Afganistanlı gazeteci: Başka ülkelerin yoksulları bize nasıl ve neden düşmanlık besleyebilir ki?

Afganistan, Taliban, Türkiye’de Afganistanlılık, savaş ve göç olgusunu Tacik kökenli Afganistanlı gazeteci Fehim ile konuştuk. Tacikler ülkenin 175 bin civarındaki nüfusuyla ikinci büyük etnik grubu.

Belma Nur Kartal

Çok iyi derecede Türkçe konuşan, yüksek lisans eğitimini Türkiye’de alan, fakat Taliban’ın ele geçirdiği ülkesine dönemeyen bir gazeteci Fehim… Genç gazeteci söyleşimizde Türkiye’ye geliş hikayesini ve yaşadığı zorlukları anlatırken göçün sınıfsal yönünü ortaya koyuyor. Ülkesine dair anlattıkları ise ABD işgaliyle önü açılan Taliban’ın karanlığını ve Afganistan halkının aydınlanmaya olan açlığını gözler önüne seriyor. 

Söyleşiye başlarken: Afganistanlı gazetecinin hikayesi 

Dikkatle dinlerken kendisini, bana birçok fotoğraf gösteriyor: 

“Bak, bunlar öldürülen gazeteciler!... Taliban her zaman gazetecileri ve bilim insanlarını öldürür. Şah Mari Faizi AFP haber fotoğrafçısı… Yar Muhammeed Tohi Tolo TV fotoğrafçısı… Gazi Resuli TV Bir Muhabiri… Nevruz Ali Hamuş TV One kameramanı... Ebadullah Hananazi Radio Azadi muhabiri… Muharrem Durrani Radyo Azadi muhabiri ... Sabawon Cocker RFE / RL muhabiri... Ali Salimi Maşal TV kameramanı... Selim Talaş Mashal TV muhabiriydi; 30 Nisan 2018'de Taliban'ın düzenlediği bombalı saldırıda hayatını kaybetti. Ariana News muhabiri Mina Kheiri ve annesi, 4 Haziran 2021'de meydana gelen patlamada öldü. Tolo TV siyasi sunucusu Yama Siavaş, 8 Kasım 2020'de bir arabada mayın tarafından öldürüldü. Tolo TV sunucusu Nematullah Ravan, 6 Mayıs 2021'de vurularak öldürüldü. 5 Eylül’de de Fehim Daşti öldürüldü.”

'Başka ülkelerin yoksulları bize nasıl ve neden düşmanlık besleyebilir ki?'

Gazeteciliğe giden yaşam yolculuğunun gerekçelerini dinleyip söyleşiye devam ederken Fehim’le, ne Afganistan’ı ve Taliban’ı, ne Türkiye’deki Afganistanlılığı ne de savaş ve göç olgusunu, bir röportajın sınırlı olanaklarıyla konuşabilmenin aslında yeterli olamayacağının ön kabulüyle kendisine şu soruları yöneltiyorum: 

Öncelikle Türkiye'ye geliş hikayeni anlatmanı isteyeceğim Fehim... Umutların, hayallerin ve neden Türkiye? Yaşadığın deneyimler ışığında Türkiye’de hayata tutunma çabanız ve gördüğünüz muameleye dair ne söylemek istersin?

Fehim: Umutlar ve gerçekler… Küçükken futbolcu olmak istiyordum örneğin ama biz Afganistanlıların çok fazla seçeneği yoktur. ‘Hayata 1-0 yenik başlamak’ diyorsunuz ya, o hayata birkaç gol yenik başladık biz...

1990 yılında Afganistan'ın kuzeyindeki Samangan şehrinde dünyaya geldim. Çocukluğum 1990'larda doğan herkes gibi savaşta geçti. Ben doğmadan bir yıl önce Sovyetler Afganistan'ı terk etti, ardından bir iç savaş başladı ve Taliban 1996'da Afganistan'a girdi. Taliban 2001'de yenilip Afganistan'dan çıktığında 11 yaşındaydım. Küçük olmama rağmen Taliban'ın tüm şiddetli görüntülerini hâlâ hatırlıyorum. 11 Eylül saldırıları ve Taliban'ın yenilgisinden sonra Afganistan, ABD tarafından işgal edildi ve kukla bir hükümet dayatıldı halka... 

