ABD Krizinin Siyasî Üstyapısı KORKUT BORATAV

Amerika'daki finansal krizin ekonomik altyapısını kavramak için, bir yandan finans kapitalin işlevsel ve paraziter gelişim çizgisi üzerinde odaklanmak bir yandan da dünya ekonomisinin içinde ABD'nin "süper-emperyalist" konumunun parasal-finansal uzantılarını mercek altına almak gerekir.

Bu işe burada kalkışamayız. Bunun yerine krizin siyasî üstyapısı üzerinde durabiliriz. Bunu da, bir hafta önce gündeme gelen ABD Hazinesi'nin 700 milyar dolarlık "kurtarma operasyonu" önerisiyle sınırlı kalarak yapalım.

***

Sözü geçen "kurtarma operasyonu"nun mimarı ABD Hazine Bakanı Henry Paulson'dur. ABD Kongresi'ne şu öneriyi götürüyor: "Batık alacaklarla iflasa sürüklenen bankaları, finans kuruluşlarını kurtarmazsak ekonomi de batacak. 700 milyar dolar tahsisat verin bu zehirli safrayı şirketlerden satın alayım ancak paranın kullanımında tam yetki ve sonrası için dokunulmazlık isterim." diyor. Öneri başlangıçta ilke olarak hem Cumhuriyetçilerden, hem de Demokratlardan kabul görüyor. Ardından uyananlar çıkıyor: "Ne demek tam yetki ve dokunulmazlık? Paulson, Wall Street şirketlerinin elindeki batık alacakları, kendi biçtiği fiyatlarla satın alacak hem şirketleri fonlayacak hem de bilançolarını zarardan çıkaracak bu değersiz kâğıtlar da sonunda hazine zararı olarak vergi mükelleflerince ödenmiş olacak. Bu arada konutlarını yitiren milyonlarca ipotek borçlusunun durumu aynen devam edecek."

Bu tür itirazlar hele seçim döneminde dile getirilirse, operasyonu sürdürmek güçleşir. Öyle de oldu. Anlaşma sağlanamadı. Uzlaşma arayışları önümüzdeki haftaya sarktı.

Peki, kimdir ABD Hazine Bakanı Henry Paulson? Bush onu, Wall Street'in önde gelen şirketlerinden Goldman Sachs'tan transfer ederek iki buçuk yıl önce Hazine Bakanlığı'na getirmişti. Bir yatırım bankası olan Goldman Sachs'ın Paulson'a ödediği yıllık maaş o tarihlerde 16,4 milyon dolarmış. Çok karmaşık türev kâğıtlar, bankerlerin bile kavramakta güçlük çektiği yeni tür menkul değerler üzerine kurulu ve aşırı borçlanmayla ayakta duran bir finansal sistemin oluşmasına Paulson'un şirketi, diğer üç yatırım bankasıyla birlikte büyük katkılar yaptı. Bu bankalardan ikisi battı. Diğer ikisi de (Morgan Stanley ve Paulson'un şirketi) paçayı kurtarmak için yatırım bankası statüsünü terk ederek, mevduat bankacılığına geçmek zorunda kaldılar.

***

Başkanlık için yarışan iki büyük partinin adayları, "Wall Street'i kurtarma operasyonu"nu ilke olarak desteklediklerini kamuoyuna ilettiler. Bu ortak tavrın arka planına da göz atalım:

Cumhuriyetçi McCain, seçim kampanyasının başlarında, "ben ekonomiden fazla anlamam" itirafında bulunmuştu. Bu nedenle baş ekonomik danışman olarak kimi seçtiği önem taşıyor. Bu şahıs, eski Texas senatörü, bugün ise dev İsviçre bankası UBS'nin ABD kolunun başkan yardımcısı olan Phil Gramm'dır ve bugünkü krize yol açan finansal sistemin kuralsızlaştırılması sürecine doğrudan katkı yapan kişiler listesinin ön saflarında yer alır. Ticari bankacılığın yatırım ve sigorta faaliyetlerine girmesini yasaklayan 1930'lu yıllara ait Glass-Seagal Yasası, 1999'da Senato Bankacılık Komitesi başkanı olan Gramm'ın kişisel girişimleriyle kaldırılmış onun adını taşıyan bir yeni yasa (Gramm-Leach-Billey Yasası) ile tüm türev işlemleri, her türlü "yeni" finansal araç, tamamen denetimsiz biçimde yatırım bankacılığının sıradan faaliyetleri arasına katılmıştır. Amerika'nın en varlıklı bankerlerinden Warren Buffett'in nitelendirmesiyle "finansal kitle imha araçları"nın önü böyle açıldı ve bugünkü krize yol açan ortama böyle geçildi.

Barack Obama'nın ekonomi takımının ön planında ise, Clinton'un Hazine Bakanı Robert Rubin yer alıyor. Rubin de Clinton hükümetine (Paulson gibi) Goldman Sachs'tan transfer edilerek girmiş hükümetten ayrıldığında da bir başka dev Wall Street şirketine (Citigroup'a) yönetici olarak geçmiştir. Rubin, Clinton'un Başkanlık yıllarında finansal sistemin kuralsızlaşmasına hükümet cephesinden katkı yapan en önemli kişiydi. Bu özellikleriyle finansal krizden çıkış yolları arandığında Wall Street çıkarlarının dışında bir seçeneği algılaması, savunması, Obama'ya önermesi elbette söz konusu değildir.

***

İşin özü şudur: Finans kapital krizlere sürüklenince devlet, tüm aygıtlarıyla devreye girer zararlar devletleştirilir dev şirketler, hissedarları, alacaklılar kurtarılır krizin maliyeti burjuvaziye değil, halka, örneğin ipotek borçlusu garibanlara yıkılır.
Büyük sermayenin egemenliğini açık-seçik ortaya çıkaran bu olguları, "serbest piyasa sosyalizme dönüşüyor" veya (Hürriyet'in manşetindeki) "sosyalist darbe" klişeleriyle nitelendirmek ise kara cehalet örnekleridir.