Ekonomide İniş Devam Ediyor

Mayıs’ta Bernanke münasebetsiz bir açıklama yaptı ve FED’in likidite pompalamalarının bu yıl içinde frenlenebileceğini söyledi. Sonuç, yükselen ekonomilere ve Türkiye’ye fon akımlarının aniden yavaşlaması oldu. Böylece Mayıs 2013’te, Türkiye yeni (ve aşağı) bir dalgalanma sürecine girmiş görünüyor.

İktisadın rolünü abartmayalım ama ekonomik konjonktürün önümüzdeki seçimli dönemde AKP’nin kaderini etkileyeceğini de inkar edemeyiz.

Sık sık nicel ve kuramsal dayanaklarını savunuyoruz, tekrarlayalım: Ekonomik konjonktür Türkiye’de büyük ölçüde dışsal olarak belirlenmektedir ve dış dünya ile Türkiye arasındaki dış kaynak hareketleri bu bakımdan ön planda rol oynamaktadır.

Sermaye hareketlerinin serbestleştiği son çeyrek yüzyılı, hatta bu savı doğrulayan dört kriz/küçülme dönemini bir yana bırakalım, daha yakın geçmişin üç dalgalanmasına bakalım.

Birinci (yukarı) dalgalanma 2009’un son iki ayı ile Temmuz 2011 arasında gerçekleşti. Batı merkez bankaları finans kapitali krizden kurtarmak için bol likidite pompaladılar bu fonların önemli bir bölümü çevre ekonomilerine girdi. Türkiye de bu furyadan bol kepçe pay aldı: Bu konjonktürün geçerli olduğu yirmi bir ay boyunca Türkiye’ye giren yabancı sermaye toplamı 103 milyar dolara, aylık ortalama 5 milyar dolara ulaştı. Milli gelir üzerindeki etki, 2010 ve 2011’de yüzde 9 civarında seyreden iki büyüme yılı olarak gözlendi. 2011’deki 75 milyar dolarlık dış açık, bu konjonktürün bir “armağanı” olarak görülebilir. Siyasete yansıma olarak, herhalde Anayasa referandumunda ve 2011 seçimlerinde AKP’nin başarıları gösterilebilir.

İkinci (aşağı) dalgalanma Ağustos 2011-Haziran 2012 arasında ve Avro Bölgesi krizinin Türkiye’ye yansıması sonunda gerçekleşti. Yabancı sermaye girişleri yüzde 20 civarında daraldı. Sonuç küçülme değil, durgunlaşmadır. 2012’nin tümü etkilenecek büyüme hızı yüzde 2,2’ye gerileyecektir.

Üçüncü (yukarı) dalgalanma on ay sürdü: Temmuz 2012-Nisan 2013 dönemi… Avrupa Merkez Bankası’nın ve FED’in açılan para muslukları, Türkiye’ye de aktı: On ay içinde Türkiye’ye aylık ortalama 7,5 milyar doları aşkın yabancı sermaye girişi gerçekleşti. Milli gelir üzerindeki etkileri ise sınırlı oldu: 2013’ün ilk üç ayında büyüme hızı yüzde 3, ilk altı ayda sanayi üretiminin artış oranı ise yüzde 2,3’tür. Bunlar, 2012 sonuna göre ılımlı bir canlanma göstermektedir ama on iki ay öncesi ile yapılan karşılaştırmalar durgunluğun henüz aşılamamış olduğunu ortaya koymaktadır. Olumlu konjonktür süregelseydi, 2013’te hükümetin yüzde 4’lük büyüme öngörüsü herhalde gerçekleşebilirdi.

Ne var ki, Mayıs’ta Bernanke münasebetsiz bir açıklama yaptı ve FED’in likidite pompalamalarının bu yıl içinde frenlenebileceğini söyledi. Sonuç, yükselen ekonomilere ve Türkiye’ye fon akımlarının aniden yavaşlaması oldu. Böylece Mayıs 2013’te Türkiye yeni (ve aşağı) bir dalgalanma sürecine girmiş görünüyor Haziran’da da devam eden bozulma (on iki ay öncesiyle karşılaştırılarak) tabloda özetleniyor.

Kısaca tabloyu açıklayalım ve yorumlayalım: Tablonun ilk beş satırı, sermaye hareketlerini ve bunların ana kullanım kalemlerini verir toplamları da (tanım gereği) sıfır olur. (Rezervlerdeki artışlar “eksi”, azalışlar ise “artı” olarak işaretlenir.)

Kullandığımız üç dış kaynak türünün hareketlerini gözleyelim:

(a) Yabancı sermaye hareketleri (satır 1): Bir önceki yıla göre yüzde 69 oranında gerilemiş aylık ortalama girişler 7,5 milyar dolardan 2,4 milyara düşmüştür.

(b) Yabancı, yerli ve kayıt dışı sermaye hareketlerini kapsayan toplam sermaye hareketleri (satır 6): Bir yıl öncesine göre gerileme oranı yüzde 73’tür.

(c) Toplam sermaye hareketlerinden, ülke dışına net faiz-kâr transferlerinin çıkarılması ile elde edilen net kaynak aktarımı (satır 7): Bu öğedeki gerileme yüzde 90’a ulaşmıştır.

Dış kaynak hareketlerindeki dalgalanmaların, iç talep, üretim ve milli gelir üzerindeki etkilerinin doğrultusu kesindir ancak bunlar karmaşık süreçler ve farklı zaman aralıkları içinde gerçekleşir. Geçmiş dönemlere baktığımızda altı aylık bir etkileme farkı (gecikme) beklenebilir. 2013’ün ilk yarısı hâlâ 2012 ikinci yarısında başlayan (on aylık) canlı dış konjonktürün cılız, ancak olumlu etkilerini içeriyor.

Mayıs-Haziran 2013’te dış kaynak akımları hâlâ pozitif değerlerde seyretmektedir ama bir önceki “iniş” konjonktüründen çok daha hızla daralarak… Ekonomi, “net sermaye çıkışı” olmadan da (dış kaynaklar sadece düştüğü için) küçülme ivmesine geçebilir. “Çoğaltan” benzeri bağlantılar, burada da söz konusu olabilmektedir.

Bu durumda, tabloda belirlenen Mayıs-Haziran konjonktürü süregelirse, yılın son aylarında ve 2014 başlarında ekonominin küçülmesi beklenebilir. “Ekonomik iniş”in, AKP’nin siyasi kaderine, seçimlere yansıması, ayrı bir konudur.