Toplumun acısını tasvir edip gerçekleri anlatma umuduyla Balkh Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nde eğitim alıp 2014 yılında mezun oldum. Çalışmak istedim, ama bir Amerikan şirketinde iş bulabildim. Görevimiz, hükümetin ve güvenlik güçlerinin propagandasını yapmak, onları güçlü göstermekti. Hiçbir şekilde doğruyu söylememize, hükümeti ve dış güçleri eleştirmemize izin verilmiyordu. Bu durumdan bıkıp işi bırakmak istedim. Vicdanım artık onlarla çalışmaya izin vermedi. 2017 sonlarında Türkiye'den bir arkadaşım davetiye gönderince yüksek lisans yapma fırsatım doğdu, tereddütsüz istifa ettim ve Türkiye'ye geldim. Bir yıl Türkçe eğitimi aldım, 2019-2021 yılları arasında da medya ve iletişim üzerine yüksek lisans yaptım. 

Şahsen Afganistanlı bir öğrenci olarak Türkiye'ye kaçak yollardan gelenler kadar büyük sorunlar yaşamadım. Ancak son zamanlarda Türkiye'de göçmen karşıtlığı, özellikle de Afganistanlı karşıtlığı arttığında çok temkinli davrandık. Irkçı saldırılara maruz kalmamak için örneğin ana dilimizde konuşma konusunda daha temkinli olma gereği hissettik. 

Ülkenden ayrılıp başka bir ülkede hayata tutunmaya çalışmanın elbette çok büyük zorlukları var. Bu dünya tüm insanlığa ait büyük bir ev… Ama, kendisini bu evin sahibi gören emperyalistler ve işbirlikçileri bizi tamamen yoksullaştırıp geleceksiz bırakırken, bir yandan da iç savaşlarla yıllarca bizi katlettirip yaşama hakkımızı elimizden alırken başka ülkelere göç etmek zorunda bırakıldığımız için Türkiye’nin ya da başka ülkelerin bizim gibi yoksulları bize nasıl ve neden düşmanlık besleyebilir ki? Yaşananların sorumlusu Türkiye’de de başka ülkelerde de göçmenler değil... 

Mutlu ve insanca yaşayabileceği ülkesini kim terk eder? Dolayısıyla, birçok sebeple burada da üzücü olaylara ve muamelelere tanık oluyoruz elbette. Ama, iyi ve dostça davranan, dayanışmayı öne çıkaran insanlar da çok var; özellikle solcular, komünistler… Türkiye’de böyle çok insan tanıdım ve kişisel olarak onların varlığından mutluyum. 

Türkiye’de yüksek lisans yapmış yabancı bir genç olarak şu anda yaşamını nasıl sürdürüyorsun? Çalışma koşulları nasıl sence, ne gibi zorluklar yaşadın/ yaşıyorsun? 

Türkiyeliler için bile iş sıkıntısı ve yoğun hak ihlalleri varken göçmen işçiler için durum çok daha kötü… Göçmenleri ucuz iş gücü görüp insanlık dışı koşullarda çalıştıran, ücretini ödemeyen, kaçak çalıştırdığı işçileri ise hakkını aramaya kalktığında ihbar edip sınır dışı ettirmekle tehdit eden patronlar var. 

Bana gelince… Türkiye'de eğitim almış yabancı bir öğrenci olarak Türk devlet ve kurumlarından hiçbir maddi yardım almadım, kendi paramla okuyup mezun oldum ama bizim için iş yok ve şu anda işsizim. Tam iki yıldan fazla bir süredir Afganistan'a gidemedim. Okul bitince ülkeme dönmek istedim ama bu kez de Taliban’ın varlığı nedeniyle güvenlik açısından gidemedim. Üstelik, kısa bir süre önce de annemi kaybettiğimi öğrendim. Ne yokluklar ve emekle beni var eden annemi bir daha göremeyecek olmak ne acı… 

'ABD'nin bu kukla hükümetleri, her zaman Taliban'ı kardeşleri olarak adlandırdılar'

Acını yürekten paylaşıyorum Fehim... Bunca acı, ülken ve ailenden uzun süredir uzakta yaşamanın birçok zorluğuyla boğuşurken, Taliban’ın Afganistan’ı işgaliyle binlerce kişinin evlerini terk ederek dağ yollarında ölümü göze alıp komşu ülkelere kaçmaya çalıştığına tanık oldun. Taliban’ın 20 yıl sonra yeniden Afganistan’ı teslim almasını nasıl değerlendiriyorsun? Afganistan ABD işgali altında nasıldı, Taliban işgaliyle nasıl bir hale geldi? 

