Çal Dağı’nda halk 2. ÇED oyununu bozmakta kararlı

Manisa’nın Turgutlu ilçesinde, Gediz ovasının ortasındaki Çal Dağı’nda sülfürik asit liçiyle nikel çıkaran şirkete karşı yıllarca mücadele veren yöre halkı, şimdi de 2. ÇED oyununu bozmak için harekete geçti

Ahmet Çınar

Manisa’nın Turgutlu ilçesinde, bereketli Gediz ovasının orta yerinde yükselen Çal Dağı’nda nikel çıkaran şirketlere karşı hukuki ve siyasi mücadele sürdürerek ilk ÇED (Çevre Etki Değerlendirme) Raporu’nu iptal ettiren yöre halkı, şimdi de 2. ÇED raporuna karşı mücadele başlattı.

Nikel çıkarmak için 18 milyon ton sülfürik asit kullanılması planlanan Çal Dağı topraklarında ilk ÇED Raporu iptal edilmişti. Maden firması ikinci kez, olumlu ÇED Raporu almak için girişimlerde bulundu. Söz konusu rapor için Haziran başında bölgede keşif yapıldı. İlk ÇED Raporu’nu hukuki mücadeleyle iptal ettiren yöre halkı, ikinci kez alınmak istenen ÇED Raporu’na karşı da mücadele başlattı.

ÇAL DAĞI’NDA MÜCADELEYE DEVAM

Turgutlu Çevre Platformu (TURÇEP) bileşeni demokratik kitle örgütleri, meslek odaları, dernek, sendika ve siyasi partiler, Çal Dağı’ndaki nikel çıkarma faaliyetinin ikinci kez olumlu ÇED Raporu almaması için kararlılıkla mücadele edecek. ÇED Raporu verilmemesi, hatta madenin tamamen kapatılmasını isteyen yöre halkına meslek odaları da destek veriyor. TMMOB Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölgesi Şube Başkanı Saadet Çağlın, Ziraat Mühendisleri Odası Manisa Şubesi Başkanı Müjgan Şenay, Jeofizik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi temsilcisi Erhan Diler, Jeoloji Yüksek Mühendisi Tahir Öngür, Metalürji Mühendisleri Oda Temsilcisi Cemalettin Küçük, yaptıkları çeşitli açıklamalarda, madenin çevre ve insan sağlığı açısından yaratacağı zararları, ÇED raporunun yanlış ve eksik olduğunu, bu madencilik projesinin mutlaka iptal edilmesi gerektiğini belirttiler.

GEDİZ OVASININ FELAKETİNE İZİN VERMEYECEKLER

TURÇEP’ten yapılan açıklamadaysa, 2. ÇED oyununun bozulacağı vurgulandı. TURÇEP adıyla yapılan açıklamada şu cümlelere yer verildi:

“Çal Dağı madencilik projesi hakkında bilinmesi gereken en önemli ayrıntı, böyle bir madenciliğe hiçbir ülkede izin verilmediğidir. Bu projenin asıl sahibi olan European Nickel şirketi, istedikleri her türlü izni Türkiye’de almayı başardıkları için Çal Dağı’nı bu projenin amiral gemisi ilan etmişti. Bizler yıllardır dünyada kabul görmeyen böyle projenin Türkiye’de uygulanmaya çalışılmasına karşı da mücadele veriyoruz. Maden işletme süresince kullanılacak sülfürik asit miktarı 18 milyon ton. Bu miktarda sülfürik asit 20 tonluk büyük tankerlere doldurulup bir konvoy oluşturulduğunda, İzmir körfezinden başlayıp Çin denizine kadar uzayan bir konvoy oluşuyor. Dünyanın en bereketli toprakları üzerinde bu kadar miktar sülfürik asit kullanılacak. Bu kadar miktar sülfürik asidin çevreye ve insana zarar vermemesi mümkün değil. Doğa siyanürün zararlı etkisini 100 yılda giderebiliyor, ama sülfürik asidin yarattığı tahribatı tamir edebilmesi imkânsız. En korkunç tehdit; toprakta arsenik etkisinin canlanacak olması. Toprağın bağışıklık sistemini sülfürik asit yok edeceğinden arsenik harekete geçecek! Bunun tek başına anlamı ise felaket demek.”

2. ÇED RAPORUNU DA PAÇAVRAYA ÇEVİRECEĞİZ

Açıklamada bu işlemler sırasında oluşacak toz miktarının hiçbir bilim adamının hesaplayamayacak kadar korkunç olduğu da vurgulanarak şu ifadelere yer verildi:

“Bu tozu bu kadar önemsememizin nedeni, ham nikel tozları ve bileşimlerinin kesin olarak kanser yapıcı etkisinin olduğudur. Bu toz toprağa, havaya ve suya karışacak. Bundan dolayı da insanları ayrıca bekleyen kanser tehdidi cabası. Bu kadar geniş bir alana yayılan tamamen açık bir nikel maden işletmesi için maden işletme süresince kesilecek ağaç miktarı da korkunç boyutlarda. Prof. Dr. İsmail Duman’a göre 1 milyon 850 bin ağaç, Orman Yüksek Mühendisi Kenan Öztan’a göre 2 milyon ağacın kesilmesi söz konusu. Ayrıca madenin ihtiyaç duyacağı su miktarı karşılanamayacak kadar çok miktarda. Gediz nehrinde yeterli su olmadığından maden yer altı sularını çekerek kullanacak ve tüm su kaynakları sadece maden işletmesinin ihtiyacı için kullanılacağından kuraklık da yaşanacak. Maden işletmesi işi bitip de çekip gittikten sonra, bölge tamamen maden çöplüğü haline geleceği gibi, insanlar içme suyu, çiftçi de hayvanları ve arazisi için sulama suyu bulamaz hale gelecek.

Maden işletmesi işi bittiğinde Türkiye’ye sadece 1 milyar bırakacak. O da eğer kâr beyan ederse. Kesintilerden sonra ülke ekonomisine kalacak olan ise sadece 163 milyon.  Bu maden 20 yıl sonra sadece bir defaya mahsus 163 milyon bırakırken, Manisa ovasının sadece 1 yılda sadece tarımdan sağladığı gelir 3,5 milyarın üzerinde. Sadece Turgutlu’nun maden işletme süresi olan 20 yılda sadece tarımdan elde ettiği gelir ise 5 milyarın üstünde. Yani matematik de bu madenciliğin akıl ve mantık işi olmadığını söylüyor. Ortaya konulan resmi rakamlar bir tek gerçeği açıklıyor: O da bölgemizde yerin üstünün altından çok daha değerli olduğu, doğanın bizlere armağan diye sunduğu asıl zenginliğin ve gerçek hazinenin Manisa ovası olduğudur. Bu nedenle bizler, hiçbir ülkede uygulanmasına izin verilmeyen bir madencilik yönteminin dünyanın en bereketli topraklarında uygulanmasını bir cinayet olarak görüyor, böyle bir madencilik için alınan ÇED raporunun onaylanması bir idam fermanı olarak tanımlıyoruz. Ancak daha önceki ÇED raporunu paçavraya çevirdiğimiz gibi, bu idam fermanını da yırtıp atacağız.”