Komünizm: Ne güzel bir gelecek

Türkiye Komünist Partisi 10 Eylül 1920’de emperyalist işgale karşı verilen Anadolu kurtuluş savaşının içine doğdu. Tamamen farklı bir dünyayı isteyerek.

Komünizm bizde hakkında en çok yalan uydurulan kavramların başında gelir. Bu fikri yok etmek için ne dernekler, masalar, kontrörgütler kurulmadı En nihayetinde bugün Fethulllah o tür örgütlerden birisinin içinden çıktı. Komünizmle mücadele edenlerin haline bakar mısınız.

Komünizm bir siyasi rejim, yönetim biçimi değil, toplumsal ölçekli bir yaşam tarzıdır.

Temelinde iktisadi bir gereklilik vardır. Komünizmin iktisadi temelini üretici güçlerde, yani üretim araçları (teknoloji) ile emek gücündeki (yani insanın entelektüel kapasitesi) belirli bir düzey ifade eder.

Bu bakımdan kritik nokta üretici güçlerin, çalışmayı, toplumsal yaşam için zorunlu bir uğraş olmaktan çıkaracak derecede gelişmiş olmasıdır.

Bu, şimdikine göre tam tersi bir duruma karşılık gelir. Bugün hayatta kalabilmek için hepimiz zorunlu olarak çalışıyoruz. Günümüzün sınıflı toplum yapısı içinde bu zorunluluk da sınıfsal bir karakter kazanıyor, kimilerinin ölesiye ve emeklerinin karşılığı olan geliri elde edemeden çalışması, buna karşılık bir azınlığın da onların yarattığı artı değere el koyarak keyif sürmesi biçiminde yansıyor.

Komünist toplum aşamasında üretici güçler öyle gelişkin, emek verimliliği öyle yüksektir ki, zorunlu çalışma süresi minimize edilebilmiş, kalan boş zamanın nasıl değerlendirileceği ise insanların, toplumsal kolektifçe garanti altına alınmış keyiflerine kalmıştır.

Sınıflı toplumda sömürü esas gerçek iken, komünizmde yaşamak ve çalışmak keyiftir.

Üretici güçlerin ulaşmış olduğu gelişmişlik düzeyini dikkate aldığımızda komünizm hedefinin daha bugünden ütopya olmaktan çıktığını ve kolaylıkla kavranabilir bir somutluk halini aldığını görüyoruz. Zira araştırmalar mevcut üretim düzeyinin sürdürülmesinin, günümüzde bile birkaç saatlik bir çalışmayla olanaklı olduğunu gösteriyor.

Teknoloji zorunlu çalışma süresini birkaç saate indirmişken, işsizliğin bütün dünyada %10’un üzerinde yapısal bir karakter kazanmış olmasının, iş bulabilenlerin ise merkez kapitalist ülkelerde dahi haftanın altı günü ortalama 10 saat çalışmak zorunda kalmalarının tek nedeni kapitalist sömürü sistemidir.

Komünizm herkesin yeteneğine göre ve amatörce çalıştığı, buna karşılık ihtiyacı olduğu kadarıyla toplumsal artıdan pay aldığı, çalışmanın ve paylaşımın yüzyıllar içinde oluşmuş etik değerlerle kendiliğinden düzenlendiği toplumsal yapıdır.

Hiçbir Marksist eser komünizm hakkında ayrıntılı değerlendirmelere yer vermez. Nedeni, çalışmayı zorunlu olmaktan çıkarmak bakımından geçilmesi gereken aşamaların ve yapılması gerekenlerin olmasıdır.

Nitekim öncesinde, üretici güçlerin bütün sektörlerde belli bir düzeyin üzerinde gelişmesini sağlamak için yaşanması gereken sosyalizm aşaması vardır. Burada çalışma hem hak hem de sorumluluktur, sömürücü sınıfın yeniden iktidarı ele geçirmesini engellemek bakımından bir emekçi devleti kurulmuştur. Sosyalist devlet halk sınıfları için demokrasi, eskinin sömürücü sınıfları için ise bir diktatörlüktür.

Devlet, üretimi, üretimi gerçekleştirecek emek gücünün üretimini ve yeniden üretimini, paylaşımı planlar, organize eder ve gerçekleştirir. Üretici güçleri komünizm için hazırlar.

Kapitalizmde çoğunluk azınlık için, sosyalizmde halk kendisi için, komünizmde insan zevk için çalışır.

Şimdi komünizmin kimin çıkarına olduğunu bir düşünün. Bugün başkalarının sırtından geçinenler rahatları bozulmasın diye emekçi sınıfların iktidarı ele geçirmesine de, insanın entelektüel kapasitesinin gelişmesine de karşı çıkıyorlar.

Bunların dinleri, ırkları hiç fark etmiyor. Din ve ırkı insanlığın gelişmesini engellemek için kullanıyorlar.

Oysa komünizm çok sıradan bir şey: Hep birlikte, günün çok küçük bir diliminde çalışacağız. Yaptığımız iş esas olarak teknoloji üretimi ve organizasyonu olacak. Kalan zamanımızı sanat, bilim, edebiyat, spor ile dolduracağız. Yaşamı çok yönlüleştireceğiz.

Buna karşı çıkan ya aptal ya da sömürücüdür.