Mehmet Bozkurt'la 31 Mart üzerine...

Ülkenin en önemli kırılma anlarından biri olan 31 Mart şeriatçı ayaklanmasını 108. yıl dönümünde tarihçi, yazar Mehmet Bozkurt'la konuştuk. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Abdülhamid'den daha gerici olduğunu ifade eden Bozkurt, 16 Nisan referandumunda çıkacak "Evet"in yeni bir 31 Mart anlamına geleceğine dikkat çekti.

Ali Ufuk Arikan

31 Mart 1909, ülke tarihinin en önemli kırılma anlarından birine sahne olmuştu. Bundan 108 yıl önce başlayan şeriatçı ayaklanmayı, ayaklanmanın sonuçlarını ve bugüne bıraktığı mirası tarihçi, yazar Mehmet Bozkurt'la konuştuk. 

Bozkurt, bugün iktidarın ve özelinde Erdoğan'ın, adına diziler çektirdiği, her konuşmasında örnek gösterdiği Abdülhamid'den daha gerici olduğunu söylerken, 1909'la 2017 arasında önemli bağlantılara ve yakınlıklara dikkat çekti. 31 Mart  ayaklanmasının ülke tarihini ve sonrasındaki akışı belirleyen önemli kırılmalardan biri olduğunu belirten Bozkurt, 16 Nisan referandumunda çıkacak "Evet"in yeni bir 31 Mart anlamına geleceğine işaret ederken, çıkacak "Hayır"ın ise 31 Martçılara karşı önemli görevler yükleyeceğine dikkat çekti.

Bozkurt'la 31 Mart'ta yaşananlar, İttihat Terakki ve günümüze bıraktığı miras üzerine konuştuk.

CEMİYET VE PARTİ BİR VE AYNI ŞEY DEĞİL...

31 Mart'ta yaşananlara gelmeden önce belki 8 ay öncesine, 1908 devrime gitmek gerekir sanırız. 1908'den 31 Mart 1909'a geçerken tarih nasıl aktı da bu ayaklanma yaşandı?
Evet, 31 Mart'a gelmeden öncelikli olarak 1908 devrimine bakmamız gerekiyor. 1908'de benim "bizim çocuklar" dediğim ya da benim bizim çocuklar demekte ısrar ettiğim devrimciler var. Bu devrimciler, çeteye çıkıyorlar. İşte Resneli, Enver gibi gençler dağa çıkıp Abdülhamid'e karşı artık silahlı mücadeleye girişiyor. Bunların başında Resneli Niyazi var. 1908'de Abdülhamid meşrutiyeti ilan etmek zorunda kaldıktan sonra, 25 Temmuz'da çok şey değişiyor İstanbul'da. Çok sayıda gazete çıkıyor, dernekler kuruluyor, sendikalar kuruluyor. Bir toplumsal kaynaşma ortaya çıkıyor ve İttihat Terakki karşıtı görüşler de burada yeşermeye başlıyor.

Burada iki şeyi ayırmayı önemli görüyorum:  İttihat Terakki Fırkası ve İttihat Terakki Cemiyeti. Bir parti var, bir de cemiyet dediğimiz örgüt var. Bu ikisi arasında çok ciddi farklar var. 1908'in hemen ardından yapılan seçimde İttihat Terakki Fırkası neredeyse yüzde 98'le seçimi kazanıyor ama Cemiyet, Partiyi tam olarak asla kabul edemiyor. Mesela İttihat Terakki milletvekillerinin kongrelere katılıp katılmaması konusu bile tartışılıyor. Sonrasında 3 vekilin katılması kararı alınıyor, bunlara da konuşma hakkı verilip verilmemesi tartışma konusu oluyor. Bu gizliliğini İttihat 1918'e, kapatılıncaya kadar koruyor. Cemiyet üyeleri örgütü adeta göz bebekleri gibi korurlar, düşünün, partiyle bile ilişkisi son derece kısıtlı. 

Zaten karşı devrim hareketinin gelişmesinde de Meclis'in atıl kalması, yani 1909 gerici baş kaldırmasında Meclis'in büyük çoğunluğu İttihat Terakki Partisi mensubu olmasına rağmen ayaklanmanın ilk günlerinde son derece tutuk davranmış, tutuk kalmıştır. Oysa Cemiyet öyle değildir, Cemiyet'in ana merkezi Selanik'tir. Haberleşme ve ulaşımın aksaması nedeniyle İstanbul'a kolay ulaşılamadı örgüt. O nedenle isyan büyüdü ve gelişti, Meclis'te geri çekildi. O yüzden İttihat Terakki dediğimizde akla parti gelir, parti değil Cemiyet'in merkezde olduğunu görmememiz gerekiyor.