Taliban'dan bahsetmeden önce Afganistan halkı hakkında bilgi vermek istiyorum. Afganistan'da birkaç büyük etnik grup var: Tacikler, Peştunlar, Özbekler ve Hazaralar gibi... Afganistan'ın yapısı öyledir ki, hiçbir etnik grup çoğunlukta olmadığı için tek bir etnik, ülkeyi yönetemez. Peştunlar Afganistan'da yaklaşık iki yüz yıldır iktidardalar, her zaman bölgesel ve dünya güçleriyle çeşitli şekillerde anlaştılar ve Afganistan'daki diğer etnik grupları ortadan kaldırdılar. Krallar Peştunlardı, Afganistan'ın ilk cumhurbaşkanı bir Peştun'du. Şimdi yine Peştun olan Taliban geldi. 11 Eylül olaylarının ardından Taliban’ın düşmesiyle ABD 2001'de Afganistan'a girdi ve Peştunlar yeniden hile yaparak ABD ile gizli anlaşma yaparak seçimi kazandılar. 

ABD'nin bu kukla hükümetleri, her zaman Taliban'ı kardeşleri olarak adlandırdılar ve hiçbir zaman Taliban'ı kalıcı olarak ortadan kaldırmak için harekete geçmediler ve Tacikler, Özbekler ve Hazaralar gibi diğer etnik grupları bastırmak için kasıtlı olarak Taliban'ı güçlendirdiler. Bu faşist hükümetlerin politikası, 20 yıl boyunca diğer etnik grupların kültürünü, dilini ve onurunu ortadan kaldırmaktı. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani Ahmedzai, 2021'de tüm Afganistan ordusunu, hava ve kara kuvvetlerini savaşmadan kardeşi Taliban'a teslim edip çok parayla Afganistan'dan kaçtı. Taliban, Pencşir şehri hariç tüm Afganistan'ı ele geçirdi. Sadece Pencşir'de insanlar direniyor.

Taliban, insanlığın gördüğü en karanlık gruplardan biridir. 1996'da Afganistan'ı ilk ele geçirdiğinde çocuktum ama Taliban’ın suçlarını hatırlıyorum. Cinayet, tecavüz, zorunlu göç, kadın düşmanlığı, infazlar başta olmak üzere insanlığa karşı birçok suç işlediler. 2001’de ABD'nin gelişinden bu yana, Taliban ‘cihat’ adına yüz binlerce masum insanı öldürdü. Onlarca gazeteci ve sivil aktivisti öldürdü. Her gün çeşitli bahanelerle insanların evlerine zorla giriyorlar ve rakiplerini bilinmeyen yerlere götürüyorlar. Milyonlarca devlet memuru işini kaybetti. Yoksulluk ve işsizlik her geçen gün artıyor. Sosyal medyada Taliban suçlarının videolarını ve resimlerini görebilirsiniz. 

Taliban’ın 1996-2001 yılları arasında şiddetli bir şeriat hukuku uyguladığı, bu dönemde ‘ahlaksızlıkla’ suçlanan kadınların recm edildiği ve kırbaçlandığı biliniyor. Şimdi ise Taliban ülkede şeriat yasaları çerçevesinde ‘kadın haklarına saygı gösterileceğini’ açıklıyor. “Örtünen kadınların evden yalnız çıkmasına izin vereceğiz”, “kadınların namuslarını koruyacağız” diyerek burka giymeyen kadınları infaz ediyor, karma eğitimi yasaklıyor. Taliban’ın gerici, insanlık dışı, kadın düşmanı şeriat yasaklarına, katlettiği onca insana, halka saldırılarına rağmen kadınlar başta olmak üzere Afganistan’da birçok protesto eylemi yapıldı. Bu protestolar ve bunların bastırılması karşısında halk ne düşünüp hissediyor sence?

