Ahmet Hakan, baştan sona ihmallere dayalı, cezasızlıkla şişirilen bu şiddet sarmalının suçlulularını ilan etti: psikiyatri servisleri. Psikiyatrist Dr. Endam Köybaşı, Hakan'ın sözlerini değerlendirdi.
Haber Merkezi
Olguların yapısal sebeplerini tartışmak yerine magazinel hale getirmek, Narin cinayetinden çok iyi tanıdığımız bir taktik.
Bu "istisnacılık" taktiğinde, örneğin Narin cinayeti söz konusu olduğunda, bir köydeki gericilik, tarikatlarla ve dinci partilerle ilişkiler, kız çocuklarına yönelik yaklaşım gibi esas hesaplaşılması gereken sosyolojik gerçekler bir kenara ittiriliyor, "O aile psikopat" deniliyor.
Bu taktiğin en bilinen kullanıcılarından Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan, günlerdir Türkiye’nin konuştuğu suç sarmalını yine yalnızca kişilere indirgeyerek gerçeği çarpıtmanın peşinde.
Ahmet Hakan, köşesinde İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil'i yarım saat arayla vahşice öldüren 19 yaşındaki Semih Çelik’le ilgili kaleme aldığı yazısında şunları söyledi:
“Bir devlet hastanesinin psikiyatri servisinde bakılmış bu caniye. Yetmemiş, bir eğitim araştırma hastanesinin psikiyatri servisinde ilgilenilmiş. O da yetmemiş, bir üniversite hastanesinin psikiyatri servisinin takipli hastası olmuş. Sonuç olarak... Hiçbiri alarm zillerini çalmamış. ”
Hakan yazısının devamında şunları sordu:
“Hiçbiri canideki potansiyeli fark edememiş. Ve bu psikopat cani, elini kolunu sallayarak aramızda dolaşmış.
- Psikiyatri servislerinin hiçbirinin alarm zillerini çalmaması normal mi?
- Psikiyatri servislerinden hiçbirinde "dikkat, tehlike var" denmemesi olağan mı?
- Hiçbir doktorun, "toplum için tehlikeli" teşhisi koymamasında bir tuhaflık yok mu?
Kendilerine defalarca gelen bir hastanın, 'kafa keserek genç kızları öldürecek kadar psikopat' olduğunu saptayamıyorsa... Ne işe yarıyor bu psikiyatri servisleri?”
Ahmet Hakan'ın 'analizleri' kim için?
Ahmet Hakan böylece, ülkecek üst üste korkunç şiddet ve cinayet haberleri aldığımız Cuma gününden beri birçok ilde binlerce kişinin sokaklara dökülmesine yol açan toplumsal durumun sorumluluğunu düzenden, hükümetten, yargıdan, polisten alıp, doktorların omuzlarına yıktı.
O Cuma günü Beyoğlu’nda bir genç kıza cinsel saldırıda bulunan iki kişinin suç dosyalarının kabarık olduğu ortaya çıkmıştı. Saldırganların suçları da “cinsel saldırı”ydı. Ancak serbest bırakılmışlardı.
Böylesine suçluları serbest bırakan emniyet ya da yargı mekanizmasını eleştirmek kendisi açısından mümkün olmayacağı için, Hakan yalnızca hekimlere yöneltmiş oldu öfkesini.
Hakan, aynı yazının devamında piyasalaşan ve AKP eliyle çürütülen sağlık sistemine dair kalem oynatmadı.
Sağlık Bakanlığı'nın kadınların nasıl doğum yapacağını dikte eden kampanyasına gelen tepkilere yönelik de ağzını açmadı mesela ama işin magazinini hemen yakaladı. Gerçeği bükme uzmanı olan Hakan, Azra Akın’ın Emine Erdoğan’la birlikte yaptığı “normal doğum” kampanyasına gelen tepkileri de çarpıttı. “Kutuplaşmadan en çok şikâyet edenlerin kutuplaştırıcıların en önde gidenleri olmaları, Türkiye’nin en tuhaf yönlerinden biri olsa gerek” diyerek tespiti de yapıştırdı.
Narin Güran cinayetinde herkese “sosyokültürel analiz kasmaya gerek olmadığını” öne süren Hakan, konunun kaynağının yalnızca "sapıklık" olduğunu öne sürmüştü. Cinayette aşiret yapısının, tarikat baskısının ya da feodal ilişkilerin rolüne işaret edenleri "oryantalist" olmakla eleştiren Hakan, bu kesimlerin İsveç ve Norveç'e özendiğini ancak bu ülkelerde de benzer vakaların yaşandığını söyledi.
Yani Hakan olayın toplumsal, sosyolojik hiçbir nedeninin olmadığını öne sürdüğü yazısında yalnızca sapıklık sebebiyle böyle vakaların İsveç ve Norveç’te de olduğunu savundu.
Semih Çelik vakası da yalnızca “sapıklık” ve “hekimlerin yetersizliği”yle ilgili Hakan’a göre. Fakat insanın aklına, "öyleyse bu İsveç ve Norveç’teki psikiyatr servisleri ne işe yarıyor?" sorusu geliyor.