Arada bir açı var, direksiyon Cemiyet'te?
Kesinlikle, çok da ciddi bir açı var.

BABIALİ BASKININA KADAR...

Buradan 31 Mart'a geldiğimizde, 1908 yaşanıyor ve Cemiyet Selanik'te. İTC iktidarı almakta neden bu kadar tereddüt ediyor? Neden daha cüretli davranmıyor?
Davranamıyor çünkü devrimi yapan çocuklar, genç insanlar. Osmanlı geleneğinde gençlerin yönetici kadrolarda yer alması pek söz konusu değil. Kendilerine yönetim konusunda güven duyamıyorlar ve yaşlı insanlara yönetimi bırakıyorlar. Fakat Talat Paşa gibi bir örgütçü var ve o bu yaşlı yöneticilerin yanına bir tane genç koyalım örgütten diyor. Onların hem yönetimi öğrenmesini hem de gözlerini açıp iktidarı denetlemesini istiyor. Böyle bir yöntem izliyor İttihatçılar. 1913 Babıali Baskını'na kadar yönetimi İttihatçılar almıyor.

31 Mart'ı yaratan koşulların en önemli nedenlerinden biri bu sanırım. Peki, 31 Mart'ı yaratan diğer koşullar nelerdi, bu karşı devrim girişiminin kaynakları nelerdi?
31 Mart'ta bugün AKP içindeki koalisyon benzeri bir gerici koalisyon var. Bir kere Derviş Vahdeti dediğimiz bir dinci var, Volkan gazetesinin başyazarı. Bir de Prens Sabahaddin dediğimiz liberal görüşlere sahip bir isim ve Ahrar Partisi var. Bu ikisinin ortaklığı söz konusu ve başka mutsuz insanlar da var. İTC'nin orduyu gençleştirme çalışmaları var. O dönem okuma yazma bilmeyen paşalar vardı ve bu isimlerin tasfiyesi süreci başladı. Er ve erbaşlar arasında huzursuzluk çıktı ve bu isimler de isyanda yer aldı. Ayrıca medrese öğrencileri de bu isyanda yer aldı. Eskiden medrese öğrencileri ve bırak medrese öğrencilerini İstanbul doğumlular askerlik yapmıyordu, 1908 sonrası eşitlik gereği onlara da askerlik zorunluluğu getirilince onlar da gerici ayaklanmada yer aldı. Ayaklanmanın merkezinde yer alan iki ana figür ise Derviş Vahdeti ve  Prens Sabahaddin olmuştu.

Abdülhamid'in oynadığı rol neydi bu süreçte?
Abdülhamid bu kavganın içinde başka bir gerici figür olarak karşımıza çıkar fakat karşı devrim sırasında tam olarak rengini belli etmez, sonuçlanmasına bakar.

Yine mi denge politikası?
Evet, ünlüdür dengeciliği. Bu yüzden 31 Mart'ı ilk başta dışarıdan gözler ama Cemiyet bunu asla affetmez. Mesela Cemiyet-Parti arasındaki farklardan biri de budur, partinin vekilleri isyanın bastırılmasından sonra Abdülhamid'in yargılanmasını reddeder ama Cemiyet bu konuda kararlı ve tahtttan indirilmesini sağlayan da bu baskı zaten. Cemiyet bu gerici ayaklanmadan Abdülhamid gibi hafiye ordusuna sahip bir ismin habersiz olmasının mümkün olmadığına emindir. 

'İNGİLİZ PARMAĞI ÇOK NET'

31 Mart geliyor ve gericiler ayaklanıyor İstanbul'da. Bu sürecin kırılma anları neydi?
31 Mart öncesinde bir takım önemli olaylar var. Cemiyet'e karşı 1908 devriminden hemen sonra saldırılar başlar. Volkan bugünkü Yeni Akit'ten farklı değildir. Derviş Vahdeti de Yeni Akit'in herhangi bir yazarına benzetilebilir hatta Yeni Akit biraz daha gerici olabilir Volkan'a göre, Volkan meşrutiyet karşıtı değil, Cemiyet karşıtlığı çok yoğun.

Burada özellikle Serbesti gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi'nin öldürülmesi kırılma anı oluyor ve o günden sonra intikam çağrıları yer alıyor gerici basında. Ve 31 Mart'ta da bu ayaklanma başlıyor. Burada Volkan gazetesinin çok önemli bir rolü var. Ordu içine muazzam bir şeriat propogandası yapılıyor. Bakın çok ilginçtir, İttihatçıların devrimi koruması için Taksim'deki kışlaya yerleştirdiği 4. Avcı Taburu'nda başlıyor ayaklanma. Volkan tam da burada çok etkili olmuştur çünkü. Er ve erbaşların şeriat mektupları bu gazetede yayımlanmış, açıkça şeriat çağrıları yer almıştır.

