğun olduğu Fatih Sultan İlkokulu ve Şili İlkokulu’nun lokasyonunun da etkisiyle, anadili Arapça olan aileler aslında bu bölgeye yerleşmeye de teşvik edilmiş oldular denilebilir. Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde eğitim vermeye başlamış bu geçici eğitim merkezleri, 2016’dan itibaren Milli Eğitim Bakanlığınca kapatılmaya başlandı. Sonra göçmen çocukların Türkiye eğitim sistemine geçiş süreci başlatılsa da, Suriye’den gelen göçlerin devam etmesi sebebiyle hiç Türkçe bilmeyen okula uyum sağlamaya çalışan ancak bu mümkün olmayınca, çocuk işçiliğine yönelen pek çok on sekiz yaş altı çocuk var. Altındağ’ın göçmen yoğunluklu bölgeleri, yakın zamana kadar korunma amaçlı camlara asılan Türk bayraklarından önce çoğunluğu Arapça tabelaların olduğu, sokaklarında Arapça konuşulan bir bölge diyebiliriz.

'Aylık 1000-1500 liraya ağır sömürü'

Bölgede yaşayan Suriyeli sığınmacıların çalışma koşullarını da gözleme şansınız oluyor. Nasıl koşullarda, hangi ücretlere çalıştırılıyorlar?

Çocuk işçiliğinden ve sebeplerinden birinden biraz bahsettik. Bir diğer sebep de, savaşta veya göç yolunda yaralanmış, psikolojik olarak harap olmuş veya sakatlanmış ebeveynlerin geçim sağlamak konusunda, eve katkıda bulunma fırsatlarının az olması. Suriye’de emeklilik yaşının Türkiye’dekine göre çok daha erken olması da ayrı bir kültürel faktör. Bu büyük bir problem ve yine bunun yanında göçmenlerin ucuz iş gücü olarak kullanılması sık rastlanan bir durum. Ulus’taki dükkanlarda yakın zamana kadar saatlerce çalıştırılan, sonunda aylık 1000-1500 lira gibi ücretler alan bu insanlar, sistemin vazgeçmek istemediği unsurlar aslında. Öğretmen olanların, adını çok iyi bildiğimiz özel okulların bazılarında kaçak olarak çalıştırıldıkları gerçeği, sömürünün çeşitli alanlarda yaygın şekilde devam ettiğini gösteriyor. Bazılarınınsa çok daha ağır işlerde saatlerce güvenliksiz çalıştırılması ve iş kazalarında uzuvlarını kaybetmesi söz konusu. Ancak patronlar, kaçak çalışan bu kişilerin, hiçbir hakkını savunamayacak halde olduklarının gayet bilincinde. Eğer bunu unutan olur da, hakkını aramaya kalkar bir şikayette bulunacak olursa; hiçbir hakkı olmadığı, yabancı olduğu için bu ülkeden geri gönderileceği hemen hatırlatılıyor. Gerçeklik böyle olmasa bile, geri gönderilme korkusuyla göçmenler pek çok sömürüye boyun eğmek zorunda bırakılıyor. Uzun süredir aynı yerlerde kaçak ve dolayısıyla ucuza çalıştırılan kişilerin varlığından anladığımız ise kaçak çalışma durumuyla ilgili aktif bir denetlemenin olmayışı.

'Ebeveynler, çocuklarının linç edileceğinden korkup okula göndermekten çekinir oldular'

Olayların üzerinden aradan aylar geçti, mahallede son durum ne, sizlerin gözlemini alabilir miyiz? Örneğin olay sonrası yaşadıkları korku ve tereddüdü üzerlerinden atabildiler mi?

