Saya işçileri direnişlerini soL'a anlattı: Mücadele ederek hakkımızı alabileceğiz!

Türkiye genelinde saya işçilerinin direnişi yayılıyor... İstanbul, Konya, Adana, Mersin, Manisa, İzmir ve Gaziantep'teki saya işçileri düşük ücrete, sigortasızlığa, güvencesizliğe ve her türlü sömürüye karşı ayağa kalktılar, seslerini duyurmaya çalışıyorlar. İzmir'deki bir grup saya işçisi, yaşadıklarını ve taleplerini soL'a anlattı.

Erkan Yücel Arslan

Türkiye genelinde saya işçilerinin direnişi yayılıyor...

İstanbul, Konya, Adana, Manisa, İzmir ve Gaziantep'teki saya işçileri düşük ücrete, sigortasızlığa, güvencesizliğe ve her türlü sömürüye karşı ayağa kalktılar, seslerini duyurmaya çalışıyorlar.

İzmir'deki bir grup saya işçisi, yaşadıklarını ve taleplerini soL'a anlattı... 

Saya işçileri bir süredir eylemlilik içerisinde. Adana, Mersin, İstanbul, Manisa, Konya, Antep ve İzmir'de eylemler, iş bırakmalar var. Sayacıların bu isyanı nasıl başladı, hangi koşullar tetikledi bu direnişi?

Öncelikle adım Yalçın Yanık... İzmir'de Deri Tekstil ve Kundura İşçileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği başkanıyım. Işıkkent'te yaklaşık 30 bin kişi çalışıyor ve bunların birçoğu merdiven altı atölyelerde kayıt dışı çalıştırılıyor. Kayıt dışı olmasından ve iş yoğunluğuna göre işçi çalıştırılmasından ötürü sirkülasyon çok fazla ve bu yüzden net sayıyı kimse bilmiyor. 

Işıkkent'teki eylemlilik yeni bir şey değil aslında. Bir süredir takip ettiğimiz ve işçilerin sorunlarına yönelik dernek kurduğumuz, örgütlendiğimiz bir ilişkimiz var. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de "esnek üretim" adı altında yapılan bir sömürü yöntemi var. Işıkkent, bunun en yoğun yaşandığı yerlerden biri. Beş-altı yıldır ilginç şeyler gelişti. Öncelikle 2011-2012 yıllarında Suriyelilerin Türkiye'ye gelişiyle birlikte Suriyelilere karşı yaklaşık 20 günlük bir eylem oldu. İşçiler, Suriyelilerin ücretleri düşürmesinden ve Türk işçilerin işsiz kalmasına neden olmalarına karşı tepkililerdi. Bizim ülkemizde ekmeğimize göz diktiler diye düşünüyorlardı. Biz dernek olarak bu beş-altı yıllık süreci sınıf bilinciyle, Suriyeli ve Türk işçilerin birlikte mücadele verdikleri ve güvenceli koşullarda çalışma talebinin dile getirildiği bir yöne evrilttik. Yaklaşık 20 gün kadar işçilerle birlikte toplantılar yaptık. Toplantılarda aldığımız kararlar doğrultusunda 10 gün önce başlayan eylemliliklerimize başladık. Aynı zamanda yaptığımız şikayetler sonucunda işçilerin bir kısmının geçici de olsa sigortalı olmasını sağladık. Adana'da başlayan eylemler, Gaziantep, İstanbul, Bursa, Manisa ve İzmir'de devam etti. 

Eylemlerin diğer illere sıçraması nasıl oldu? Dernekler üzerinden mi? 

Aslında silsile şeklinde oldu. Öncelikle Adana'da bizim daha önce çalışmasını istemediğimiz Suriyeli işçiler, ücret artışı ve sağlıklı koşullarda çalışma taleplerini dile getirdiler.  Bu talep, kısa sürede tüm işçilerin ortak talebi haline geldi. Ayakkabıcılıkta iş bölümü şu şekildedir: Saya denilen ayakkabının üst kısmı vardır, bunu imal edenler, ayakkabıyı birleştiren ustalar ve tali işleri yapan arkadaşlar. Dolayısıyla bunlar arasında ücret farklılıkları var. Adana'daki arkadaşlar bu farklı bölümlerde çalışanların belli bir taban fiyatının olması için ve çalışma koşularının iyileştirilmesi için çeşitli odalarla ve sendikalarla görüşmeler yaptı. Biz de bunları basından takip ettik ve sonrasında burada da bu işin patlamak üzere olduğunu anladık. Ardından çeşitli telefon görüşmeleriyle bu eylemliliklerin ortaklaştırılması gerektiğine karar verdik. 

