Komünist Parti'den cuma namazı genelgesine iptal başvurusu

AKP'nin mesai saatlerini cuma namazına göre düzenleme girişimine yanıt Komünist Parti'den geldi. KP, cuma namazı genelgesinin iptali için Danıştay'a başvuruda bulundu.

Haber Merkezi

Komünist Parti, Başbakanlık tarafından, Başbakan Davutoğlu imzasıyla yayımlanan ve 8 Ocak 2016 günü yürürlüğe giren cuma namazı genelgesi hakkında iptal davası açtı ve genelgenin yürürlüğünün durdurulmasını istedi.

Genelge, “Anayasa ve ilgili mevzuatla güvence altına alınan dini inanç hürriyetinin bir gereği olarak; cuma namazı saatinin mesai saatine denk gelmesi halinde, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlardan isteyenlere mesai kaybına neden olmaksızın izin” verilmesini öngörüyor.

Komünist Parti tarafından Danıştay’a açılan dava dilekçesinde, usule ve esasa ilişkin önemli gerekçeler dile getirildi.

Usule ilişkin olarak, Genelge ile düzenleme altına alınan hususun, kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen tüm çalışanları kapsadığı, Türkiye’deki çalışma hukukuna göre birden çok ve farklı çalışma mevzuatı ve statüsünün söz konusu olduğu; bu statülerin çalışma saatlerine, soyut, belirsiz ve öngörüsüz şekilde bir genelge ile müdahale etmenin dayanaksız ve hukuka aykırı olduğu belirtildi.

Genelgede yer verilen, “mesai kaybına neden olmaksızın” sözcüklerinin, Başbakanlığın, kamu kurum ve kuruluşlarında sistem ve prensipleri sağlama görevini bozucu nitelikte olduğu belirtilen dilekçede, farklı statülere bağlı olarak çalışanların çalışma saatlerine soyut ve belirsiz bir genelge ile verilecek iznin, hukuka değil, yöneticilerin takdirine dayandığı belirtildi. Hangi yöneticilerin bu takdir hakkını kullanacağının, takdir hakkının hangi ölçütlere göre kullanılacağının belli olmadığı düzenlemenin tamamıyla belirsiz ve keyfi olduğu ve uygulamanın da aynı keyfiliği içereceği anlatıldı; yetki ve şekil yönünden iptal istendi.

'LAİKLİK İLKESİNE AYKIRI'

Esasa ilişkin olarak, Anayasa’nın ve evrensel hukukun, laiklik, inanç özgürlüğü, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine ayrı ayrı aykırılık taşıdığına dikkat çekildi.

"Toplumsal kuralların belirlenmesinde insan aklının temel alınacağı yönetim sistemleri ve değerlerin geliştiği, bu sürecin sonuçlarının bilimsel ve hukuki alanlarda da karşılığını bulduğu aydınlanma tarihinde; laikliğin, bilimi ve insan aklını temel alan bir değer olarak ortaya çıktığı" belirtilen dava dilekçesinde,  siyasal, yaşamsal, yönetsel alanın ve hukuk kurallarının dinsel kural ve davranışlar temel alınarak düzenlenmesinin, Anayasa’da da tanımını bulan laiklik ilkesini ihlal ettiği belirtildi.

Genelgenin “inanç özgürlüğü kapsamında yapıldığı” şeklindeki gerekçenin yanıltıcı olduğu belirtilen dilekçede, inanmayan ya da farklı dinlere inananların “inanç özgürlüğü”nün kısıtlandığı ve baskılandığı dile getirilerek, zaten kamu kurum ve kuruluşlarında cuma günleri fiili durum yaratıldığı, hukuka aykırı olan bu fiili durumun bir genelgeyle hukuklaştırılmasının mümkün olamayacağı; bu türden davranışların iktidar partisi ve diğer din referanslı kurumlar tarafından kendi tabanlarını bir arada tutma, genişletme ve kendilerinden olmayanları dışlama, fişleme ve teşhir etmeleri yönünde kullanıldığı üzerinde duruldu.

Genelgeyle, yalnızca cuma namazıyla bağlantı kuruluyormuş gibi gösterilerek, aslında siyasal iktidarın kendisi gibi düşünmeyenlerin özgürlük alanı sınırlandırdığı, kendisi gibi düşünenlerin özgürlük alanını genişlettiği belirtilerek, inanç özgürlüğünü açıkça ihlal eden bu düzenlemenin iptali istendi.

“Hukuk kuralına aykırı devlet düşünülemeyeceği gibi, devletin hukuk kuralına aykırı kural düzenlemesi de düşünülemez; laik hukuk kuralları, hukuk devleti ilkesinin olmazsa olmaz şartıdır” denilen dilekçede, “laik hukuk devleti” ilkesine de aykırılık ileri sürüldü.

 İptal davasında, eşitlik ilkesi de gerekçe yapıldı. “Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez” denilen dilekçede, dava konusu Genelgenin, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanların hukuksal statüsünü değil, dinsel durumunu esas alarak düzenlediği, bu yönüyle Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan kanun önünde eşitlik ilkesinin “dinsel ayrımcılıkla” ihlal edildiği belirtildi.

Ayrıca, Genelgedeki, “dini inanç hürriyeti” gerekçesinin, ayrımcılığı engelleyici nitelikte değil, aksine, bu hürriyeti sadece “cuma namazı kılanlarla” sınırlı tutarak ayrımcılığı artırıcı ve daha da önemlisi, “devlet iş ve işlemlerinde dinsel durumu dışa vurucu nitelikte” olduğu anlatıldı.

Genelgenin, mesai saatlerinde sadece cuma namazı kılanlara izin hakkı tanımak suretiyle, farklı inançlar ya da inanmayanlar arasında eşitsizliğe neden olduğu belirtilerek, bu yönüyle de kanun önünde eşitlik ilkesine aykırı olduğu ifade edildi.

Eşitsizlik ve ayrımcılık konusu, aynı dine inananların kendi içinde de işlendi. İznin “hem isteğe, hem de yöneticilerin takdirine” bağlandığı belirtilerek, “dinsel inancını dışa vurmak istemeyenler izin isteğinde bulunamayacağı gibi, mesai kaybına neden olma ya da yöneticilerin sübjektif ve keyfi tutumları gibi nedenlerle izin istediği halde alamayanlar arasında ayrım yapılmış olacaktır” denilerek aynı dine inananların kendi içlerinde ayırıma tabi tutulmasının da eşitsizlik ilkesine aykırı olacağı dile getirildi.

Çalışma hukukuna, dinsel bir tercihle, cuma namazı kılmak isteyenler yönünden müdahale edilmesinin; devletin hukuksal temel düzenin bir dinin kurallarına bağlı olarak değiştirilmesinin hukuka ve Anayasa’ya aykırı olduğu vurgulanan dilekçede, konuyla ilgili Anayasa Mahkemesi kararları ve Danıştay kararları da açıklandı.

Açıklanan ve re’sen gözetilecek sebeplerle, Başbakanlık tarafından yayımlanan cuma namazı genelgesinin iptali ve savunma süreleri beklenmeksizin yürütmesinin durdurulması istendi.