Barış Terkoğlu: Bu politik bir mücadeledir, aydınlanmacı ve özgürleştiricidir

Gericileşmeye karşı mücadele başlığında Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu soL'a açıklamalarda bulundu. Terkoğlu, "Bu mücadele doğrudan politik bir mücadeledir. Aydınlanmacı ve özgürleştiricidir" diyor.

Haber Merkezi

Gazeteci, yazar Enver Aysever'in "aydınlanma mücadelesi için yola koyulacağız" açıklaması ve bir çağrı metni üzerinde çalıştıklarını duyurmasının ardından Kemal Okuyan ve Hüseyin Aygün de konuyla ilgili soL'a açıklamalarda bulunmuştu. Sorularımızı yanıtlayan bir diğer isim Odatv Haber Müdürü Barış Terkoğlu oldu.

Terkoğlu, "Eğer insana dayalı bir düzen kuracaksanız, sosyal adaleti savunan bir sistem yaratacaksanız, eşitlikçi bir dünyaya kapı açacaksanız 'laiklik benim meselem değil' diyemezsiniz" ifadelerini kullanıyor.

Terkoğlu'nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

-Türkiye’de günden güne dine dayalı kuralların uygulandığı bir dönemden geçiyoruz. Laiklik mücadelesi denilince ne anlamalıyız?

Kuşkusuz laiklik mücadelesi derken ilahiyatın meselelerinden bahsetmiyoruz. Yani din yorumları arasında bir tercihe ya da din ile karşıtları arasında bir felsefi tartışmaya hapsolmuyoruz. Doğrudan siyasi bir kavramdan söz ediyoruz. Laiklik bizim için dinin kamuyu düzenleyen kuralların tamamen dışında tutulması, bireyin inanç özgürlüğü ile sınırlı bir mesele haline gelmesidir. Bu nedenle laiklik mücadelesi derken eğitimde de hukukta da politik tercihlerde de o veya bu inancın yerine aklın ve bilimin hakim kılınmasını anlıyoruz. Bu mücadele doğrudan politik bir mücadeledir. Aydınlanmacı ve özgürleştiricidir.

-Bu durumda laikliği savunanlar kimlerle karşı karşıya gelecek?

Biraz önce konuştuğumuzdan hareketle şu ve ya bu mezheple, şu veya bu dinle, şu ve bu inançla değil. Hiç dolandırmadan söyleyeyim Türkiye için başta İslamcılık olmak üzere, dinsel inançları ideolojiye dönüştürerek toplumu ve devleti fethetmeye çalışan bütün akımlarla karşı karşıya gelmek zorunda. Bunun adı ve kökeni ne olursa olsun.

-Türkiye’de bugün laikliğin zemini var mı?

Dünden çok yarından az var. Bakın İslamcı camia günlerdir İsmailağa Cemaati’nin içindeki kavgayla meşgul. Cemaat içindeki bir hizbin Beykoz’da Cemaat lideri adına kurduğu külliyet Hükümet tarafından yıkıldı. Yıkım motivasyonu elbette çevre kanunu değil, bir iktidar kavgası. Gelin sizinle İslamcı bir ütopya kurmaya çalışalım. Bir an tüm idareyi dinsel hükümlere devredelim. İlk soru “hangi İslam” olur. Sünni İslam mı? İslamın selefi yorumu mu tasavvufi hali mi? Hangi imamın takipçisi olacak? Nakşi mi Nur mu başka bir Cemaat mi? Nakşi ise İsmailağa mı diğerleri mi? Bunların içindeki hangi hizip? Sorular uzayıp gidiyor. Yıkılan külliyeyi kim şikayet etti biliyor musunuz? Cemaatin içndeki diğer hizip. Söylemeye çalıştığım şey şu: İslamcılık denilince anlatılan saadet ütopyasının İslamcılık içinden çıkmayacağının bugün en çok görüldüğü dönemdeyiz.