Atölyelerde çalışma koşulları nasıl?  

Eskiden atölyeler Kemeraltı'nın eteklerinde, Çankaya'da, Mezarlıkbaşı semtinde bulunurdu. Sektörü kontrol altında tutabilmek için Işıkkent'te Ayakkabıcılar Sitesi oluşturuldu ve görece sağlıklı binalar yapıldı. Ama yapılan sağlıklı binalar daha çok vitrin amaçlıydı veya depo olarak kullanılıyordu. Atölyeler ise depo olarak kullanılması gereken yerlerde, yine merdiven altlarında, rutubetli ve havasız olan bölümlerde bulunuyor. Havalandırma sistemleri olmadığı gibi, işçiler sürekli kimyasal maddelerle, izbe yerlerde çalıştırılıyor. Biz bunlarla ilgili Bölge Sağlık Müdürlüğüne başvurduk. Gelin denetleyin iş yerlerini dedik. Ama gelen giden olmadı. Örneğin sitenin içerisinde bir tane sağlık ocağı yok!

"BIRAKINIZ YOĞURDU, DOĞRU DÜZGÜN YEMEK PARASI BİLE ALAMIYORUZ"

Yasak olan kimyasallar da kullanılıyor mu? 

Yapıştırıcı olarak kullanılan kimyasallar var. Bunların gözle görünür bir yerde tutulması ve denetimli bir şekilde kullanılması gerekiyor. Koruyucu maske kullanılması gerekir. Hiçbir iş yerinde bulamazsınız bunu. Her gün yoğurt tüketilmesi gerekir. Bırakınız yoğurdu, saya işçileri doğru düzgün yemek parası bile alamıyorlar. Ayrıca yol paraları da verilmiyor. 

"İŞ VARKEN 12-13 SAAT ÇALIŞTIRIYORLAR, YOKKEN KAPININ ÖNÜNE KOYUYORLAR"

Çalışma saatleri düzenli mi? Ücretler düzenli bir şekilde veriliyor mu? 

Hayır... Günlük 8 saat çalışma diye bir şey yok. İş yoğunluğuna göre 12-13 saat çalıştırılıyorlar. İşlerin olmadığı dönemlerde ise patron kapının önüne koyuveriyor. Ücretler ise yapılan işin niteliğine göre değişiyor. Sayacıların ve ustaların aldığı ücretler birbirinden farklı ve patronun inisiyatifine kalmış durumda. İşçinin alacağı ücreti ne zaman alacağına da tamamen patron karar veriyor. İşlerin yoğun olduğu dönemlerde, işlerin daha az olduğu döneme göre daha düzenli olduğu söylenebilir. Bunların düzeltilmesi hangi vasıtayla olacaksa, sendika, dernek, takım sözleşmesi vs. gerekeni yapacağız. 

"ÖRGÜTLÜ MÜCADELENİN ÖNEMİNİ FARK ETTİK"

Peki derneğiniz, işçiler arasında ne kadar örgütlü? 

Türkiye'de siyasetten ve örgütlülükten uzak durmak, hakkını aramamak, ne yazık ki ailelerin çocuklarına öğütledikleri şeylerdir. Elbetteki insanların güncel çıkarları doğrultusunda hareket etmeleri yadırganamaz. Evine ekmek götürmek zorunda, çocuklarına bakmak zorunda. Örgütlendiği takdirde yarın öbür gün kapı önüne konulacaklarını düşünüyorlar. Dernek olarak bu fikri değiştirmek için elimizden geleni yapacağız. Çünkü artık örgütlü bir şekilde mücadele etmenin önemini ve değerini fark ettik, bu şekilde güçlenebileceğimizi gördük.

Siyasi partilerden destek var mı? 

CHP'li milletvekilleri ile temasa geçmeye çalıştık, kabul etmediler. HDP'li milletvekilleriyle kahve toplantısı yaptık, onlar da bu işin takipçisi olmadılar. Bizi temsil etme iddiası olanlar, bize sırtlarını çevirdiler. Sosyalist partilerin bu işin merkezinde durmaları gerekiyor. Bizim sosyalist partiler dışında güvenebileceğimiz herhangi bir parti yok.