Çaresizlik ve yargıda Fetret Devri...

İlhan Cihaner'in “Çaresizlik ve yargıda Fetret Devri...” başlıklı yazısı 24 Şubat 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Referandum öncesinde Yargıtay, Danıştay ve HSYK ile hükümet arasındaki gerilimler “fetret devri”, “yargı darbesi” gibi nitelendirilirdi. Referandum sürecinde de en güçlü argümanlardan birini oluşturdu bu yaklaşım. Aşağıdaki alıntı Başbaka’nın, 12 eylül referandumundan birkaç gün önceki Bursa nutkundan:

“...Ve düşünebiliyormusunuz, dün bir ifade, çok üzüldüm. Yürütme ile yargının arası diyor, eğer bu yasa çıkarsa açılır diyor. Bunu Yargıtay’ ın Başkanı söylüyor. Sen zaten kararını vermişsin, şu karara bak. Sen bir siyasi misin? Bunu daha önce hazırlıklar yapılırken, benim Adalet Bakanım sizleri ziyaret etti, sizlere anlattı. Sen kanaatini orada söylersin. Şimdi nasıl kalkıyorsun böyle bir konuşmayı söylüyorsun? Hem de kimin karşısında bu konuşmayı yapıyor? Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın karşısında yapıyor. Cumhurbaşkanı’nın karşısında...”

Aşağıdaki manşetler ise referandumun ertesi gününden :

Halk Yönetime El Koydu!
Milletin Darbesi!
Millet Kazandı!
Demokrasinin Zaferi!
Demokrasi Kazandı!
Hayırcılar da Kazandı!
12 Eylül’ün galibi Demokrasi!
“Evet” ama yetmez!
Milletimizin Kararı!
Türkiye Değişecek!

Bu manşetlerin altları ise ne kadar mükemmel bir yargı düzenine geçtiğimizin müjdeleri ile doluydu. Artık “ideolojisiz yargı (!)” düzenine sahip olduğumuzdan tutun, yargının “tarafsızlığa” kavuşmuş olduğuna geniş tabanlı, demokratik, hesap verebilir bir yargı düzeni kurduğumuza kadar, bir dizi sevinçli haber verdi medyamız.

Yeni HSYK’nın kadrolaşma atağıyla birlikte, artık “ideal yargı” düzenine kavuşmuştuk:

Millet yargıya el koy(muş)du!

Veee daha üzerinden iki yıl bile geçmeden, seçilenler koltuklarına yeni ısınmışken, AKP nin şapkasından yeni bir “yargı tavşanı” çıktı: “Danıştay ve Yargıtay kapatılıp yerine Temyiz Mahkemesi kurulsun, HSYK’yı ağırlıklı olarak Başkan ve Meclis seçsin, hakimler ve savcıların kurulları ayrılsın. Müfettişler Yargıtay ve Danıştay üyelerini de denetlesin”

Ne başkanı? olmayan başkan, nasıl seçecek? Demeyin! olmayan Bölge Adliye Mahkemelerimizin Başsavcıları vaaar, binaları vaaar, yasası var, ki tam 2004 tarihli!

Ancak bu kez medyadan ve iktidar koalisyonunun diğer ortaklarından, çatlak sesler çıkmaya başladı.

Referandum dönemindeki bazı müttefikler “aydıkları” için eleştirel yaklaştılar. Bazıları ise, daha tadını çıkaramadıkları iktidarı/koltuğu kaybetme korkusu nedeniyle ve “havuz paylaşımı problemi”, MİT krizi, mücadele/müzakere kavgası ve böcek gibi “pürüzler” nedeniyle mesafeli durdular. Hatta bu cenah karşı propagandaya başladı bile denilebilir.

Referandum öncesi Yargıtay’ın birikmiş dosya yığınlı mizansenleri eşiliğinde verilen, geciken Adalet, zaman aşımına uğramış suç haberleri, yerini başarı yalanlarına/efsanelerine bıraktı: Yargıtay, ilk kez gelen dosyadan çok iş çıkardı!

AİHM’de birinciliği devrettik!

Medya işi yeterince sıkı tutmayınca propaganda bayrağını politikacılar ve yargı iktidarını elinde tutanlar aldılar. Ardı ardına açıklama gelmeye başladı:
Başbakan: “Bu yenilir yutulur değil!” (balyoz davası tutuklulukları için)

Anayasa Mahkemesi Başkanı: “Evrensel ilke ve kavramlarla örtüşmeyen yorum ve anlayışlar, çağdaş dünya ile bağlarımızı koparmaktadır”

Danıştay: “Polis savcı olmuş, bilirkişi hakim olmuş... böyle Adalet olmaz”

HSYK: “Biz de rahatsızız!”

Yargıtay: “Yüksek yargıyı tek çatı altında birleştirmek geriye gidiştir. Tedbir alınmazsa dosya sayısı karşısında yeni daireler de çaresiz kalır”
İyi de, hani herşey hallolmuştu, yargıdaki ittihattçı, Jakoben, Kemalist anlayışı temizlemiştiniz, “dedeleri” ayıklamıştınız, yargı vesayetini sona erdirmiştiniz?

On yılı aşkın süredir kesintisiz mutlak iktidarsınız. Zaten son yirmi yılın “yargı pratiğine hakim” kadrolarınızı, Yargıtay’a, Danıştay’a, HSYK ya, Özel Görevli Mahkemelere yerleştirdiniz. Paket paket, torba torba yasalar çıkardınız.

Hâlâ bu sızlanma neyin nesi? Tam bir zavallılık ve çaresizlik tablosu çizdiğinizin farkındasınızdır umarım.

Çözüm olarak ortaya koyduğunuz şeylere bakın:

“Yüksek Mahkemeler birleşsin”

“(...)doğrudan doğruya katil olanlar, cinayet işleyenler hariç olmak üzere, onun dışındaki kişiler hakkında başlatılmış bu davaların tamamı ortadan kaldırılsın ve bir af ortaya çıkıversin”

“adliyelerin ışıkları sabaha kadar yansın, hakimler sabaha kadar çalışsın”

Yapıcı muhalefet yapıp, ben de önerilerimi sıralayayım:

Sadece yüksek mahkemeler değil, tüm mahkemeler birleştirilsin!

Bölge Adliye Mahkemelerinin sayısı artırılsın! Özellikle başsavcısı sayısı yetersiz!