İslamcılık iktidar oldu. Cumhuriyetin kalelerini birer birer yıktı. Tabiri caizse cin şişeden çıktı. Ve ne olduğu görüldü. Bir mezhebin kör savunusu adına ülkeyi ateşin içine atmaktan çekinmiyor. İktidarda kalabilmek için “Müslüman Kardeşini” sırtından bıçaklıyor. Ülkesinin modern tarihsel birikimini Ortaçağ artığı cihatçı çetelerle yan yana durarak kirletiyor. Ordusunu “İslam ittifakı” adına Suudi prenslerinin önünde diz çöktürüyor. Dünyevileştikçe zenginleşiyor, zenginleştikçe ilkel birikimin bütün ilkelliği ile buluşuyor. Yolsuzluk, mala el koyma, kamu ihalelerini peşkeş çekme neredeyse genel ahlak yasası haline geliyor. Çok açık görüldü ki, bir ideoloji olarak İslamcılık, yoz, adaletsiz, insafsız, ahlaksız bir düzen yarattı.

Bu haliyle laiklik, dünden daha büyük bir zemine kavuştu. Bugün onu şekli bir halden daha derinlikli anlatma imkanımız var.

-Süreç Batı’da laikliğin çıkışına benzemiyor mu?

Bugün İslamcıların tartışmalarına bakın, yanmayan kefen reklamı, Diyanet’in Mercedes’i, ensest fetvası v.s vs. size Ortaçağ’ın ruhban sınıfını hatırlatmıyor mu? Bir gecede on binlerce kişinin öldürüldüğü 500 yıl önceki mezhep savaşlarıyla bugün yanıbaşımızdaki boğazlaşmanın ne farkı var?

Laiklik, Avrupa’da egemen sınıfların din aracılığıyla sömürüsüne “yeter” denmesiyle kazanıldı. Meleklerin cinsiyetini tartışan kilise, kamu düzeninden sökülüp atıldı. Cennetten tapu veren din adamları kiliseye kapatıldı. Türkiye’de aşağı yukarı yapılacak şey bu. Zira Türkiye’de de nerede bir cübbeliye baksanız kralı görüyorsunuz. Emin olun laiklik mücadelesi, İslamcılara karşı başarılı olduğu oranda inancını “ruhban sınıfına” meze yapmak istemeyen insanları da özgürleştirecektir.

-Laikliğe Türkiye’de elit sınıfların meselesi olarak bakanlar var? Sizce öyle mi?

Evet, laikliğe karşıtları böyle bakıyor. “Beyaz Türklerin yaşam tarzını savunmak için” laikliği gündeme getirdiklerini söyleyerek meseleyi küçümsüyorlar. Kendisine “liberal” diyenler de solun bir bölümünü bu şekilde ikna etti. Uzun süredir siyasi iktidarın değneği olan bu anlayış, demokrasi getireceğini beklediği İslamcılardan yediği sopayla boyunun ölçüsünü aldı denebilir. Hala “ilk hedefiniz Abant’tır ileri” diyerek Fethullah Gülen Cemaatiyle iş tutmaları hiçbir zaman akıllanmayacaklarını da gösteriyor. Birkaç yüz kilometre ötesinde insanlar Alevi diye boğazı kesilirken Diyarbakır’da topladığı yüzbinlerce kişiye “İslam bayrağı altında toplanalım” diyenlerden bahsetmiyorum bile.

Bunları geçip, şunu söyleyelim. Bakın, laiklik olmazsa sendika olmaz, sigorta olmaz. İslami sermayenin fabrikalarında sözde “dinci dayanışma” patron için bunların yerine koyacağı sopadır. Laiklik olmazsa örgütlenen ve doğal olarak dünyayı değiştiren insan olmaz. Laiklik olmazsa, karşıtlarının söylemekten çekinmediği gibi kadın erkek eşitliği olmaz. Laiklik olmazsa bilim olmaz. Biat eden akıl doğanın yasalarını aramaz.

Laikliğe; rönesansın, aydınlanmanın, reformun, yurttaşlık hukukunun eşlik etmesi tesadüf değil. Eğer insana dayalı bir düzen kuracaksanız, sosyal adaleti savunan bir sistem yaratacaksanız, eşitlikçi bir dünyaya kapı açacaksanız “laiklik benim meselem değil” diyemezsiniz. İnsanlığın tüm ilerici birikimini sahiplenmek zorunda olduğumuz gibi, bizim Cumhuriyetimizin kazanımlarından biri olan laikliği de hem savunmak hem de daha ileride yeniden kurmak zorundayız.