Brifing alanlar, brifing verenler…

Kabul etmeli ki, gazetelerin pazar eklerini okumak biraz daha çekilir olmaya başladı. Dünyada geniş emekçi yığınlarını tehdit eden krizin ufak bir "kazanımı" olsa gerek. Kapitalizmin krizi mi yoksa basit bir yönetişim krizi mi tartışmalarının yanında sosylalizmin daha fazla telaffuz edilmesi, kimilerinin Marx'a arka çıkması kimilerininse daha şimdiden yaklaşan devrim(ler)e selam çakması hiç değilse pazar sabahlarımıza birer işkenceci gibi sızıveren bazı kalemleri oyalamış durumda.

Hoş kimilerinin şafağın doğuşundan umutlandığı bu alacakaranlıkta ıslık çalıp kendi yollarında yürümeye çalışanlar da var. Berkan ve Akyol, kapitalizme birşeycikler olmadığını ispat için köşelerinde bir süredir hayli uğraşıyorlar. Berkan geçen pazarki köşesinde, Marx'ı keşfedip haklı çıkaranların 'aydın'lığını tırnakladıktan sonra piyasa ekonomisinin, anamızın ak sütü kadar doğal olduğunu "kökenini insanın doğasında ve hırslarında" bulduğunu yazmıştı. Yazısını bitirirken de "kafası basmayanlar" karşısında dehşete düştüğü türev ürünlerin anlam ve önemine değinmiş, bilmeden kapitalizm bitti diyenlere öğrenmelerini salık etmişti.

Bugünkü krizde türev piyasalarının rolünü tartışmaya hiç girmeden Berkan'ın bugünkü yazısına bakmak pek hoş olacak. "Başbakan kriz brifingi aldı mı?" başlıklı yazısında, mali krizin doğasıyla ilgili bilmemiz gereken birkaç şeyden bahsediyor. Birkaç şeyin çok da önemi yok zaten, o her şeyin merkezindeki sorunu hemen saptayıvermiş durumda ipoteğe dayalı olarak verilen kredilerin en azından hatrı sayılır bir kısmının geri dönmemesi ya da dönmeme riskinin artması... Geçen haftaki yazısında hatırlattığı kafası basmayanlar için olsa gerek bu sürekli üfürülen balonun hava pompasının mekanizmasını da vermiş Berkan: "İpoteğe dayalı kredi veren kuruluşlar, bu kredilerini çıkardıkları tahvillerle, o tahvilleri alanlar da yarattıkları türev ürünlerle ve o türevleri 'sigorta' eden diğer türev ürünlerle kendilerini finanse ettiler."

Şimdi balon patlamış. En azından bunun hakkını vermiş Berkan.

Ve demiş ki, Türkiye'deki birileri dahil herkes bu balondan biraz faydalanmış. Şimdi de herkes faydalandığı kadar bedel ödesinmiş. Sistem bu açıdan pek "doğal" görünmüyor anlaşılan. Berkan faturadan emin değil, panik dağılsın anlaşılır diyor. Soğukkanlı gibi, ne de olsa patlayan yalnızca balon.

Ama yazıda bir de bomba var: Türk özel sektörünün 200 milyar dolar kadar olduğu anlaşılan dış borcunun bir kısmının veya tamamının devlet tarafından 'garanti' edilmesi.

Berkan'ın adil hesap ödeme anlayışı bu olsa gerek! Bir de hükümete iş dünyasının bu taleplerinin "düşmanın talepleri" olarak görülmemesini, yoksa çok daha büyük bir fatura ödeneceğini arz etmiş. Pazar Pazar aklımıza bir de soru takıldı, iş dünyası Berkan'a brifing mi vermiş?

Neyse ki, liberallerin aklına her kriz döneminde gelen devlet müdahalesinin doğal olduğunu düşünüp rahatlamamız gerektiğini öğrendik. Organik devletçilik böyle bir şey olsa gerek, öyle Berkan'ın tanımıyla leninist ekonomideki gibi suni değil!

Yazıyı bir diğer liberalizm uzmanına da laf atmadan bitirmeyelim. Yeni tarafı yok aslında Mahçupyan, kafasının bir hayli karışık olduğunu sandığımız bir anında kaleme aldığı "Neoliberal dönemde neosol" başlıklı yazısında "emperyalizm" jargonuna takılan sola sataşmaya kalkmış.

Çözümleri başka asırlara erteleyen bu emperyalizm karşıtlığı yerine demokrasi yandaşlığını öneren yazı, bir yanda sınıfçı bir yanda antiemperyalist ulusalcılardan oluştuğunu iddia ettiği solun hakim ideolojik akımlarını modernizmin arkaik kalıntısı olarak mahkum etmiş.

Milliyetçiliği ortodoks sola karşı sataşmak için yazıda bir geçirip sonra bir tarafa atmak popüler bir eğilim. Ama onca tuhaf nedenselliklerle ve saptamalarla dolu yazısını hiç farkına varmadan doğru bir saptamayla bitirmeyi başarmış bile denebilir.

"Herhalde tam da bu nedenle ortodoks solcular bir türlü Ergenekon soruşturmasını destekleme noktasına gelemiyorlar. Belki de bunun ideolojik olarak kendi sonları demek olduğunu hissediyorlar."

Kesinlikle aynı nedenden değil, ama evet, ortodoks solu ideolojik olarak sol olmaktan uzaklaştıracağı hissediliyor olabilir.

Mahçupyan, neoliberalizm döneminde doğduğunu söylediği bu neosolun ideolojik bir intihar hareketinden farkı olmadığını da vurgulamış yazının sonunda. İyi de, ortodoks sol kendi sonunu getirmek konusunda bir hayli nazlıysa ve canı tatlıysa, müntehir hangi sol? Liberal sol olmasın yoksa...