Kontrolsüz Güç

Öyle bir reklam vardı, galiba: Kontrolsüz güç, güç değildir.

Bana kalırsa AKP böyle bir sarmala girmektedir. Artan gücün kontrol edilip yönlendirilmesi giderek güçleşmektedir. Kontrol ve yönlendirme yerini, gündelik yönetime, o da, bu işin alaturkası olarak “idareciliğe” bırakmaktadır.

Aslında bu AKP'nin söz konusu sarmala ilk girişi değil. Daha önce kendini adı geçen triumviranın dağınıklığında dışa vuran benzeri bir süreç yaşanmış, Erdoğan, Gül ve Arınç arasında yeni bir işbölümü yoluyla çözülmüştü. ABD tarafından terbiye operasyonları ve buna cevaben yalakalık yarışı motoru yakma olasılığını gündeme getirmişti...

Ancak son aylardaki sorun, birincisi daha yapısal ikincisi, kontrol edilemeyen güç önceki örneklere oranla çok daha büyük olduğu için, sorun da daha şiddetli.

Henüz adına bir kriz demek için çok erken olan sorunu, şimdilik örneklemekle yetinmek durumundayım.

Bir: AKP, Kürt açılımını yönetememiştir. MHP'nin açılıma -ve çözülüşe- resmi muhalefet olarak tutunmak, yani son tahlilde katkı koymak durumunda kalacağı sanılıyordu. MHP bunun ötesine geçmiş ve kontrollü bir büyüme trendi yakalamıştır.

DTP-PKK bağı çözülememiştir. Kürt hareketinin her iki odağı ve Öcalan, yaz aylarındaki ayak direme/angaje olma salınımının ötesine geçmiş ve sürecin bütünü üstünde değil, ama önemli boyutlarında inisiyatif geliştirmişlerdir. Tam da bu ara, PKK süreci büsbütün batırabileceğine ilişkin pratik kanıtlar sunmakla meşguldür. Biraz daha geniş bir tarih penceresinden bakıldığında Kürt hareketinin 1999-2009 ataletini geride bıraktığı söylenebilir.

İnisiyatif geliştiremeyen biricik akım CHP'dir.

Solun ise bu evrede öne çıkması, bana kalırsa ne mümkün ne de yararlı. Bu evrede solun yapacağı anlamlı, yani belirli büyüklükte bir çıkış, demokratizm ve ayrılıkçılıktan, yani sol-liberalizmden ayrışamazdı. Ancak solun da, Kürt açılımının ilk vaat ettiği hızlı dönüşüm, çözülme, parçalanma, halksızlaşma gibi gelişmelerin gerçekleşmediği bir tabloda olanak biriktirdiğini söylemek, kesinlikle abartılı olmayacaktır. Yalnızca, sol, spektaküler hamleler yerine kamuoyu oluşturmayı ve örgütlenmeyi öne koyan bir süreçten geçmek durumundadır.

Burada işleri karışan AKP'dir.

İki: AKP, Alevi açılımını da yönetememektedir.

Yine CHP'nin nal topladığını bir kenara not edelim. Ancak Alevi açılımı, Kürt denkleminde DTP-PKK'nin buluştuğuna benzer bir boşluk yaratmış ve buraya bir Alevi eliti ile bildiğimiz liberal sol hamle yapmıştır. Bu, liberal solun sosyal-demokrasiye dönüşümü biçimini alarak kendini tüketen bir süreçtir. Ama sonuç olarak Alevileri fethedeceğini sanan AKP durmuş ve gerilemeye başlamıştır.

Burada da solun olanakları bir süre öncesine kadar akla gelmeyecek biçimde genişlemiştir. Geçerken not etmeli devrimci-demokrasinin yerleşik ve yerleşik olduğu ölçüde durağan ve ayrıksı Kürt Alevi kaynakları değildir, burada kast ettiğim “olanaklar.”

Üç: AKP, emekçi hareketinde karaya oturmuştur.

