Hilafetin kaldırılmasının yıldönümünde aydınlar, Aydınlanma Hareketi'ni anlattı

Hukukçu, yazar, gazeteci, akademisyen... Aydınlara hilafetin kaldırılmasının yıldönümünde Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi'nin kendileri için ne anlam ifade ettiğini sorduk.

Serdar Nazım Yüce

Bugün hilafetin kaldırılmasının yıldönümü. 3 Mart 1924'te kaldırılan hilafetin tarihe gömülmesinin 92'nci yıldönümünde Türkiye gerici bir karanlıkla kuşatılmış halde. Artık Türkiye'den laik bir ülke olarak bahsetmek pek mümkün görünmüyor.

Tam da böyle bir anda yola koyuldu Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi ve ilgi çekmeyi başardı. Öyle ki gerici ve yandaş basın karalamalara bile başladı. 6 imzalı bir deklarasyonla kendisini kamuoyuna duyuran harekete destek her geçen gün artıyor. 

Hilafetin kaldırılmasının yıldönümünde aydınlara Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi'nin kendileri açısından neyi temsil ettiğini ve ne anlama geldiğini sorduk. 

Ali Rıza Aydın (Hukukta Sol Tavır Derneği Başkanı):
Halifeliğin kaldırılması konusu hukuksal yönden okunduğunda, hukukun toplumu değil toplumun hukuku yarattığı konusundaki maddi gerçekle karşı karşıya kalırız. Cumhuriyet'in ilanı ile 3 Mart 1924 arasında geçen süre, bu maddi gerçeğin yaşandığı ve TBMM'ye bu konudaki yasama yetkisini kullanma yolunun açıldığı süredir. Bugün her ne kadar Anayasa'da laiklik ilkesine yer verilse de, bu ilkenin hukukun satıları arasında küflenmeye terk edildiği fiili bir durumla karşı karşıyayız. Diğer deyişle, 1924'ün ilişkileri hukukunu yaratmıştı, 2010'lu yılların ilişkileri hukuksuzluğu uyguluyor. Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi, toplum, siyaset ve devlet ile dinselleşme arasındaki bağlantıyı çok yönlü değerlendirirken, bu bağlantıyı, hukuksuzluğu ve geleceğin hukukuna yansımasını da başlıkları arasına ekliyor. Bir örnekle bitirmek gerekirse, AKP düzeninin "yeni anayasası"nın aydınlanmayı değil gericiliği yansıtacağı açık.

Doç. Dr. İlker Belek (Akademisyen - Yazar)
Hilafetin kaldırılması, Anayasadan İslam devleti tanımının çıkarılması Cumhuriyet'in en önemli müdahalelerinden birisidir. Müdahale Osmanlı feodalitesinin yerine bir burjuva rejiminin kurulmasıyla ilgilidir. Rejimin sınıfsal karakteri ve gecikmişliği, aynı zamanda, laik müdahalesinin sınırlarını da belirler. Egemenler yönetebilmek için dini kullanmak zorundadırlar.

Günümüzde laik denilen burjuva katmanlarının AKP'nin gerici politikaları karşısındaki sessizlikleri de aynı olguyla alakalıdır. Kemalist rejim en tutarlı ve militan gözüktüğü laiklik konusunda bile eksikti ve her eksikli gibi hatalı ve sonuçsuzdu. AKP'nin dini siyasallaştırmasında, dinin AKP üzerinden toplumsal yaşama müdahale etmesinde bunun belirleyici derecede fırsat sunduğu açıktır. CHP'nin en nihayetinde bütün laisist duyarlılıklarını bir kenara bırakması da Kemalist rejimin eksik ve hatalarıyla bağlantılıdır.

AKP 1. Cumhuriyetin zaaflarını gayet akılcı biçimde istismar ederek dinci bir rejim kurmaya yöneldi. Bu partinin iktidarının ilk yıllarında demokrat bir görüntü vermeye çalışması gerçek niyetini gizlemeye yönelik bir takiyyeydi. Türbanı özgürlük simgesi olarak kullanması toplumumuzdaki laik duyarlılıkları paralize etmeyi hedefleyen ve arkası gelecek bir stratejiydi.

Kimi sosyalist çevrelerin o dönem buna destek vermesi trajediydi. AKP'nin dinci normlar doğrultusunda gerçekleştirdiği toplumsal dönüşümde sorumlulukları büyüktür.

AKP'nin niyetini artık tam anlamıyla açık ederek, toplumsal ve özel yaşama dinle müdahale etmesi karşısında, Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi'nin aydınlanmayı toplumsal bir mücadele konusu ve hedefi haline getirmeyi öneren çağrısı önemlidir ve eşitlik-özgürlük mücadelesinin önemli bir bileşeni olarak toplumumuzda mutlaka karşılığını bulacaktır. 

