Baret, puşi ve beyin kanaması

İlk haber şu: “1 Mayıs öncesi gözaltılarına başlayan polis, Taksim’de bulunan 26A Kafe’ye baskın düzenledi. Saat 19:00 civarında arama kararı olduğunu bahane ederek kafeye giren Terörle Mücadele Şubesi polisleri, kafenin tamamını ve içeride bulunan herkesi aradı. Yaklaşık 50 polisin yaptığı arama sonucu, kafedeki bir çantanın içerisinde baret bulundu. Bulunan bareti bahane eden polis, çantanın sahibinin ortaya çıkmasını, aksi takdirde kafede bulunan herkesi gözaltına alacaklarını belirtti. Bu duruma itiraz eden gönüllü Mercan Doğan’ı gözaltına alan polisler, görüntü kaydetmek isteyen bir diğer 26A gönüllüsü Onur Özkaya’yı da gözaltına aldı.

Gözaltına alınanların Taksim Polis Merkezi’ne götürülürken, Taksim için genel arama kararının çıkarıldığı öğrenildi. Gözaltına alınanlar, akşam ilerleyen saatlerde serbest bırakıldı.” (birgun.net, 30.04.2014)

İkinci haber: “1 Mayıs’ta Taksim’e çıkmak isteyenlere polis saldırısı sırasında Beşiktaş’ta gözaltına alınan 2 üniversite öğrencisine polisin suç delili yaratmak için zorla puşi takarak fotoğraf çektiği görüntüler Flash TV haber bülteninde yayımlandı. Görüntülerde polis gözaltına almaya çalıştığı iki öğrenciden birinin boynuna zorla puşi takmaya çalışıyor. Öğrenci bunu kabul etmeyerek, ‘Ben üniversite öğrencisiyim’ ifadelerini kullanıyor. Polis ise puşiyi taktıktan sonra öğrencinin fotoğrafını çekerek ‘Zaten çektik bitti’ diye konuşuyor. Polis, olay sırasında görüntülendiğini fark etmesi üzerine görüntüyü çeken kameramanı da engelliyor.” (1 Mayıs günü haberleri)

Üçüncü haber: “Balyoz davasından 16 yıl hapis cezası alan ve bir süre önce Mamak Askeri Cezaevi’nde başını çarparak beyin kanaması geçiren Deniz
Kurmay Albay Murat Özenalp (49), tedavi gördüğü GATA’da yaşamını yitirdi. Yaşamında ilk defa küçük kızına yalan söylediğini ve gizli bir görev nedeniyle cezaevinde bulunduğunu mahkemedeki savunmasında anlatan Özenalp, yaşamının bundan sonra kalan kısmını kendisine tuzak kuranları bulmaya adayacağını söylemişti. Özenalp’in cenazesi bugün defnedilecek.” (milliyet.com.tr, 03.05.2014)

Birbiriyle ilgisiz gibi görünüyor değil mi?

Baret bulundurmayı suç olarak gören bir hukuk sistemimiz var. Baret, kafayı korumak için geliştirilmiş basit bir eşya. Taşınması bulundurulması suç olan bir eşya olarak tanımlanmadığına göre, bu işlemin anlamı şudur: Biz kafanıza kafanıza sıkmaya devam edeceğiz, siz kendinizi koruyacak önlem dahi alamazsınız! İşte devletin öldürme hakkı!

Üniversiteli gençlere zorla puşi takılıp fotoğraflarının çekilmesine gelince aynen baret gibi puşiyi de bulundurmak, taşımak, takmak suç değil. Peki niye zorla puşi takıp fotoğraflıyorlar gençleri? Eğer Flash TV olayı görüntülemeseydi, muhtemelen puşiyle yüzünü kapatmış birinin polise molotof kokteyli ya da taş attığını gösteren görüntüler, fotoğraflar çıkacaktı ortaya. Adalet sever yargımız, öğrencileri 25 ay tutuklu yargılayıp, 11 yıl 3 ay ceza verecekti.

İstikrar sever halkımız ise, “işte görüntüleri var teröristin” (daha çok da aman bunlar giderse kredi borcum ne olur?) diye alkışlayacaktı bu adil kararı!

Medyamız ise “puşiden değil, molotoftan ceza aldı” diye kararın ne kadar yerinde olduğunu yazacaktı.

Niye mi 25 ay tutukluluk ve 11 yıl 3 ay ceza? Cihan Kırmızıgül’ü hatırlayın. Ve şimdi o yargılamadaki iddiaları ve savunmayı hatırlayın. Hangisi daha inandırıcı geliyor size?

Ve “Cezaevinde başını çarparak beyin kanaması geçirip yaşamını yitiren Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp”...

Artık herkesin hem fikir olduğu hukuk cinayetlerinin, kumpasların yaşandığı, adına yargılama dışında her şey denilebilecek “tasfiye süreci” sonunda kapatıldığı cezaevinde öldürülen Murat Özenalp... ve sıralarını bekleyen diğer kurbanlar... Öldürülen dediysem yanlışlıkla değil tabii ki. Faili hepimizin olduğu bir cinayettir bu.

Olan bitenleri Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, HSYK, Savcılar/Hakimler, Üniversiteler izliyor.

Tüm bunları bir iki güne sıkıştıran ülkemizde hâlâ birileri “Hukuk devleti” diyor, “demokrasi” diyor, üstelik gülümseyen bir yüz ifadesiyle...Katiller!