Keşke fren daha güçlü olsa idi!

Bir yandan cumhurbaşkanı, halkla buluşma görüntüsü altında, son güne kadar meydanlarda nutuk atarken, diğer yandan da hem parti başkanı hem de başbakan sıfatıyla Davutoğlu da yine son ana kadar, devlet gücünü saygısızca kullanarak, sanki iktidarları devam edecekmişçesine geleceğe yönelik vaatlerde bulunurken dahi, AKP'nin ciddi olarak geriletilmesi, kuşkusuz halkımızın zaferidir. Bu durum siyaset sosyologlarınca detaylı tahlili gerektiren önemli bir dönemeçtir. AKP tek başına iktidar olamayıp, muhtemelen ülkeyi kaosa sürükledikten sonra gideceği erken seçimden de bundan farklı sonuç alamayacağı gibi, oyları daha da düşebilir. Zira, AKP için artık düşüş başlamıştır!

Bu sonucun ortaya koyduğu birinci mesele şudur; ne karizmatik liderlik ne de Türkiye partililiği, milletin hafızasına pompalandığı kadar güçlü ve etkili değilmiş.  Toplumlar gelişip, toplumsal sınıflar saflaştıkça her sınıf ya da herhangi bir alt-kimlik grubu, çok doğal olarak, kendi temsilcisine yönelir. Zaten başlangıçta bir alt-kimlik grubunun kendisine yabancı bir partiye yönelmiş olması bir şaşkınlık idi. Belki de, başlangıçta emperyal hegemon her iki taraf üzerinde de kendi projesini gerçekleştirebilecek planı uygulamaya yeltenmiş idi. Şimdi bu planda roller gerçek sahibine tevdi ediliyor olabilir.

Sonucun ikinci yorumu ise, AKP'nin giderek yoğunlaşan ülkeyi bölme ve saflaştırmasının, karşıtlarına yaşam hakkı tanımamasının artık bir politika aracı olmaktan çıkmış olduğudur. Cumhurbaşkanının olağanüstü çabalarının, tüm devlet olanaklarının, her toplumsal direnişin hükümete hatta devlete yönelik kalkış ya da darbe olarak nitelemesi çarpıtmalarının dahi fayda vermediğinin görüldüğü bu başlangıç, umalım bugünkü karanlığı kısmen de olsa yırtabilecek ve ülkeyi daha aydınlık geleceğe taşıyacak ilk adımını oluşturabilecektir. Ne var ki, AKP'nin eğitim, yargı, MİT, YSK, medya ve sair hemen tüm devlet kurumlarını bir tür parti kurumuna çevirme gafletinin yarattığı tahribat kısa sürede silinemeyecektir. Bu durumdan salt AKP değil, AKP yan örgütü gibi çalışma gafletine bürünmüş olan devlet kurumları da gereken dersi almalılar. Zira, bugün olduğu gibi, o gün gelir de, altlarından halı çekilirse, onun üzerine oturan tüm yandaşlar ve kurumlar muallakta şaşkına döner, hesap verme durumunda kalırlar!

AKP bu sonucu hak etti, ama, maalesef, hak ettiğini tam olarak alamadı. Zira, halkımızın oldukça büyük bölümü, kendi ufak dünyalarından çıkamamış olduğundan, AKP'nin bazı bayındırlık ve sadaka politikasını hizmet olarak algılamış, fakat bu hizmetlerin neyin pahasına yapıldığını ve kimlere rant ve haksız edinim sağladığını bilememişlerdir. Halkımız, bazı haksızlık ve yanlışlara da göz yumarken, adalet, eğitim ve dış siyaset gibi çok temel devlet hizmetlerinde yarattığı büyük tahribatla AKP'nin ülkenin geleceğine nasıl zarar verdiğini görememiştir. İçeride işlenen ciddi suçların Türkiye'nin dış itibarını nasıl sarstığını izleyemeyen halkımız, dış dünyada Türkiye'nin uluslararası düzeyde kaçıncı sınıf ülke konumuna düştüğünü algılayamadan, siyasilerin dünyanın yöneticisi konumuna geliyoruz aldatmacalarına prim verme konumuna gelmişlerdi. Oy dağılımı haritası, genelde sahil kentleri hariç, özellikle iç bölgelerde  halkımızın nasıl içe kapalı ve kısa vadeli görüşle, "yarın, Allah kerim!" anlayışı ile hareket ettiğini göstermektedir.

AKP'ye koyulmuş olan fren ülkemiz ve burjuva demokrasisi adına çok önemli olumlu bir gelişmedir. AKP tabiatıyla siyasette olacak, hatta, kuşkulu olmakla beraber, koalisyonda da olabilir, ama artık tek parti ve tek insan diktatörlüğü olmayacaktır. Tek parti yönetimi bir diktatörlüktür. Her diktatörlük, halkın güvenini kazanmak için, ana politikalar dışında, suya sabuna dokunmayan bazı hizmetleri halka sunabilir, hatta demokratik olarak görülebilecek kararlara dahi imza atabilir. Diktatörlüğün ya da demokrasinin ölçütünü, alınan kararların niteliği değil, alınış biçim ve yöntemi belirler. O nedenledir ki, tek parti yönetimi, aldığı tüm kararlar onanabilir olsa dahi, diktatörlüktür. Hele de tek insan yönetimi, asla kabul edilemez bir diktatörlüktür.

Seçimin sonucu ekonomik çalkantıları gündeme getirebilir. Bunun nedeni de, AKP'nin uyguladığı finans ağırlıklı ekonomi politikasıdır. Reel ekonomi ağırlıklı bir politika uygulanmış olsa idi, yaşanacak çalkantının boyutu çok daha yumuşak olabilirdi. Dolayısıyla, olası bir istikrarsızlığın kökenini AKP'nin iktisat politika ve uygulamasında aramak gerekir.

Düşünüyorum da, halkımız istendiği üzere 400 milletvekilini AKP'ye armağan etse idi, ünlü balkon konuşmasını acaba kim yapardı!