Kemal Okuyan (Komünist Parti MK üyesi ve Yazar)
Cumhuriyet hilafeti taşıyamazdı. Halifelik kurumundan kurtulma bu anlamda büyük bir adımdır ama bir zorunluluktur. İleriye doğru sıçramadır. Sonra ne olmuş, Türkiye kapitalizmi de cumhuriyeti taşıyamamıştır. Bu da geriye doğru büyük sıçramadır. Ancak Türkiye'nin halifeliğe özenen bir karikatürü sırtında taşımasını da kimse beklememelidir. Bu düzenin içine sinebilir ama Türkiye bu düzenden, bu düzenin sahiplerinden ibaret değildir. Bugün AKP gericiliği, kendi başına ele alınabilecek ya da Erdoğan'a indirgenebilecek bir olgu olarak değerlendirilmemeli. Defalarca söyledik, TÜPRAŞ'ın satışı ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ülkenin en önemli kurumu haline getirilmesi arasında güçlü bir bağ var. Kıdem tazminatını gasp etme girişimleri ile zorunlu din dersi arasındaki ilişki sanıldığından da derin. NATO'nun bölgesel projelerinde yer alan işgaller imam hatiplere bağlanıyor.

Bunları görmeden cumhuriyetçi, aydınlanmacı olunamaz, laik bir düzen savunulamaz. Aydınlanma Hareketi, bu gerçekleri anlatmak için yola çıktı. Anlatmak yetmez, geriye doğru sıçramanın bütün sonuçlarını ortadan kaldırmak için uğraşacağız. Zor mu? Karşımızdakilere bir bakın! Paranın gücü dışında ne görüyorsunuz?

Mehmet Akif Akalın (Yazar)
Bu durum AKP'yle sınırlı değil. Tüm dünyada emeğe karşı mücadelede gericiliğin öne çıkarıldığını düşünüyorum. Trump, Merkel; bunların hepsi, aslında Erdoğan'la bir bütün oluşturuyor. Bu sadece bize özgü bir durum değil. Buna karşı mücadelenin, yeniden bir aydınlanma hareketinin -ama bu aydınlanma eskisi bir burjuva aydınlanması değil, emeğin aydınlanması- bu dönemde en önemli hareket olacağını düşünüyorum. Sınıf mücadelesini bu temelde, ekseni buraya koyarak yürütmek gerekiyor. Bu nedenle dar olarak, AKP'yle veya Türkiye'deki imam hatipleştirme şeklinde bakmıyorum bu konuya. Mesela zorla çalıştırma meselesi. İLO rakamlarına göre bu 21 milyona ulaşmış durumda ve dünyanın her yerinde yaygınlaşmış durumda. Eskiden, bundan 20-30 yıl önce, Batı Avrupa ülkelerini, "demokrat" ülkeleri bir mevzi olarak düşünebilirdik. Bugün için kesinlikle böyle bir şey yok. Bugün hiçbir ülke diğerinden daha ileride değil. Norveç gibi kuzey ülkelerinde bu gerici uygulamaları çok açık bir şekilde görebiliyorsunuz. Bu nedenle Aydınlanma Hareketi'ni çok daha geniş kapsamlı düşünüp sınıf mücadelesi ekseninde değerlendirmek gerekir.

Mustafa Kemal Erdemol (Gazeteci - Yazar)
Her şeyden önce bir zamanlar liberaller ile solumsuların, "sivil toplum" unsurları(!) olarak değerlendirdikleri İslamcı/dinci yapıların akıl dışı uygulama ve söylemlerine "gerici" denilmesini adeta yasakladıkları anımsanırsa, yeniden "gerici" diyebilmemizi sağladığı için Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi'ni çok önemsiyorum. Aklın çözdüğü tutumların karşısında olan her görüş, her uygulama "gerici" sıfatıyla tanımlanır . İnançlara saygı gerekçesiyle "gericiye" gerici dememek kabul edilemez. Artık her platformda bunu dile getireceğiz. Gericilik sadece din kaynaklı bir olgu değil. Aydınlanma Hareketi "yetmez ama evet" gericiliği başta olmak üzere "dindışı gericilik"e de karşı bir meydan okumadır. Ülkemizdeki dincileştirmenin karşısına "gerçek din bu değil" argümanıyla çıkmanın da gericilik olduğunu vurgulayacak bir harekettir bu.

Klasik bir söylem olacak ama Hareketi sosyalistlerin, komünistlerin, ilericilerin ciddi bir "müdahalesi" olarak görüyorum. Bu müdahalenin artık geri dönüşü olmayan, dini ve siyasi bir gerici odak olan Hilafet'in kaldırıldığı dönemde gerçekleşmesi de çok anlamlıdır. Tüm gücümle yanındayım.