Ve bu iş sonunda şeriatçı ayaklanmayla patlamıştır.

Bu süreçte İngilizlerin rolüne de belki tam burada değinmek gerekiyor?
31 Mart'ta İngiliz parmağı çok ciddi biçimde var. İngilizler çok açık bir biçimde destekliyor bu şeriatçı ayaklanmayı. İngilizler Kamil Paşa ve Prens Sabahaddin'in yanında yer alıyor. Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir olay da var; İngiltere Kralı 4 kez sadrazam olarak atanan Kamil Paşa için Abdülhamid'e tebrik mesajı iletiyor ve iyi ki sadrazam yaptınız diyor. İş o boyutta yani... 31 Mart tarihinde de İngilizler bu şeriatçı ekibin yanında yer alıyor.


Fotoğraf: Emre Köse

Meşhur 'Hareket Ordusu'nun yola çıkışına gelirsek... Hareket Ordusu'nun oluşumu ve Cemiyet'in bu süreci örgütlemesi nasıl gelişti?
Cemiyet'e haber geldiğinde, o dönem "Hürriyet'in Kabesi" denilen Selanik'e haber geldiğinde, sadece Cemiyet değil birçok insanda büyük infiale yol açıyor İstanbul'daki bu şeriatçı ayaklanma. Derhal İttihat Terakki kulüplerinde toplantılar yapılıyor ve harekete geçilmesi kararı alınıyor. Sonrasında bildiğiniz gibi Hareket Ordusu yola çıkıyor...

'HAREKET ORDUSU AYNI ZAMANDA BİR HALK HAREKETİ'

Hareket Ordusu'nda Mustafa Kemal'in rolüne ilişkin çokça tartışma var, siz neler düşünüyorsunuz?
Bu çok tartışmalı bir konu. Hareket Ordusu'nun adını Mustafa Kemal'in verdiği, Mahmut Şevket Paşa'nın kurmay subayı olduğu tezleri var ama bunların doğruluğu çok tartışmalı. Yalçın Küçük burada Mustafa Kemal'in temel rol oynamadığını söyler. Burada temel rolü oynayanlar 1908'de çeteye çıkan gençlerdir aslında. Enver'dir, Resneli'dir, Atıf Kamçıl'dır, Eyüp Sabri'dir ve bunların hepsi bir bölüğün başına geçmiştir.

Bu arada mutlaka eklemek gerekir, Hareket Ordusu sadece bir "ordu" değildir. 25 bin asker varsa Hareket Ordusu'nda içinde, 15 bin de sivil var. Yalçın Küçük, Hareket Ordusu için Kuvayi Milliye'nin bir pilot projesi olduğunu söyler. İçinde herkes vardır bu ordunun. Resneli'nin dağda kovaladığı Bulgar çeteleri, Yahudiler, Rumlar herkes burada vardır. Yine Hüseyin Cavit yanılmıyorsam, dün bakkal olarak gördüğüm adam at üstünde, silahıyla İstanbul'a gidiyor der. Sadece bir ordu olarak görmememiz lazım, gericiliğe karşı yükselen bir halk hareketi olarak görmek lazım.

Bu orduyu bir araya getiren şey temelinde Abdülhamid'e duyulan öfkeye dayanıyor diyebilir miyiz?
Abdülhamid'in yıllardır sürdürdüğü despotik politikalara karşı o kinin patladığı andı tam da...

Tekrara düşerek belki... Volkan gazetesi var, Abdülhamid tahtta duruyor. İttihat neden buna müsade ediyor 1908 sonrası?
İttihat ve Terakki henüz genç bir hareket, çok çocuk İttihatçılar. İttihat ve Terakki hem iktidarı alıyor hem de tüm bu olan bitenlere tam ve net müdahalede bulunmuyor. Bu, 1913 Bab-ı Ali Baskını'na kadar böyle devam ediyor...

Tek gerici ayaklanma sadece 13 Nisan da değil bu arada. Bir gün sonra Adana olayları başlıyor. Orada da Ermeniler üzerinden bir gerici ayaklanma var ve yine İttihat Terakki karşıtlığı üzerinden başlıyor bu ayaklanma. Oradaki gericiler, ''Ermeniler, Klikya devletini kuracak'' şeklinde propaganda yaparak insanları İttihat ve Terakki'ye karşı ayaklandırdılar. Nitekim Cemal Paşa ayaklanma sonrası Adana'ya gittiğinde  ''17 bin Ermeni öldürüldü, bin 700 de Türk öldürüldü'' diyor. Ermeniler nasıl Türkleri kesmiş olabilir ki bu durumda?

