Macar komünistleri anlattı: Macaristan’da aslında neler oluyor?

Macaristan’da 1 Ocak’ta yeni bir anayasa yürürlüğe girdi. İktidarda bulunan muhafazakar partinin yaptığı bu yeni anayasaya karşı ABD destekli gruplar öncülüğünde 2 Ocak’ta bir miting düzenlendi. Macar komünistleri ülkenin içinden geçtiği bu ilginç siyasi krizi anlattı.

Macaristan bir hayli ilginç bir siyasi kriz yaşıyor. Kriz, Türkiye’nin son yıllardaki yaşadığı rejim değişimini andırması itibarıyla da dikkat çekiyor.

Nisan 2010’da iktidara gelen Fidesz (Macar Yurttaşlar Birliği) Partisi, son bir buçuk yılda iktidarını sağlamlaştırma yönünde AKP’nin attıklarına benzer adımlar attı. Bu çerçevedeki son hamle ise yeni bir anayasa yapılmasıydı. Yeni anayasa yapıldı ve 1 Ocak’ta yürürlüğe girdi.

2 Ocak günü Budapeşte’de opera binası önünde kalabalık bir kitle, yeni anayasaya karşı bir miting gerçekleştirdi. “Orban hükümetine son”, “kahrolsun Orban hükümeti” sloganlarının atıldığı mitingin resmi düzenleyicisi Dayanışma Hareketi adlı bir örgüttü. Polonya’daki karşı devrim sürecine atıfla kurulan bu hareketin arkasındaki siyasi güçlerin muhalefette bulunan sosyal demokrat-liberal koalisyon olduğu biliniyor. Hareketin liderliğini asker ve polis sendikasının eski başkanı yürütmekte. Kendisi de eski bir subay olan Dayanışma Hareketi lideri ABD’de askeri eğitimden geçmiş bir kişi. Zaten hareketin ABD’den açık bir destek gördüğü de bir sır değil. Yapılan eylemde de işçi sınıfının ya da gençliğin herhangi bir talebinin dile getirilmediği ifade ediliyor.

Dolayısıyla ortada Türkiye açısından çok şaşırtıcı olmasa da ilginç bir siyasi kriz var. Bir yandan sağcı, antikomünist ve otoriter bir hükümet, ülkeyi adım adım istediği doğrultuda dönüştürüyor diğer yanda emperyalizmin desteğini arkasına alan bir “muhalefet” bu sürece direniyor.

İktidarda bulunan Fidesz Partisi'nin hazırladığı yeni anayasanın ayrıntılarını öğrenmek için şu haberimize bakabilrsiniz: Yeni Anayasa'dan sonrasını merak ediyorsanız Macaristan'a bakın

Peki, Macaristan’da aslında neler oluyor?

Macaristan Komünist İşçi Partisi bu soruya yanıt veren bir açıklama yayımladı. Parlamentodaki partilerin 2010 yılında yapılan seçimleri tarihsel bir “dönüm noktası” olarak gördüğünü ifade eden Macar komünistler, “Macaristan Komünist İşçi Partisi’ne göre ise esas tarihsel değişim 2010’da değil, 1989-1990’da gerçekleşti” diyor. Sosyalist Parti’de (MSZP) temsil edilen sosyal demokrat-liberal koalisyonuna göre 2010, “otokrasi ve diktatörlüğün başlangıcı” iken Fidesz’e göre bu yıl “yeni bir devrim”in miladı… Macar komünistler ise 1989’da gerçekleşen karşı devrimle birlikte iktidarın işçi sınıfından burjuvaziye geçişini gerçek bir dönüşümün miladı olarak değerlendiriyorlar. Bu karşı devrimin sonrasında ülke 1999’da NATO’ya, 2004’te de AB’ye girdi 10 milyon nüfuslu ülkede 1,5 milyon kişi açlık sınırının, 4 milyon kişi yoksulluk sınırının altına düştü. Macaristan Komünist İşçi Partisi’ne göre “otokrasi ve diktatörlük” de 2010’da değil 1989’da başladı. Örneğin orak çekiç, kızıl yıldız gibi sembollerin yasaklanması 1993’te gerçekleşti ve pek çok antikomünist kampanya, iktidarda hangi partinin bulunduğundan bağımsız olarak sürdürüldü.

Partiler ve temsil ettikleri çıkarlar
Macar komünistler ülkedeki sermaye partilerinin temsil ettikleri çıkarlar konusunda da şunları aktarıyor: “Fidesz, sermaye sınıfının muhafazakar, milliyetçi zihniyete sahip kesiminin çıkarlarını temsil ediyor. Bu parti geleneksel olarak Almanya’ya yakın. Sermaye sınıfının liberal ve sosyal demokrat kesimlerini temsil eden Macaristan Sosyalist Partisi ve ‘Siyaset Farklı Olabilir’ Partisi ise ABD’ye ve İsrail’e daha yakınlar.”