Barış Terkoğlu (Gazeteci -Yazar)
Hilafetin ilgası bizim cumhuriyetimizin en devrimci adımlarından biriydi. İktidarı, kaynağı olan halkla buluşturmak, kulu yurttaş yapmak için olmazsa olmazdı. Ancak Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldırmaya ant içenler kendini ümmetin lideri gören projeleriyle iktidarı adı konmamış bir hilafet kurumuna dönüştürdü. Bugün bu adı konmamış hilafeti bir kez daha, daha kesin şekilde kaldırmak gerekiyor. Aydınlanma Hareketi, laikliği toplumsallaştırdığı, topluma dinci iktidar merkezlerinin kendisini nasıl köleleştirdiğini gösterdiği, özgürleşme yolunun saray içi hiziplerden ya da cemaatlerden birini seçmek olmadığını topluma anlattığı oranda ilerici tarihimizin kazanımlarını yalnız savunmakla kalmayacak aynı zamanda daha ileride yeniden kurma imkanı yaratacak.

Prof. Nezhun Gören (Akademisyen)
"Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi" her şeyden önce yaşamın her alanını ele geçirmeye çalışan ve karşı devrimle laik Türkiye Cumhuriyeti rejimini değiştirerek, dini esaslara dayalı bir rejim kurmayı amaçlayan gericiliğe karşı yürütülen siyasal bir mücadeledir. Kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olması, kadının gerici ve ataerkil normlara biat etme mecburiyetinde kalmaksızın kendi özgür iradesiyle var olabilmesi ve yaşamını sürdürebilmesi mücadelesidir.

“Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi” gericiliğe karşı sesini çıkarmayarak bu kesimle uyum içinde yaşayan ve giderek gericiliğin boyunduruğu altına girmeyi reddeden ve kendi dini inançlarını “özgürlük” yutturmacası içinde topluma dayatmaya çalışan kesimle sorunu olan insanların mücadelesidir. Her türlü ayırımcılığa ve şiddete karşı yürütülen, ırkçı, dinci, mezhepçi dayatmalara karşı halkların kardeşliğini savunan bir mücadeledir.

“Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi” dogmalara karşı bilimsel düşünceyi, aklı, ahlaki değerleri ve vicdanı öne çıkaran bir mücadele biçimidir. Yurdunu savunma mecburiyetinde kalmadıkça savaşa karşı barışı savunan bir eylemdir.

“Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi” doğanın gaddarca ve hunharca, adeta intikam alırcasına katledilmesine karşı verilen bir mücadeledir. Emperyalizme karşı verilen bağımsızlık ve birlikte özgür olma mücadelesidir. Türkiye bu mücadeleyi tarihinde bir kez kazanmıştı, yine kazanacaktır.

“Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi” laik duyarlığı olan kesime ve solcu olduğunu iddia edenlere, dövünmekten başka bir şey yapmayanlara “Haydi ne duruyorsunuz? Tehlike büyük, memleket elden gidiyor, daha neyin olmasını bekliyorsunuz?” haykırışıdır.  

Prof. Ahmet Öncü (Akademisyen)
Aydınlanma Hareketi'nin görmesi gereken yaşananın dinsel baskıyla sınırlı olmadığını o baskıyı var edenin kapitalizmin, sermayenin kurduğu baskı olduğudur. Özgürlüklerin kısıtlanması örneğin. Burada asli olan Aydınlanma Hareketi'nin sermayenin kurduğu tahakküme karşı verilecek sorgulamanın içinden çıkaracağı sonuçtur. Aydınlanma sadece dine karşı olmak mı? Dinin burada araçsallaştırılmasına karşı çıkmak, asıl mesele. Aydınlanma Hareketi'nin karşısına alacağı şey bu olmalıdır.

Türkiye'de aydınlanma siyasi bir değişimin sonucunda geldi. Hilafet bir siyasi devrim sonucunda kaldırıldı. Bu noktada aydınlanmayı burjuvazinin tarzıyla okuyoruz. Laiklikle aydınlanma arasında bir bağ kuracaksak, aydınlanma net bir laikliği sağlamamıştır.

Bugün Türkiye'de bir aydınlanma hareketi çıkabilir. Çünkü aydınlanma bugün için alttan gelmesi gerek bir dalgadır. Belli bir birikimi var artık bu toprağın. Bundan sonra bir aydınlanma olacaksa bu elbette ki kapitalizmin sınırlarını zorlayacak. Türkiye'de bir aydınlanma hareketini böyle çıkartabiliriz.

