Dalgalar, dalgalar...

Türkiye Kürt sorununda bu fırsatı kaçırmamalı-ymış. On yıl önce, '99'da bir fırsat kaçırılmış-mış.

Çabuk mu sıkılıyorum, bilmiyorum. Ama son iki üç gündür şu pek derinlikli analizi yapan köşe yazısı, konuşma, açıklama sayısını şöyle bir hesaplamaya çalışırsanız, pek de o kadar çabuk sıkılmadığımı siz de kabul edeceksiniz.

Ne oldu peki, “tarih bilinci”ne? Neden kaçırılan fırsat listesi uzatılmıyor. Ben bir çırpıda saymaya devam edebilirim. İlk ikisi yukardakiler olsun... Üç: 1995 seçim ateşkesi dört: '93 bahar ateşkesi beş: “keşke Diyarbakır cezaevi işkenceleri olmasaydı” altı: 1973-74 Ecevit mavisi yedi, sekiz, dokuz... on: Kurtuluş Savaşında Atatürk'ün özerklik projesi...

Görüşümü açıkça söyleyeyim. Kürt sorununun çözülmesi için yakın tarihimizde defalarca fırsat yakalandığı ve bunun değerlendiril(e)mediği tezi tarih bilincine değil, tarih cehaletine dayanır.

Nedeni de çok açıktır. Türkiye kapitalizminin içinden çıkartıp atılamayacak, öyle olmasaydı da şöyle olsaydı diye hakkında spekülasyon yapılamayacak unsurlar arasında Kürt sorunu da vardır. Örnek olsun bizim buralarda kapitalizm, devletin dizinin dibinde yağmacılığı iş edinen bir burjuva kültüründen ayrılamaz. Bizde kapitalizm, yani bir anlamıyla sermaye birikimi, Ermeni tehcirinden, Rum göçünden ayrıştırılamaz.

Bunlar gibi, Türkiye'de kapitalizmin egemenliğinin kurulması ve tahkim edilmesinin içinden, burjuva Türk egemen güçleriyle feodal Kürt egemen güçlerinin ittifakı çekilip çıkartılamaz. Hem Kürt egemen güçleriyle ittifak, hem de Kürt halkının hareketliliği, siyasete katılımı, kendini ifade edebilmesi bir arada gidemez. Türkiye kapitalizminin halkı işin içine katmaktan ölesiye korkusu ile Kürtlerin yok sayılması arasındaki bağlantı silinemez. Sanayileşme ve kentleşme ile birlikte, on yıllar içerisinde, Kürt emekçiler emekgücü maliyetini düşürmek için rezervde tutulan bir ucuz kaynak işlevi görmüşlerdir ve bizim kapitalizm bunsuz olmaz.

Dahası da var. Kürt sorununun çözülmesini sağlayacak bir takım fırsatların heba edildiği tezi, bölgemizde emperyalist güç ilişkileri hiçe saymak ve dünyanın nasıl döndüğü konusunda fikir sahibi olmamak demektir. 1999'da “fırsatın tepilmesi”nden söz etmek saçma, bir Amerikan fırsatının yaratıldığını söylemek doğrudur. Öcalan'ı verirken, ABD emperyalizmi çözümle değil, konuyla ilgili bütün ipleri elinde toplamakla ilgileniyordu.

Kürt yasal partilerinin 2007'de meclise girmek için buldukları yol, ancak otuz yılda bir akıl edilebilecek türden bir cinlik örneği midir, sanıyorsunuz? Neden önceki Kürt yasal partileri seçimleri bu yönde değerlendirmeyi akıl etmedi? Karmaşık ve karanlık komplolardan söz etmiyorum. Süreçlerin şekillenmesinde ağırlık sahibi güçler, önceki örneklerde TBMM'de Kürt ulusalcılığının temsilini tercih etmemişken, son defa, bu kanalın açık olduğu belli edilmiştir. O yüzden bazı tarihleri hatırlayıp hayıflanmak kahvehane sohbeti olarak bile değersizdir. Türkiye'nin kahvehanelerinde “bak şu Amerika'nın yaptığına” diye söze başlanır, “abi paranın dediği olur” diye devam edilir. Fırsat edebiyatçılarının bu mekanlarda zır cahil olarak sayılmaları gerekir.

Şimdi önümüzde bir tarihsel fırsat olduğu söyleniyor. Herkesin kabul ve ifşa ettiği, hatta AKP'nin kendine pay çıkarttığı gibi bir “Obama fırsatı”. Güzel, bu noktada anlaşıyoruz.

Peki bir noktada daha anlaşalım o halde. Lütfen biri çıkıp, emperyalistlerin benzeri bir büyük, tarihsel ve çatışmalı politik/ulusal sorunu nasıl çözdüğüne ilişkin örnek göstersin!

Örnek bulunamaz demeyeceğim, ama emperyalizmin büyük sorunlara çözüm perspektifinden yaklaşmamasının kural olduğunu söyleyeceğim. “Amerikan çözümü” solcuların tabiridir. Bu tabir bir çözüm skalasındaki herhangi bir denge noktası değildir. Bu, ironik bir ifadedir. Emperyal Pax'lar Roma'dan beri fetihçinin alternatifsiz kaldığı durumları anlatır. Bu pax bildiğiniz barış değil. Bu çözüm de bildiğiniz çözüm değil. “Çözülecekse, varsın Amerikan çözümü olsun” diyenler şakadan anlamayan ve sığlıklarını ortaya dökenlerdir.

Bu kez de öyle olacak. Kapitalist Türkiye'nin bu fırsatı değerlendirmesine duacı olanlar, Amerikan çözümünün halklarımızı daha da düşmanlaştırdığını tecrübeleriyle görecekler. İki gündür güçlenen dalga geriye çekildiğinde, en fazla, katranla kaplı, üstünde yürünmez kumlar kalacak. Bir de dikili Amerikan bayrağı. Daha büyük olasılıkla sahil kanla boyanacak.

Demek ki çözümün de bu olup bitenin dışında aranması gerekecek.