Macar komünistler, karşı devrimden sonra bu partiler arasında bir çeşit siyasi anlaşma yapıldığını belirtiyor. Aslında karşı devrimin ardından bir çeşit iki partili sistem kuruluyor ve iktidar bir muhfazakar partiye bir liberal-sosyal demokrat partiye geçiyor. Macar kapitalizminin “istikrarını” korumayı gözeten anlaşma ise zımni olarak şu konuları kapsıyor:

- Milliyetçi, muhafazakar güçler ve liberal-sosyalist ittifakı iktidarı sırayla ellerinde tutacaklar,
- Bunlardan hiçbirinin mutlak bir iktidarı olmayacak,
- Kapitalizm karşıtı güçlerin parlamentoya girmesi muhakkak engellenecek,
- Bütün düzen partileri NATO ve AB’yle ilişkili yükümlülükleri yerine getirecek ve dış politika başlıklarında herhangi bir tartışma olmayacak.

1990-2006 arasında gerçekleşen bütün genel seçimlerde bu dengeler korunuyor. Ancak 2006’dan sonra, Macaristan Komünist İşçi Partisi’ne göre, ülkede derin bir siyasi kriz başlıyor. Macar komünistler krizin üç kaynağı olduğunu belirtiyorlar: Macar ekonomisinin bütünüyle yabancı sermayeye bağımlı olması, Macar halkının tüm birikimlerini tüketerek mutlak bir yoksullukla karşı karşıya kalması ve yolsuzlukların devletin olağan işleyişini akamete uğratacak düzeyde ciddi bir soruna dönüşmesi.

Denge bozulunca…
Siyasi kriz başlayınca, yukarıda betimlenen denge de bozuluyor. 2010’da yeniden iktidara gelen Fidesz ve onun lideri Viktor Orban, seçimlerde “tam istihdam, herkese sosyal güvenlik” gibi sloganlara başvurarak parlamentoda üçte iki çoğunluk kazanıyor. Ardından da kendi sınıf tabanını güçlendiriyor devlette, medyada ve aydınlar içinde kadrolaşıyor milliyetçi duyguları kaşıyor eğitimde, siyasette ve kültürel alanda muhafazakar dönüşümler gerçekleştiriyor. Fidesz, yeni bir Çalışma Kanunu çıkararak bir yandan sermayedarlara muazzam “haklar” veriyor, diğer yandan asgari ücreti yükselterek, bağlanamayan toplu iş sözleşmelerini sonlandırarak, işçi sınıfı içinde bir bölünme yaratıyor. Sağcı Fidesz, antikomünizme hız vermeyi, “faşizmin ve komünizmin işlediği suçların inkarını suç saymayı” kanunlaştırmayı da ihmal etmiyor. Ancak bu kanunu çıkarttıktan sonra Macaristan Sosyalist Partisi’ni eski komünist partinin mirasçısı sayarak, antikomünizm sopasını burjuva siyasetinin içine de taşımış oluyor.

Sosyal demokrat-liberal koalisyon ise bu gelişmeler karşısında kendi hamlesini yaparken, sol sembol ve temalara başvuruyor. Eylemlerinde kızıl rengi kullanıyor, “kahrolsun Orban hükümeti” gibi sloganlar geliştiriyor. Bu arada ABD, Fidesz’in politikalarını açıkça eleştiriyor ve sosyal demokrat-liberal koalisyonu destekliyor.

Macar komünistlerin konumu
Macaristan Komünist İşçi Partisi, Macar kapitalizminin derin bir kriz içinde olduğu, Avrupa’da kapitalizmin genel krizinin de ülkedeki durumu daha vahim ve öngörülemez kıldığı görüşünde.

Komünistler, “Bugün Macaristan’da olanlar bir yandan sermaye sınıfının emekçi yığınlara karşı ortak mücadelesi, diğer yandansa sermaye sınıfı içerisindeki iki grubun kavgasıdır” diyorlar. “Dahası bu, önde gelen kapitalist güçlerin, ABD ve Almanya’nın Avrupa’nın egemenliği için verdikleri bir mücadeledir” diye ekliyorlar.

Bu değerlendirme uyarınca Macaristan Komünist İşçi Partisi, herhangi bir sermaye partisinin yanında yer almıyor. Komünistler, “Emekçi halkın temel sorunlarının işsizlik, düşük ücretler, yüksek fiyatlar, sömürü ve belirsiz bir gelecek olduğunu ilan ediyoruz. Bu sorunlar kapitalizmin sonuçlarıdır. Sermaye hükümetleri bu sorunları çözmek istemedikleri gibi, çözemezler de” diyorlar.

Dolayısıyla Macaristan Komünist İşçi Partisi sosyal demokrat ve liberal güçlerin kitle eylemlerine destek vermiyor. Komünistler, Fidesz’e de destek vermiyor ve bu partinin amacının kapitalizmi reformdan geçirerek tahkim etmek olduğunu vurguluyorlar.

Macaristan Komünist İşçi Partisi, “Macaristan’da devrimci bir durum yok. Ancak hem Avrupa’da hem de Macaristan’da işler daha da kötüye gidebilir. Bu nedenle partiyi, üyelerimizi ve birimlerimizi sınıf mücadelesinin her an gelişebilecek daha radikal biçimlerine hazırlıyoruz” diyor.

(soL-Haber Merkezi)