Fransa’da devrimci liseliler

Fransa’dan liseli öğrenciler, sınırdışı edilen Kosovalı genç kız için ayağa kalktı. Kaçak oldukları gerekçesiyle 15 yaşındaki Leonarda Dibrani ve ayrıca 19 yaşındaki Ermenistan asıllı Katchik Kaçaryan’ın sınırdışı edilmesi, Fransa’da büyük yankı uyandırdı. Liseli gençler, “onlar okullarına gitmezse biz de gitmiyoruz” diyerek eylem başlattılar. Eylemler Türkiye’de de gündeme geldi. O yüzden çok ayrıntılı bilgi vermeyeceğim. Sadece Dibrani adlı genç kızın arkadaşlarının gözü önünde okul gezisi sırasında göz altına alınmasının tepkiyi artıran bir etken olduğunu ekleyelim. Fransız Komünist Partisi ve Sol Partisi’nden politikacılar da konuşmalarında, bu konuda İçişleri Bakanı Manuel Valls’ı hedef aldılar, hatta istifaya çağırdılar. Perşembe günü Paris’de Nation Meydanı’nda düzenlenen büyük liseli eyleminde de Valls’ın -Valls Sosyalist Parti’nin de sağ kanadından bir politikacı ve İçişleri Bakanı olması da tesadüf değil, daha önce de Romanlara karşı ayrımcı politikalar izlemekle eleştiriliyordu- özellikle hedef alındığını belirtelim. Pek çok lisede de barikatlar kuruldu, çeşitli eylemler yapıldı. Bu eylemlerde liselilerin devrimci heyecanını ve polise duydukları öfkeyi de gördük.

Bu olayda yaşananları, iki film üzerinden ele almak belki de daha doğru olacak. 1995 yapımı La Haine (Nefret, Türkiye’de ilk gösterime girdiğinde Protesto ismi kullanılmıştı) ve 2008 yapımı Entre les Murs (Türkçeye İngilizce adı olan Class üzerinden Sınıf olarak çevrildi) isimli bu iki film Fransa’da göçmenler, gençlik üzerine neredeyse belgesel niteliğine sahip ve son derece başarılı filmler. Bu iki filmi izleyince Fransa’da göçmen kökenli öğrencilerin uyum problemlerine, aidiyet sorunlarına ve haklı öfkelerine dair de çok fazla bilgiye ulaşmak mümkün oluyor. Bu iki filmden ilki La Haine, Fransa’daki bir banliyö isyanı sonrası orada yaşayan gençlerin çok ayrıntılı bir portresini sunarken, Class’da ise öğretmen ve öğrenci ilişkisi üzerinden ağırlıklı olarak göçmen kökenli bir sınıfın öğrencilerinin benzer bir sunumu ile karşı kaşıyayız. Bu iki filmde de bulunan son derece gerçekçi anlatım bende adeta “ben bu çocukları tanıyorum” duygusu uyandırdı Fransa’da yaşadığım dönemde.

Evet, bu iki filmi de çok tavsiye ederim, bu iki film üzerinden Fransa’da göçmen olgusu ve bugün de isyan eden liselilere dair benim bir köşe yazısı boyunca anlatabileceğimden çok daha fazlasını öğrenmeniz mümkün. Ancak bir iki değerlendirme yapmak da isterim. Strazburg’da Komünist Parti binasını bir ziyaretimde binanın gençlerle dolu olduğunu görmüş ve partinin il sekreteriyle bu gözlemimi paylaşmam üzere, “ya geçen Paris’ten gelen bölge sekreteri de aynı şeyi söyledi, her yer böyleymiş, gençlerin Parti’ye çok ilgisi var” cevabını almıştım. Tabii göçmen kökenli gençlerin de bu solcu gençlerin içinde bir yeri var.

Evet, Fransa’da liseli gençler mevcut sistemden memnun değiller, göçmen kökenlilerde, alt sınıflarda ayrımcılığa, geleceksizliğe büyük öfke var ve bu da devrimci bir siyasi parti tarafından değerlendirilmesi gereken bir durum. Fransa solunun gençlerden beslendiği kesin, ancak bu kesimin bence sosyalist siyasetin çok daha iyi değerlendirmesi gereken devrimci bir enerjisi var. Son olaylarda da gördüğümüz gibi, gençler ayrımcı politikalara karşı çok iyi tavır alıyorlar. Yok mu gençlerin arasında Milliyetçi Cephe hayranları, dazlaklar, elbette var ama devrimci ve protest kültürün gençlerde açıkça baskın olduğunu ve çeşitli etnik ve sınıfsal kökenlerden gençlerin beraber, çoğunlukla politik bir zeminde olmasa da bir ortak aidiyet duygusu geliştirdiklerini söylemek mümkün. Bu duyguyu sürekli kılmak için ve devrimci siyasetin Fransa’da güçlenmesi ve her türlü sağcılığı alt etmesi için sola bu konuda çok büyük görevler düşüyor. Lise yıllarındaki ortak aidiyetin giderek dağılmaması ve sınıfsal, dinsel, etnik kimliklerin baskınlaşmaması için bir şeyler yapılabilir. Bu, Fransa’nın geleceği, ilerde devrimci, sol toplumsal hareketlerin güçlenmesi ve ülkenin geleceğinde söz sahibi olması için elzem.