Tüm bu yasak ve baskılara rağmen insanlar, özellikle de kadınlar Taliban’a karşı ayaklandı, çünkü halkımız da kadınlar da 1996 yılındaki gibi değil, artık daha bilinçliler… Taliban’ın neler yapabileceğine çok acı bir şekilde tanık olduk. Erkekler ve kadınlar bir kez daha o yıllara dönmek istemiyorlar. Taliban en çok da bu yüzden başarısızlığa mahkumdur ve er ya da geç bu hükümet düşecektir. Taliban'ın protestoculara yönelik baskılarına rağmen, protestocuların sayısı her geçen gün artıyor. 

'Türkiye Komünist Partisi göç konusunda çok gerçekçi ve insani bir tutum izliyor'

Peki, Türkiye’ye dönelim yeniden… Kısa süre önce Türkiye’de mültecilerin hedefe konduğu ‘Sessiz işgale son, memleketimde mülteci istemiyorum’ adlı ırkçı bir kampanya yürütüldü. Bu kampanyaya patronlar, ırkçı ve sağcılar, mülteci karşıtlığı üzerinden oy devşirme taktiği güden bazı siyasi partilerin yanı sıra işsizlik/düşük ücretler gerekçesiyle yoksul işçilerin bir kısmı da destek verdi. Türkiye’de ya da göç alan başka ülkelerde işsizliğin ve yoksulluğun nedeni gerçekten mülteciler midir? Bu tür gerici kampanyaların ırkçı saldırıları tetikleme riski de düşünüldüğünde işçi sınıfı ve mülteciliği nasıl değerlendiriyorsun?

Afganistanlıların Türkiye'ye göçü ve gelişleri ile ilgili olarak şunu söylemeliyim ki göç yeni bir olgu değildir. Göç, insanlığın ortaya çıkmasından bu yana var olan bir olgudur. İnsan göçten ayrılamaz, insanlar çeşitli nedenlerle göç ederler. Afganistan'da da savaş, iş ve ekmek yokluğu nedeniyle insanlar göç etmek zorunda kalıyorlar. 

Elbette zenginlerin göç etmesine gerek yok ve sadece Afganistan işçi sınıfı göç etmek zorunda kalıyor. Türkiye'de göçmenlere karşı bu tür ırkçı girişimlerin varlığından haberdarız ve bazı Türkler Afganistanlı gençlerin, özellikle erkeklerin neden ailelerinden ayrılıp yalnız geldiklerini soruyor. Neden mi? Çünkü, kadınlar ve çocuklar bu tehlikeli yolculuğa çıkamazlar. Bu gençler binlerce tehlikeyi göze alıp aylarca aç susuz yürüyerek Türkiye'ye ulaşabiliyorlar. Çünkü, göç yollarında hırsızlar ve kaçakçılarla da boğuştukları için kadın ve çocukları getiremiyorlar. Bence gelen bu gençler kimse için tehlike unsuru değildir. Tıpkı, Avrupa'ya çalışmaya giden bazı Türkler gibi onlar da Türkiye'ye çalışmak için geliyorlar. Bu tür göçmen karşıtı kampanyalar şiddeti körüklemenin yanı sıra Türk halkına da zarar vermektedir. Solcu gruplar, özellikle Türkiye Komünist Partisi göç konusunda çok gerçekçi ve insani bir tutum izliyor. 

Peki, son sözü ‘büyük insanlık’ için söyleyelim o zaman Fehim... Afganistan, Türkiye ya da dünyada emperyalizme ve sömürüye karşı insanlık nasıl kurtulur?

İnsanlık emperyalizm ve sömürüden nasıl kurtulur? Marx ve Engels’in dediği gibi işçi sınıfı kendi çıkarlarının tüm insanlığın çıkarı olduğu bilinciyle kendisine siyasal iktidarı fethetme hedefi koyduğu zaman… Bu hedef için de kendi sınıfının sesi olan sol, komünist partilerle birlikte çalışıp mücadele etmeye başladığı zaman… Ancak işçi sınıfları ve sol partilerin birliği emperyalizmi ve sömürüyü zayıflatıp ortadan kaldırabilir. Egemen devletlerin kendi egemen sınıfını zenginleştirmek ve alt sınıflarına sus payı vermek için eyaletleri, sömürgeleri ve bağımlı ülkeleri sömürmesi temeline dayanan emperyalizmden kurtuluş da buna bağlıdır.