Bu olay sonrasında dahi Ermeni örgütleriyle İttihat ve Terakki'nin arası gayet iyi durumdaydı ve bir süre böyle devam etti. 1912 seçimlerinde yine İttihat ve Terakki listesinden çok sayıda Ermeni milletvekili vardı...

Hareket Ordusu geldi ve ayaklanmayı ezdi. Tam da bu andan sonra İstanbul'da nasıl bir hava vardı?
İttihat ve Terakki ilk günden olaya tam olarak el koydu, Divan-ı Harp kuruldu ve Galata Köprüsü'nde idam sehpaları dizildi. Derviş Vahdeti asıldı, Prens Sabahattin, İngiliz konsolosluğunun da yardımıyla yurt dışına kaçtı fakat 1909'da Trablusgarp savaşı başladığı için yine İttihat ve Terakki sonunu getiremedi. İsyanı bastıran İttihat ve Terakki yine yönetimi başka türden bir gericiliğe teslim etmek zorunda kaldı. 

Hep konuşulur, ''1908'de iktidar oldular ama bir şeyi değiştiremediler'' İttihatçılar denilir. 1913'e kadar gün yüzü görmemiştir İttihatçılar. Trablusgarp ve Balkan Savaşlarıyla ve I. Dünya Savaşı'yla karşı karşıya kalan İttihat ve Terakki, nefes alamıyor ki içerde hamle yapsınlar, gericilikle mücadeleyi ilerletsinler.  

'KURTULUŞ SAVAŞI'NIN TAM DA GÖBEĞİNDE İTTİHAT'

Bu, 1918'e kadar böyledir. 1918'in Kasım ayının başında İttihatçıların ünlü önderleri ülkeyi terk ederken parti kapatıldı ama ''Cemiyet'' kapatılmadı. Cemiyet hep durdu ve Kuvayi Milliye dediğimiz, Kurtuluş Savaşı'nın 16 ay boyunca batı cephesinde Yunan saldırısını durduran, isyanları bastıran Kuvayi Milliye, aslında İttihat ve Terakki'dir. Ben, İttihat ve Terakki ve ''Cemiyet''i ısrarla birbirinden ayırıyorum. Milli Kurtuluş Savaşı'nın da tam göbeğinde İttihat ve Terakki vardır.

'ERDOĞAN, VAHDETİ'DEN DAHA GERİCİDİR'

31 Mart, gericilikle mücadele başlığında bu coğrafyaya nasıl bir miras bıraktı size göre?
Aslında Tayyip Erdoğan, Derviş Vahdeti'den daha gericidir. Derviş Vahdeti, meşrutiyete düşman değildi, bizim ''reis-i cumhur hazretleri'' cumhuriyete düşman. Şu an daha gerici bir durumla karşı karşıyayız. Bugün Tayyip Erdoğan ve Cübbeli Ahmet ikilisi, Prens Sabahaddin ve Derviş Vahdeti ikilisinden farklı değildir. Bunlara karşı mücadeleyi örgütleyecek olanlar liberaller falan değil, biziz. Yani ancak sosyalistler bunun altından kalkabilirler.

Son olarak 1908 ve 1909'un günümüz Türkiye'sine yansımalarını nasıl görüyorsunuz?
Abdülhamid özentisi bildiğiniz gibi siyasal İslam'da bol miktarda var ama açıkça söylemek gerekir, Abdülhamid'in de gerisinde bunlar. Abdülhamid modern bir insan, kız okulları açmış, bu anlamda modern yanları olan, gözünü Avrupa'ya dikmiş, Avrupa'yı takip eden birisidir. Hatta Mustafa Kemal'in de Abdülhamid'in öğrencisi olduğundan söz edilir. Bana kalırsa Tayyip Erdoğan ve ekibi Abdülhamid'den daha geri.

Şunu da eklemek istiyorum; önümüzde bizim bir 16 Nisan var, kuşkusuz ki "hayır" diyoruz biz ama 16 Nisan'da eğer ''evet'' çıkarsa bu bir yeni 31 Mart olacaktır. Bunun önüne geçmek gerekiyor. Ama sadece ''hayır'' demek de yeterli değil, ''17 Nisan'dan sonra ne yapacağız?'' önemli olan bence bu.