Erdoğan'ın son zamanların en güçlü grevi karşısında bulduğu laf, “kanunsuz hak herhalde olmaz”dan ibarettir. Kamu emekçileri ise, galiba ilk kez, vizite eylemi yoluyla yasaların etrafından dolanmak yerine, “grev hakkımız” sloganını bir perspektif haline getirmişlerdir. Peki, devletin yeniden yapılandırılması çerçevesinde memurdan sözleşmeliliğe geçiş, sendikasızlaştırma, bunları desteklemek için cemaatleşme ve islamlaşma süreçleri ne olmuştur? AKP işte bu denizde karaya oturmuştur.

Üstelik AKP'nin karşısında yükselen bir emekçi hareketi değil, artık en büyük örgütlenmeyi temsil etmeyen, kendi içinde çözülmeye yüz tutmuş, siyasal önderlik yapısı parçalanmış bir KESK vardır. Yine aynı şey denklemin AKP karşıtı tarafı yerini dolduramayacak ve sola olanak devredecektir.

Dört: AKP yönetici kadrolarını da yönetememektedir. Tükürdüğünü yalamak, bu kadroların adeti değildir. Bir haftada iki: Dışişleri bakanı sadece iddia edilen bir konuşmasını değil, yazdığı tuğla kitabı ve sayısız konuşmasını da yaladı. Yeni-Osmanlıcı değilmiş. Buna inana inana, bir tek medyada İsrail sözcüsü olarak işlev görenler inandı! Yeri mi, bilmiyorum, ama Davutoğlu'nun Stratejik Derinlik kitabının AKP'yle uğraşmaya kararlı solcu militan tarafından okunmasının zamanıdır.

Diğer örneği ise İstanbul belediye başkanı Topbaş vermiştir. Başı sel çamurundan ancak çıkan Topbaş, metrobüs zammı cephesinde bu kez doğrudan solun, somut olarak TKP'nin yaptığı müdahale karşısında yalanmaktadır. Sırada metrobüsten daha kritik zamlar vardır ve buradaki olanak çok büyüktür.

Beş: AKP domuz gribini de yönetememiştir. Manzaraya bakınca hükümetin griple değil, bilimle savaştığı izlenimini edinmek mümkündür. Bence bu değerlendirme AKP'ye karşı polemik açısından verimli olsa da, eksik kalır. Türkiye gibi, popülizmin derin ve yaygın olduğu bir zeminde devletin salgın hastalık, afet vb gündemlerde, işi bireylere veya alınyazısına havale etmesinin kabul görmesi mümkün değildir.

Altı: Bir üst paragraftaki gibi AKP'nin yargı, dinleme, polis gibi zincirleme başlıklarda da başı belada. Ergenekon Savaşları efsanesi açık veriyor. Üstelik açık verdiği karşı taraf, legalizmin bütün zaaflarını sergilemekte ısrar eden Yargı'dır. Asker Partisinin maceralarından sonra Yargı Partisi kurmaktan kaçınılması anlaşılabilir. Ama burada da, amiyâne tabirle sola ekmek vardır.

Devam edebiliriz... Üniversiteler cenahı görece az sorunlu görülmekle birlikte, AKP operasyonunun ana karşı cephesinin sol tarafından oluşturulması pekala mümkündür. AKP'nin en önemli seçim hedeflerinden birinin İzmir olduğu ilan edilmiş bir politikadır ve AKP İzmir stratejisini de yönetememektedir. Bu gidişle CHP'nin tutunması ve bu arada yine solun önünün açılması olasıdır.

Bunların işlerinin iyi gittiği hiç mi örnek yok denirse, elde akçalı mevzular kalır. Bu da yine sol açısından, mücadele açısından son derece ufuk açıcıdır...

Kontrolsüz güç başa bela. AKP'nin bela sarmalına analitik değil betimleyici bir ifade ararsak şunu söyleyebiliriz. Hükümet, nesnel durumu, gerçek dinamikleri yeterince hesaba katmayan aşırı bir basınç uygulamıştır ve bu politikalar peş peşe patlamaktadır.

Çözüm için daha büyük bir güç uygulamaktan başka seçenekleri yok. Bunun da anlamı daha Amerikancılaşma, daha islamlaşma.

Sol ise uzak olmayan bir vadede, silinmeye yüz tuttuğu Türkiye toplumunda güçlü ve ileri sıçramalara da elverişli bir alan tutabilir.