Ya da, acaba Ahmet Hakan'ın psikiyatri servislerine dair iddiası mı esas sorunlu olan?
Konuyu, Psikiyatrist Dr. Endam Köybaşı'na sorduk.
Bu tür artan şiddet olaylarına tanık olmanın, özellikle vahşice işlenmiş cinayetleri izlemenin hepimizi olumsuz etkilediğini belirten Köybaşı, Narin’in cinayeti henüz aydınlatılamamış ve cinayette karartma şüpheleri varken benzer şekilde dehşet duygusu yaratacak yeni olaylara tanık oluyoruz. Sonuncusu da genç bir erkeğin yaşıtları olan iki kadını canice öldürmesi ardından intihar etmesiydi" diyor.
'Suçluların yüzde 90'ı 'normal' insanlar'
Türkiye'de şiddet olaylarının, cinayetler de dahil olmak üzere suç vakalarının arttığını istatistiklerin de gösterdiğine dikkat çeken Köybaşı, "Buna ek olarak, suçu ve suçluyu psikiyatrik hastalıklarla ilişkilendirme eğilimi sıklıkla karşılaştığımız bir yaklaşım" görüşünde.
"O nedenle bu başlıkta birçok defa çeşitli bilimsel araştırmalar da yapılmış durumda. Çıkan sonuçlar basit suçlardan cinayete kadar işlenen suçların faillerinin çok az bir kısmının bir psikiyatrik hastalık tanısını karşıladığını gösteriyor. Suçluların yüzde doksanı 'normal' insanlar, bunlara canice işlenmiş toplu cinayetler de dahil."
Yani, genele baktığımızda, bu suçların sebebini psikiyatrik hastalıklar olarak göstermek yanlış.
Köybaşı'na göre bu son olayda katilin psikiyatrik hastalık geçmişinin olması, artan şiddet olaylarını sağlıklı bir şekilde anlamaya çalışmak, kalıcı köklü çözüm yolları üretmek üzere tartışmak yerine, bazı kişilerin durumu çarpıtmasına zemin hazırladı.
Türkiye Psikiyatri Derneği'nden tepki: Hedef saptırıyor
Türkiye Psikiyatri Derneği de, Ahmet Hakan'ın yazısının ardından "Toplumda yaşanan şiddet olayları ve medyada yer alma biçimi hakkında" başlıklı bir açıklama yayımladı. Açıklamada şiddetin toplumun ve gündelik yaşamın dışındaymış gibi gösterilmesi eleştirildi. Kadınların, çocukların katledilmesinin hastalık değil kötülük olduğu ifade edildi. Toplumun güvende hissedebilmesi için yasa koyucu ve uygulayıcıların önemine dikkat çekildi. Toplumda göz önünde bulunan kişilerin olaylarla ilgili yaptıkları açıklamaların hedef saptırmaya ve dolayısıyla çözümsüzlüğe yol açabileceğine dikkat çekildi.
'Ölçüsüz, bencil, tipik bir fanatizm örneği'
Dr. Endam Köybaşı, Ahmet Hakan'ın yazısına dair, "'Ne işe yarıyor bu psikiyatri servisleri' şeklinde ifade edilmiş bir sorunun aslında bir soru olmadığını söyleyebilirim" diyor: "Olayın sorumlusunu psikiyatri servisleri olarak göstermek de değil sadece. Bu ifade açıklıkla toplumda artmış şiddeti başka bir biçimde körüklemektir diyebilirim. Şiddetten başını kaldıramayan savunmasız sağlık çalışanlarını açık hedef göstermektir."
Köybaşı, "Diğer yandan ne ruh sağlığı çalışanları mevcut koşullardan memnun, ne de ruh sağlığı hizmetine ihtiyacı olan hastalar nitelikli bir sağlık yardımı alabiliyor" diye ekliyor: "Devlet hastanelerinde randevu bulamama, beş dakikaya kadar kısalmış muayene süreleri, ihtiyacı karşılayacak kapasitede yatak olmaması, hasta başına düşen ruh sağlığı çalışanı sayısının yetersiz olması gibi yaşamsal sorunların kendisini gösterdiği sağlıksız işleyişi yok sayamayız. Bu sorunların oluşmasında çeyrek asırdır ülkenin sağlık politikalarını belirleyen iktidarı görmezden gelip, cinayetin gerçekleşmesini 'vakayı atlamış' doktorlarla açıklayan yaklaşım, sokak röportajında 'tabi sonuna kadar reis... eskiden doktordan azar işitirdik… şu an doktorları beğenmiyoruz doktor dövüyoruz, bunun ötesi yok..' diyen akılla benzer dinamiklere sahiptir."
"Bu yaklaşımın, şiddetin kökenini samimiyetle sorgulayıp, anlayabilmesi mümkün olmayıp, toplumda artan şiddetin nedenlerinden birisi olan ölçüsüz, bencil, tipik bir fanatizm örneğidir diyebilirim."