Özgecan neden çantasıda biber gazı taşımak zorundaydı?

Normalde sadece benzin istasyonu olabilecek bir yere üniversite ruhsatı veren belediyenin kent planlaması bilgisi olsa bile mevcut politik ortamda o bilgiler uygulamaya dönüşmüyor.

Haber Merkezi

Mimar Ömer Kanıpak, kişisel blogunda "Minibüslü Kentler, Biberli Öğrenciler, Öylesine Üniversiteler" başlıklı bir yazı yayınlarken kent dışındaki üniversitelere ve çantasında biber gazı taşımak zorunda olan öğrencilere değindi.

O yazının bir bölümü şöyle:

Özgecan, Çağ Üniversitesi’nin Psikoloji Bölümü’nün birinci sınıfında okuyordu. Çağ Üniversitesi’ni bugüne dek duymuş çok az kişi vardır herhalde. Pıtrak gibi Türkiye’nin her yerinde açılan özel üniversitelerden biri. Çağ Üniversitesinin eğitim kalitesini bilmiyorum ama aksini pek azı için iddia edebileceğimiz gibi özel üniversitelerin çoğunun amacı bilim ve bilim insanı üretmek değil, para kazanmak. Hepsi de vakfetmek kelimesinin içini boşaltmaktadır çünkü çoğu sanayici ve işadamı olan kurucularının derdi ilk yatırımı ne zaman geri alıp da kara geçebilecekleridir.

Özgecan’ın okuduğu Çağ Üniversitesi, aşağıdaki uydu görüntüsünden de görebileceğiniz gibi, ne Mersin’de ne de Adana’da değil, tam bu iki şehri birbirine bağlayan karayolunun ortasında, en yakın yerleşim yeri Yenice kasabasının bile dışında bir yere kurulmuş. Üniversite’nin web sitesindeki adres bile şöyle: Adana – Mersin Karayolu Üzeri Yenice / Mersin. Çok büyük ihtimalle arsa fiyatları daha düşük olduğu için yer seçimi bu bölgede yapılırken, kurucuları “hem Adana’dan hem Mersin’den öğrenci gelir, ne güzel işte” demişlerdir. Etrafta tarlalar dışında başka hiç bir şey yok. Karşısından Mersin-Adana demiryolu geçse de üniversiteye yakın tren istasyonu yok.

Normalde sadece benzin istasyonu olabilecek bir yere üniversite ruhsatı veren belediyenin kent planlaması bilgisi olsa bile mevcut politik ortamda o bilgiler uygulamaya dönüşmüyor. Kaldı ki öyle bir kent planlama bilinci olsa bile, bağımsız icraat gücünün de Türkiye’deki belediyelerde olduğunu iddia edecek biri yoktur herhalde artık. Kim bilir araya hangi milletvekilleri, nüfuzlu siyasetçiler girdi ve tarım veya endüstri alanı olan, otoyolun ortasında bir yere üniversite ruhsatı verildi. Üniversite dediğin kent içinde olur, dışında değil. Çünkü üniversite denen şey güzel binalar topluluğu olmadığı gibi, sadece derslerden oluşan bir eğitim süreci de değildir. Üniversitede öğrenci de akademisyen çoğu kez ders dışındaki zamanlarda birbirlerinden beslenir. Onları bir arada tutacak yoğunlukta ve cazibede bir ortam yoksa üniversite de yoktur.

Tarlaya üniversite izni veren belediye ulaşımla ilgili sorumluluğu da özel sektöre atmış; Tarsus Otobüs Kooperatifi diye bir oluşuma yetkiyi vermiş. Bu hatta çalışan minibüslerin Türkiye’nin herhangi bir yerindeki dolmuş-minibüs çetesinden farkı yok. Daha fazla kazanmak için tüm güvenlik kurallarını hiçe sayan, yolcuları bozuk para olarak gören alıştığımız bir zihniyet. Belediye denetimi filan hak getire; ne araçların ne şoförlerin bu işe uygun olup olmadığı kontrol edilmez. Şoför denince kafanızda canlanan karakter herhalde efsane haline gelmiş nazik ve misafirperver Anadolu insanından müteşekkil değildir. Özgecan ve pek çok genç kadın da öyle düşündüğü için çantasında bu biber gazı spreylerinden taşımak zorunda.

Neden bir insan çantasında biber gazı taşımak zorunda kalsın, okulu şehir dışında olduğu için? Neden o okul şehir dışında zaten? Neden Mersin’de, Ankara’da, İstanbul’da hala kelle koltukta minibüslerle evlerimize gitmek zorundayız?

Evet, her şeyden önce Özgecan olayı Türkiye’deki siyasi iklimde serbestçe semiren erkek terörünün sonucu bir kadın cinayetidir. İşi iffete, fıtrata, ahlaka, pembe otobüse filan yönlendirmeye çalışanlar da bu teröre destek verenlerdir, bunun tartışılacak bir tarafı yok. Lakin dolaylı olarak bu terör iklimini doğuran fiziksel koşullar da var.