Üniversite A.Ş.

“Ticaretin iyisi kötüsü olmaz” mı gerçekten? Ben kötü ticarete birkaç örnek vereyim: Eğitim, sağlık, demokrasi…

Bu ülkenin insanı uzun zamandır her şeyin en pahalısına ve kötüsüne mahkum ediliyor. Üstelik her gün daha çok çalışıp daha çok fakirleşerek…

Üniversite harçlarına yine zam geldi. Üstelik bu defa zamlar kallavi. En büyük zam da İkinci Öğretim Programlarına getirildi. Şimdi saftirikliğin sınırlarını zorlayarak “elbette ikinci öğretime zam gelecek normalde okuyamayacak bir öğrenciye devlet kapılarını açıyor, gece gece hocalar pijamalarını çıkartıp derse geliyor” diyebilirsiniz. Ama yeter! Bu kadar da saf olmayın! Ne geldiyse başımıza sizin bu hallerinizden geldi.

Üniversite uzun zamandır ticarethaneye çevrildi. YÖK denilen kurum da bu ticarethanenin başıdır. YÖK’ün öz evlatları ve üvey evlatları var. Öz evlatları elbette ki vakıf üniversiteleri. 1983’den beri YÖK, vakıf üniversitelerini kurumsallaştırmak, önemli bir kazanç kapısı yapmak için çabaladı. Bunu yapabilmek için de üvey evlatlarının önündeki ekmeği çalmak zorunda kaldı. Yine öyle yapıyor! İkinci öğretimin harç payını astronomik oranlarda arttırarak burada okumayı hedefleyen öğrencileri vakıf üniversitelerine yönlendirmek istiyor. Harçlar birbirine bu kadar yaklaşmışken neden aileler çocuklarını ikinci öğretime yollayıp, ikinci sınıf öğrenci muamelesini kabullensinler ki? Bundan sonra paşa paşa vakıf üniversitelerine yollayıp, çocuklarına Paşalar gibi eğitim sağlamaya çalışırlar.

Üstelik unutmayınız! Devletin vakıf üniversitelerine öğrenci başına yaptığı yardım, devlet üniversitelerine yaptığının hemen hemen 2 katıdır. Vakıf üniversitelerindeki ‘olanakların’ iyiliği, özel ve güzel sektörümüzün hayırseverliğinden değil, devletimizi bu kurumlara karşı alicenaplığından kaynaklanmaktadır. Bir de bu okullar öğrencilerinden büyük miktarlarda paralar alıyorlar. Özel ve güzel sektörümüz ve başta Doğramacı ailesi olmak üzere ülkemizin doymak bilmez girişimcileri, hayır olsun diye değil ya da Türk eğitim sistemi daha iyi olsun diye değil, Türkiye’de eğitim büyük bir kazanç kapısı olduğu için buralara yatırım yapıyorlar..

Bu kazanç yolunun giriş kapısı ana okuluyla açılıyor ve bu uzun kazanç yolu Üniversite sonrasına kadar devam ediyor. Bu yolun taşlarını devletimiz döşüyor ama meyvelerini özel sektör topluyor.

İlkokullarda bile orta ve üstü aileler özel okulları tercih ediyorlar. Çünkü devlet okulları bitirilmiş durumda. Fiziki koşullar kötü, öğretmen yetersiz, yeterli olsa bile zaten geçim derdi gırtlağına çökmüş öğretmenlerimizin öğrencileriyle ilgilenmesi zor. Üstelik ilgilense nereye kadar? Sınıflar 50-60 kişilik. Devlet eğitimi bozuldukça özel okulların ve dershanelerin kazançları artıyor.

Zaten artık üniversitelerde yoksul öğrenci sayısı parmakla gösterilecek kadar az. Bunların büyük çoğunluğu da “taşra üniversitesi” diye adlandırılan yeni kurulmuş ve puanı görece düşük üniversitelerde okuyorlar. “merkez üniversitesi” olarak adlandırılan okullara girebilmek için öğrencilerin ailelerinin variyeti epeyce yüklü olmak zorunda. Çünkü bu üniversiteler için gereken puanları sadece dershanelerden alınan kurslarla elde etmek bile neredeyse imkansız. Bu okullara giren öğrencilerin büyük çoğunluğu dershanelere ek olarak özel ders alıyorlar. Eğitim hakkı ailelerin variyeti ile doğru orantılı olarak genişliyor.