Altındağ olayları, Suriyelilerin deyimiyle Önder olaylarının üzerinden aylar geçti evet. Ancak olaylar sonrası, göçmenlerin işlerine gidemediği, ekmek almaya bile gitmekten korktuğu uzunca bir süreç yaşandı. Bu süreçte, polis mahallelerde bir olayın çıkmasını engellemek amacıyla sokaklarda olsa da göçmenler için polisin orada olması, onlar için başka bir tehdit gibiydi. Bu süreçte sivil toplum kuruluşları maalesef göçmenlere yardım ulaştıramadı. Çünkü tepki çekmekten korktular. Bu yalnızca sivil alan için geçerli değil elbette. Belediyelerin göçmenlere dağıttığı kömür yardımı geçtiğimiz kış yapılmadı. Çocuklar, okullarda akranlarından, ülkelerine dönmeleri gerektiği konusunda yoğun uyarılar almaya başladılar. Ebeveynler, çocuklarının linç edileceğinden korkup okula göndermekten çekinir oldular.

'Evlerin üzerine önce çarpı işareti koyuldu ardından kısa süre sonra yıkıldılar'

Bunun yanında, yakın geçmişte, pek de haber vermeden bu insanların yaşadığı evler yıkılmaya başlandı. Doğal afetlere karşı riskli bir bölge olduğu önceki senelerde tespit edilen ancak bu olaylardan sonra kentsel dönüşümüne hız verilen evlerin üzerine önce çarpı işareti koyuldu ardından kısa süre sonra yıkıldılar. Bazı evler ilerleyen dönemlerde yıkılmak üzere işaretlenmiş durumda. Yani göçmenlerin yaşadığı kaygı halinin geçmediğini söyleyebiliriz hatta ekonomik olarak  temel yaşam ihtiyaçlarını gidermeye devam ettirmede zorlanmaları gibi bir durum da eklendi.

'Camlardan uzak duvarlara sırtlarını yaslayarak korkulu zamanlar geçirmek zorunda kaldılar'

Olayların ardından can korkusuyla gidenler oldu sanıyoruz mahalleden?

Olayların ardından başka yerlerde tanıdığı olan çok az sayıda kişinin evlerinin önüne gelen araçlara hızla binerek uzaklaştığı, geriye kalan bazı göçmenlerce verilen bir bilgi. Ancak çocuğunlu için bu durum söz konusu olmadı. Tam tersine orada çaresizce yaşamaya devam etmek zorunda olanlar, camlardan uzak duvarlara sırtlarını yaslayarak korkulu zamanlar geçirmek zorunda kaldılar ve  kalıyorlar.

'Son birkaç aydır Altındağ içinde yerleştirilen hiçbir göçmen yok'

Şimdi de gitmeyenlere yönelik bir çalışma yürütüldüğü, bölgede seyreltme çalışması yapıldığı belirtiliyor. Neler oluyor?

Bilindiği kadarıyla, il göç bu evleri kentsel dönüşüm sonrası yıkılan kişilerin adreslerini belirlerken, bazen Ankara dışı ama mutlaka Altındağ dışı bir lokasyon belirliyor. Son birkaç aydır Altındağ içinde yerleştirilen hiçbir göçmen yok. Bu çocukların okul kayıt süreçlerinde zaten aksayan eğitim konularında korona sonrası daha da zor durumları beraberinde getiriyor. Okula gitmeyen, gidemeyen çocuklar ya erkenden çalışmak ya da erkenden evlenmek durumunda olabiliyor. Bu zorlukların giderilmesi için bilinen bir strateji ise yok.

'Bir strateji varsa da henüz bizim bilgimiz dahilinde değil'

Nereye gidecekler peki? Bir planlama dahilinde mi yapılıyor bu işlemler?

Bahsettiğim gibi daha çok Ankara dışındaki şehirlere yerleştirilmeye çalışıyorlar. Burada ilginç olan, zaten Ankara’da resmi olarak başka şehirlere yerleştirilmiş olan göçmenlerin kaçak olarak Ankara’da yaşıyor olması. Bir de istatistiklerde yer almayan hiç kimliği olmayan kişiler var. Büyük bir şehir olması, iş imkanlarının daha çok olması göçmenleri Ankara ve İstanbul’a gitmeye teşvik ediyor diyebilirim. Tabii daha Türkiye’ye gelmeden evvel akrabalarının davetiyle bu şehirlere gelmeye meyledenler de azımsanmayacak kadar çok.

Bunlar dışında konuyla ilgili net bir strateji varsa da henüz bizim bilgimiz dahilinde değil diyebilirim.