Özlem Şen Abay (Hukukçu)
Evet bu anlamlı günde gördüğümüz tablo; AKP iktidarında şiddetlenen laikliğin tasfiyesi sürecinde İslami dünya görüşünün siyasal alana ve kamu yönetimine tümüyle egemen hale getirilmiş olduğudur. Artık gerek kamusal alan, gerekse toplumsal ilişki biçimleri bu referanslarla yönetiliyor. Ancak kavgamız yalnızca AKP iktidarıyla değil, kavgamız bizi bu karanlığa gömmeye çalışan tüm kesimlerle; örneğin sömürü düzeninin devamı için bu dönüşümü araç olarak kullanan sermayeyle ya da Türkiye’nin dört bir tarafında cihatçı çetelerin cirit atmasına izin veren ve sebep olan emperyalist odaklarla. Gericiliğe Karşı aydınlanma Hareketi bu karanlığa mahkum olmadığımızı gösterecek ve halkımızla birlikte bu kesimlere karşı mücadele verecek.

Orhan Gökdemir (Yazar)
Hilafetin kaldırılması, oldukça sembolik bir eylem. Bir karşılığı yoktu. Hilafeti Memlüklüler’in elinden aldık. Arap coğrafyasını da işgal ettiğimiz için Araplar sesini çıkarmadı. Bu bir süre böyle devam etti. En nihayetinde Cumhuriyetle beraber kaldırıldığında gayet sembolik bir şeydi. Bugüne gelirsek, biliyorsunuz, halifelik iddiaları falan var… Halifelik dinle değil biraz güçle ilgilidir. Şu anda bir halife var zaten; halife Obama’dır. Hatta Trump’ın bile halife olma ihtimali var ama Erdoğan’ın yok. Çünkü gücünüzü, otoritenizi kabul ettirmeniz lazım bunun için. Bu bir delinin hayal dünyasından bugüne yansıyan bir mesele.

Aydınlanma Hareketi’nin ilk işlerinden birisi, dini devletin alanından çıkarmak olacak. Yani devleti, yurttaşının inancıyla, diniyle, mezhebiyle bir daha herhangi  bir şekilde ilgilenmeyecek hale getirmek lazım. Bu hilafet tartışması aracılığıyla, bunu buradan söylemiş olalım. Aydınlanma Hareketi, tabii daha geniş bir şey. 3-5 satırda konuşulabilecek bir şey değil. Ama şunu söyleyelim; aydınlanmaya ihtiyacı olanlar artık burjuvazi değil, geniş emekçi sınıflar. Biz de bu şekilde, mecburi bir hareket olarak koyulduk yola.

Ahmet Kahiloğulları (Öğretim Görevlisi)
Türkiye toplumu cumhuriyet dönemindeki kazanımları göz önüne alındığında hiç olmadığı kadar derin bir gericileştirme operasyonuyla karşı karşıya kalmış durumda. Bu operasyonla sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve diğer her alanda farklı ama büyük boyutlarda gedikler açıldı. Bir bakıyorsunuz biri çıkıp bir yandan din kurallarını topluma dayatmaya çalışırken öte yandan çocuklara cinsel istismar uygulayabiliyor. Kadın, hayatını toplumdan izole bir şekilde, erkek egemen bir toplum içinde yaşamaya zorlanıyor. Komşu ülkelerde ve son zamanlarda kendi ülkemizde biri din adına hiç tereddütsüz kafa kesebiliyor. Bilim üretmesi gereken üniversiteler cami, mescit yapma yarışına giriyor. Hastane koridorlarında, metrolarda  toplu bir şekilde namaz kılınıyor. İşçiler, emekçiler piyasanın acımasız ve alçak koşulları içinde işten atılma korkusuyla susturuluyor, olabilirlik ölçüsünde de kendilerinden bu gericileşmeye alkış tutmaları bekleniyor. İçinde bulunduğumuz bu durum Türkiye için bir eşiktir.

Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi, hilafetin kaldırılmasının yıl dönümüne denk düşen bugün, kötü gidişata dur diyebilmek adına bir mücadele hattının ve bir direncin varlığının göstergesidir. Bu bakımdan toplumun tüm ilerici güçleri bu harekete omuz vermelidir. Bugün bu mücadelede yer almamak yarın daha derin ve geri dönüşü çok uzun yıllar alacak bir gericileşmeye maruz kalınmasına yol açabilir.   

Dr. Cemal Dindar (Psikiyatrist -Yazar)
Halifeliğin başlangıcında nasıl ki Yavuz Selim ve Anadolu'nun kapatıldığı cendere varsa bitişinde tevhid-i tedrisat, yani eğitim birliği yasası vardır. Bu yasanın kabulü ile halifeliğin bir kurum olarak kaldırılışı aynı gündür ve "Anadolu aydınlanması" için gerçek bir mihenk taşıdır. 

Sultanlık, hilafet rüyaları görenlerin olduğu şu günlerde aydınlanmayı hatırlayan, yapısında taşıyan her hareket için de bu mihenk taşı hala varlığını sürdürüyor. Sürdürecek...