Elbette bu da devletin sınıfsal bir tercihi. Kamu yönetimi dersi verirken öğrencilerime hep şunu söylüyorum: “Devletin her türlü tasarrufu politiktir, sınıfsaldır. Bir kesimden alır başka bir kesime verir. Onun için önce şu ‘teknik ve bilimsel doğru’, ‘verimlilik ve etkinlik arayışının gerektirdiği uygulamalar’ şeklinde kafanıza kazınmaya çalışılan safsatalara inanmamayı öğrenin”. Devlet ve devlet icraatları politik alanın merkezindedir. Devletin eğitim alanında yaptığı da budur. Bu ülkenin yoksul ailelerinin çocukları eğitimsizliğe ve ucuz işgücü olmaya itilmekte eğitim, orta ve orta üstü gelir seviyesindeki ailelerin çocuklarının hakkı olarak kodlanmaktadır. Efendiler ve köleler bu kadar keskin bir çizgiyle bizzat devlet politikaları aracılığıyla belirlenmektedir. Devlet öz evlatları için üvey evlatlarını feda ediyor özel okul ve dershaneler için devlet okulları feda ediliyor. Varlıklı aile çocukları için yoksul çocuklar feda ediliyor.

Harç operasyonu bunun sadece küçük bir parçası. Hatta belki de ilk adımı. Daha sonraki gelişmeleri hep birlikte izleyeceğiz. Önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde ikinci öğretime yapılan zamlar karşısında gelen tepkileri nasıl algılayıp, iktidarın bu tepkilere nasıl yanıt vereceğini birlikte göreceğiz. Büyük ihtimalle “ikinci öğretime yapılan zamlar üniversitelerimizde adaletsiz bir sistem yarattı, o yüzden birinci öğretimi de ona yakın bir oranda zamlandırmalıyız” diyeceklerdir. Görün, bakın! Bunu da diyeceklerdir!

Ben bu tür bir politik ayak oyunu görünce, İ. Melih Ekolünden diyorum. Büyük başkan, yüce insan İ. Melih Gökçek’in Türk politik hayatına adını altın harflerle yazmasına vesile olan, Türk politik hayatına damgasını vurmuş bir tarzdır bu: “El mi yaman bey mi yaman” tarzı ya da “üzüm yeme değil bağcı dövme zamanı” tarzı. Bu tarz Türk politik hayatına damgasını vurmuş durumda. Bu tarza göre, önce hedef belirlenir. Hedef, devlet üniversitelerinin müşteri kitlesini özel üniversitelere çekme operasyonudur. Bunun için öncelikle bir adım atılır. Bu adım tepki doğuracak nitelikte olmalıdır. Sonra tepkilerin yoğunlaşması beklenir. Sonra da bu tepkiler, tepki gösterenlerin dudağını uçuklatacak bir biçimde yanıtlanır. Sorun öyle bir çözülür ki, çözüm çözümsüzlüktedir. Kördüğüm de bir çözümdür. Çünkü artık ne yapacak ne de söyleyecek bir şey kalmamıştır.

Dolayısıyla önümüzdeki aşama, devlet üniversiteleri birinci öğretim programlarının da harçlarının arttırılması olacaktır. Bekleyiniz. 1950’li yıllardan beri Küçük Amerika olmayı kafasına koymuş bulunan ülkem, bu konuda da Amerikan tarzına ‘hayırlısıyla’ ulaşacaktır. Öğrenim harçlarının yüksekliğiyle, özel üniversite ve devlet üniversitesi arasında harç bakımından bir fark bırakılmamasıyla, mütevelli heyetleriyle, YÖK ve saygıdeğer YÖK üyeleri yolumuzu çoktan çizmiştir.

Haftaya Üniversite A.Ş.’nin öğretim elemanı modelini tartışmak üzere…