Kadınların Örtünmesi Tacizin Çaresi mi? (C. Bilge Fırat)

Dekolte giyen, cinselliğini saklamayan, kadınlığından utanmayan, erkeklerden korkmayan kadınların tacizi ve tecavüzü hak ettikleri, bundan sakınmak için örtünmeleri ve yaşamda ön plana geçmeye çalışmamaları gerektiği düşüncesi dinci ve ataerkil zihniyetin temel düsturlarından biridir. Onlara göre her erkeğin cinselliği biraz işgalci bir yan da barındırır ve kadın bunu tahrik ederse sonucuna katlanır. Toplumsal düzenin sağlanabilmesi için kadınların hadlerini bilmesi ve erkeği tahrik etmemesi gerekir. Bu ahlakın ve iffetin de temeli sayılır. Çocukların bu amaçla küçük yaşta ahlaki eğitimden geçirilmesi öğütlenir.

Oysa kadın ne kadar örtünürse örtünsün, tahrik edildiğinde harekete geçmeye hazır bir tecavüzcü gibi sunulan erkeklerin ahlakından bahsetmek ikiyüzlülük olacaktır. Burada sorulması gereken esas soru, cinsel çekiciliğin neden tehlikeli birşey olarak sunulduğudur. Kadın erkeği tahrik ettiğinde erkeğin tepkisi neden sağlıklı bir yönde değil de sağlıksız bir yönde ortaya çıkıyor? Neden beğendiği ya da çekici bulduğu kadına iltifat etme, çaktırmadan bakma ya da yanına gidip sıcak bir gülümsemeyle merhaba deme şeklinde değil de taciz ya da tecavüz etme şeklinde bir istek oluşuyor eril bünyede? Bunun tanıtının kültürel kalıplarda yattığını düşünüyorum. Her birey, -kuşkusuz bu bireylerin cinsellikleri ve cinselliğe yönelik algıları da-, içinde şekillendirildikleri toplumun kültürü ve kendilerine sunulan cinsiyet rollerine göre şekilleniyor. Peki neden ''Türk erkeği'' denen prototipin kadın cinselliğine karşı bünyesinde oluşan tepki 'merdiven altında sıkıştırmak' şeklinde tecelli ediyor?

Burada asıl sorun tahrik olmak ya da cinsel duygular hissetmek değil, bunun son derece çarpık ve sağlıksız biçimde yaşanması. Taciz ve tecavüzde iki nokta öne çıkar Birincisi, -bilhassa cinsellik alanında özgür hareket eden- 'kadına haddini bildirmek' düşüncesi, kadına hakim olmak düşüncesi ve cinselliğin de bu zihniyet elinde araçsallaştırılması. Bu nokta açıkça ataerkil kültürün cinsellik konusunda erkeğin algısında yarattığı tahribata işaret eder. İkincisi ise, erkeğin kadınla empati kuramaması, onu bir nesne olarak algılaması ve bu yüzden onu 'kırıp dökmekte' pek sakınca görmemesi durumudur. Neden kadınla empati kuramıyor? Çünkü ataerkil kültürel kalıplar içeriğinde 'erkeklik' her tür feminen öğenin aşağılanması ve bundan keskin çizgilerle ayrılması üzerinden tanımlanıyor. Öte yandan, muhafazakar kültür gereği çocukluktan itibaren kız arkadaşlarından ayrı ve yalıtık yaşatılan erkek çocuklar, karşı cinsle gerekli iletişimi kuramadıkları için, onlarla empati kurmakta ve onları anlamakta güçlük çekiyorlar. Sonuç: Kadınlara tepeden bakan, cinselliğini tahakküm üzerinden algılayan, empati özürlü erkekler yığını. Bu tür adamların dekolte gördüklerinde akıllarına ya taciz ya da tecavüzün gelmesi çok da şaşırtıcı değil aslında.

Sorunun temelinde dincilerin iddia ettiği gibi bir ahlak eğitimi noksanlığı bulunmuyor. Zira ataerkil-muhafazakar kültür, sosyal roller ve ilişkiler yerli yerinde duruyorken, kadınlar ne kadar örtünürse örtünsün en küçük tahrik olmayla harekete geçiverecek bir potansiyel tecavüzcü kitlesi hazırda bekliyor ve bu noktada toplumsal ahlaktan bahsetmek de kocaman bir ikiyüzlülük oluyor. Dincinin ahlakı, içindeki sağlıksız cinsel arzuların üzerini örten bir kılıftan başka birşey değil. Asıl çözüm, ataerkil-muhafazakar kültürel yapıyı köktenci bir yaklaşımla değiştirmekte. Ama kültür de gökten inmiyor, toplumsal ilişkilerden doğuyor. Bu yüzden toplumsal ilişkilerde, bilhassa kadın-erkek ilişkilerinde devrimci bir alt-üst oluşun gerçekleşmesi gerekiyor. Bu da dincilerin sahte ahlaksal örtülerini yırtmaktan geçiyor.