Burjuva politikası, referandum, sol

Referandum süreci başka şeylerin yanı sıra burjuva politikasına ilişkin bir laboratuar olarak da izlenebilir.

AKP'nin stratejisi bir somut eksene, bir somut manipülasyona ve bir somut beklentiye dayandırılmış görünüyor. Eksen “evet” terörizasyonu. Tek akılcı, tek pratik seçenek olarak kendisini dayatan, karşıtını saçmalığa indirgeyen, düzenin ortadaki tüm kurum ve fraksiyonlarını tavrını açıklamaya zorlayan, bütün bunlar için şantaj, hakaret, sınırsız abartı ve tehdit yollarını kullanan, ramazan ayını istismar eden, icabında her tür yolsuzluğa başvurulacağını ima eden bir kampanya. Kısaca ikna etmeye değil, terörize etmeye yönelik bir eksen.

Başlangıçta oylamanın düzenin kendi yerleşik adlandırmasıyla sağını ve solunu karşı karşıya getirmesi de bir seçenekti. Bu durumda kaba bir kestirimle yarış üçte ikiye üçte bir oranından başlar, yeni cumhuriyete veya cumhuriyetin tasfiyesine adapte olmaya meyyal liberal kentli orta sınıfların sağa transferi ve düzen solunun umutsuzluk ve kayıtsızlığa sürüklenmesiyle dörtte üçe bir, hatta beşte dörde bir gibi büyük hedefler konabilirdi. Ancak bu gerçekçi çıkmadı. MHP'de daha önceleri türban üstünden, CHP'de de liderlik değişimiyle boy gösteren uzlaşma eğilimleri realize olmadı. Bu durumda AKP'nin 2007'den 2009'a kısmen gerileyen oy tabanının terörizasyon yoluyla genişletilmesi gündeme geldi.

Siyasal kariyerini ucuz kahramanlık üstüne kuran Tayyip Erdoğan'ın bu ölçüde riskli bir modelle hareket edeceğine inanmak güçtür. Bu noktada manipülasyon ufuk açıcıdır. AKP, kurumsal ve hukuksal siyasal sistemde iktidarı boyunca açtığı delikleri genişletmekte zorlanmaz. Seçmen kayıtlarındaki belirsizlik lafı edilip açığa çıkarılmayan bir boşluk. Devlet mekanizmalarının istilası her tür yolsuzluğu, her zaman olabileceğinden çok daha fazla mümkün hale getirdi. Türkiye'de bizim ilkesel nedenlerle eleştirdiğimiz, toplumsal yaşamı ağ gibi saran sınavlar, AKP'ye kadar kapitalizmin yasalarında gizlenen adaletsizlikle maluldu yalnızca. Artık bunun ötesinde sistematik hırsızlık ve yolsuzluk egemen olmuştur. Seçim söz konusu olduğunda ise artık ortada teslim alınmış bir YSK olduğu anlaşılmaktadır. AKP'nin kendi tabanı, İslamcı ve faşist küçük sağ partiler ve tabansız ultra liberal sol eskilerine daralan evet cephesini, somut manipülasyon yoluyla da genişletmeyi öngördüğünü söylemek abartılı olmayacaktır.

Yine de AKP açısından risk bitmemekte, bu kadar cüret bile ucuz kahramanlara fazla görünmektedir. AKP'nin, demokrasi demagojisinin tuttuğu en geniş alan olan Kürt tabanına, terörizasyonun sökmeyeceği, özellikle doğu coğrafyasından BDP'ye rağmen bu kesime seslenmenin de (giderek mümkün hale gelmekle birlikte) kolay iş olmadığı açıktı. Dolayısıyla geçtiğimiz haftalarda, İmralı mesajları ve ateşkesin ardından hızla gündeme giren 13 Eylül pazarlığının sürpriz sayılması mümkün değildir. Bu pazarlık AKP'nin referandum stratejisindeki beklenti öğesidir.

İlk iki unsurda kaydedilen başarı, üçüncüye sıra geldiğinde kısmen gerçekleşebildi. Burada Kılıçdaroğlu'nun hamlesine, burjuva siyaseti dersimizde önemli yer ayrılmalıdır.

CHP Genel Başkanı, yapacağından, inisiyatif alacağından falan değil, yapamayacağını, inisiyatif geliştiremeyeceğini bile bile, sadece AKP'yi Kürt reformuna mı Türk milliyetçiliğiyle mi yönelmenin daha kârlı olacağı sorusuna ittirmek için genel af lafını ortaya attı. AKP de gerici dokuları gereği sağında boşluk kalmasından endişe ederek, Kürtlerle danstan çekildi! Ancak elde AKP açısından kısmi bir kazanım var. Pazarlık kapısının birkaç günlüğüne bile olsa açılması, BDP'nin, demagojik zokayı yutmaya eğilimli tabanının gardını düşürmüştür. Boykot, pazarlığın ilanından önceki momente göre, evet karşısında alan yitirmiş olmalıdır. Şimdi BDP kanadı, bunu telafi etmek için tartışmayı ve ortamı sertleştirmek durumundadır lakin bunun bedeli yüksek olur. Ancak boykot oranının düşmesinin bedeli daha da yüksek olabilir...

Diğer yanda CHP ise, AKP'yi mayınlı tarlaya ittirme yaratıcılığını gösterdikten sonra ikinci hamleyi yapamamış ve Kılıçdaroğlu da kalkıp genel afın sınırlarını ve koşullarını açıklamaya başlamıştır. Bu başlığın gündemde kalacağı her saatin CHP'yi zayıflatacağı ve üç büyük partinin aynı çizgiye yerleşecekleri kesindir. Bu durumda AKP'nin “daha eşit” olduğu da kesindir. Zaten anlaşılan, CHP, hayır için mücadele etmek yerine, kendini “evet çıksa da yıkılmamaya” hazırlamakla meşguldür!

Sözünü ettiğim ders, solun ne tür sakilliklerden uzak durması gerektiğine ışık tutar. Sol, içi dışı bir olmalıdır. Sol, lafı dolandırmamalıdır. Böyle yapan sol, ilk planda kendi alanında AKP terörizasyonunu kırmış ve solculuğun hayırda sabitlenmesini temin etmiştir. Böyle yapan sol, hayır cephesine sendikal hareketin önemli bir kesimini ve Alevi topluluğunun büyük bölümünü kazanmış, sendikalardaki ve Alevi hareketindeki aklı başında unsurları yüreklendirmiştir. Düzen partileri , vazgeçemeyecekleri tarzları gereği referandum gündeminden düşerlerken, sol tezlerin önü açılmaktadır. Sol böyle yapmaya on gün daha, ısrarla, inatla, gayretle devam etmelidir.

AKP'nin terör silahını etkisizleştirmek mümkündür. AKP'nin manipülasyon niyetini deşifre etmek ve belli ölçülerde felç etmek mümkündür. Zordur ama Kürt emekçilerini AKP demagojisinden özgürleştirmek, çıkış kanalları göstermek de mümkündür.

Solcu, zamanını iyimser anket dedikodularıyla yitirmemelidir. Solcu, en az AKP kadar gerici düzen sağından, evete razı CHP'den medet ummaya itibar etmemelidir. AKP düzeninin alternatifi soldur. Öyleyse sol referandumu kazanma iddiasıyla, hızlanmalıdır.