Glasgowlu kadınlar 'eşit işe eşit ücret' talebiyle greve gidiyor, dayanışmanın sesi kısık

Glasgow'da yemek, temizlik, çöp toplama ve bakım işlerinde görev alan binlerce işçi kadın, 'eşit işe eşit ücret' talepleri için grev kararı aldı. Söz konusu işçi sınıfından kadınlar ve onların grev kararı olduğunda konunun ana akım ajanslarda pek de rağbet görmeyişi, 'kesişen talepler' ifadesiyle yükseltilen kapsayıcı feminizm anlatısının zaaflarına işaret ediyor.

Haber Merkezi

Geçtiğimiz haftalarda İskoçya'nın Glasgow kentinde belediyenin yemek, temizlik, çöp toplama ve bakım işlerinde görev alan binlerce düşük maaşlı işçi kadın, eşit işe eşit ücret taleplerini duyurmak için grev kararı aldı. 

GMB sendikası, şehir meclisine hizmet satan Cordia şirketi için çalışan yaklaşık 2 bin 800 üyeden oluşan örgütlerinin yüzde 98’inin grevi desteklediğini duyurdu.

Şehir meclisi ise, “karmaşık” bulduğu sorunu çözmeye çalıştıklarını, grevin çözüm sürecini hızlandırmayacağını söyledi.

Eğer Glasgow Şehir Meclisi, sendikalarla bir anlaşmaya varamazsa, işçi sınıfından kadınlar İskoçya'nın en büyük kentindeki yaşamı, bir toplumun işleyişinde görünmez bırakılan ancak yaşamsal önem taşıyan emeklerini geri çekerek durma noktasına getirecek.

Glasgow Şehir Meclisi “greve başvurarak savunmasız insanları riske atmak haklı gösterilemez” diyerek grev kararını yanıtlarken, bu kadınların Glasgow'un ekonomik denkleminde korunmasız insanlar için hassas bir şekilde görevlerini yaptıklarını da inkâr etmiş oldu. Üstelik şehir meclisinin suçladığı kadınların pek çoğunun ailesi de, bakıma muhtaç insanlardan oluşuyor, kadınların emeği o aile tablosunun içinde de karşılıksız kalmayı sürdürüyordu.

Guardian editörlerinden Anna Perkins’e göre, Glasgow’un eşit ücret talep eden kadınlarının gözden çıkarılmasının özünde, temizlik, bakım ve yemek hizmetlerinin doğal olarak kadınlara düşeceği varsayımı, evdeki emeğin ödenmesi gereken bir karşılığı olmadığı düşüncesinin şehir meclisine ve hatta haberi pek de görmemeyi yeğleyen ana akım medyaya sıçraması olabilir.

Ya da belki de durum Perkins'in iddia ettiği denli sofistike değildir ve kadın emeği üzerinden daha büyük artı değer biriktirme kuralı, burjuvazinin doğduğu topraklarda yüzyılı aşkın süredir iş görüyordur.

GLASGOW'DA NE OLMUŞTU?

İşçilerin bağlı bulunduğu sendika, şehir meclisine karşı eşit işe eşit ücret talebini 10 yılı aşkın süredir dillendiren 12 bin işçinin beşte birini temsil ediyor.

Glasgow Şehir Meclisi, birçoğu evde bakım, yemek ve temizlik gibi bir dizi hizmeti sunan ve uzun bir süredir Cordia için çalışan kadınlar adına bir anlaşmaya varma sözü verse de, aynı iş kolunda örgütlenen GMB, Unison ve Unite sendikaları 10 ay süren müzakerelerde "ilerleme kaydedilmediğini" belirtiyor. Sendikalara göre şehir meclisi yetkilileri, anlaşmaya varmak yerine, kapalı kapılar ardında işçilerin lehine olmayan görüşmeler yapmayı tercih etti. Şehir meclisinin işçilerle tekil görüşmeler yapmasından ve tümünün kazanımı anlamına gelecek bir anlaşmadan kaçmaya çalıştığından endişe duyuluyor. Bu nedenle 3 bin işçiyi temsil eden Unison, her ne kadar şehir meclisi “Aralık’ta anlaşmaya gideceğiz” dese de, süreci greve götürmeye karar verdi.

Peki süreci bu denli çekişmeli bir “işçi kadınlar, şehir meclisine karşı” noktasına taşıyan neydi?

Kentteki eşit ücret savaşları, eşitlikçi olmayan durumu korumak için yeni statükolar kurgulayan ulusal bir ödeme planı ile başlamıştı.

Kadın ve erkeklerin aynı işlerde eşit ücret almasını sağlamak amacıyla 2006 yılında uygulamaya konan bir derecelendirme sistemi, aksine kadınları aracı şirketlerin mevzuatlarıyla uzun çalışma süreleri, dinlenme hakkının ihlali, düşük ücretlendirme, dönemlik çalışma ile karşı karşıya bıraktı ve bir çoğu emeklilik ödeneğine dahi erişemedi.

Yemek, çöp toplama, temizlik ve bakım hizmetleri gibi çoğunlukla kadın işçilerin üstlendiği işlerde, kadınlara erkek işçilere göre daha az ücret ödenmeye devam edildi. Üstelik tüm bu fiziksel olarak zorlu ve çoğu zaman duygusal olarak boşunalık hissi doğuran emek, sonunda birçok kişinin erken emekliliğe mecbur kaldığı bir çalışma rejimi anlamına da geliyordu. 2006 senesinde kadınlar, gasp edilen haklarını talep etmeye başladı, yıllarca süren mahkemenin ardından, şehir meclisi uzlaşmaya gideceğini duyurdu.

Susan Aitken geçen yıl Mayıs ayında Glasgow Şehir Meclisinin başına geçtiğinde, bir anlaşmaya varmaya ve on yıl süren davanın üstüne bir çizgi çekmeye niyetli olduğunu söyledi. Glasgow'u on yıllardır yöneten önceki kişilerin bu konu hakkında bir şey yapmaktan vazgeçtiğini belirten Aitken, tüm yükün sonraki kişiye devrolduğunu vurgulayarak, bir çeşit “enkaz devraldık” değerlendirmesi yapıyordu.

Öte yandan GMB sendikası da, bir "başarısızlık mirası" devralındığını ve şehir meclisinin müzakere yolunu değil, mahkemelerde işçilerle mücadele etmeyi tercih ettiğini söylüyordu.

KADINLARIN ALACAĞI, ŞEHRİ DALİ'DEN VAZGEÇİRECEK Mİ?

Binlerce düşük ücretli kadın için konuşan bir avukat, Glasgow Şehir Meclisinin eşit ücret taleplerini tam olarak çözüme kavuşturabilmesi için 500 milyon ila 1 milyar sterlin arasında bir bütçenin yeterli olduğunu belirtiyor. Bu bütçe, işçilerin geriye dönük hak ettiklerini ve yeni bir iş modeli kurulduğunda artan ücretin ek maliyetini içeriyor.

Aitken ise göreve geldiğinde verdiği sözü unutmuş görünerek, bahsedilen bütçenin düşünmeden uydurulan bir miktar olduğunu öne sürüp sendikaların ve eşit işe eşit ücret talebini destekleyenlerin öfkesini uyandırdı. Üstelik Aitken, işçilerin talebinin ne kadarlık bir bütçeye mal olacağını tahmin etmeye de yanaşmıyor.

6 bin işçiyi temsil eden Eşitlik Hareketi’nin temsilcisi Stefan Cross, ekiplerinin yüzlerce saat çalışarak bir hesaplama yaptığını, taleplerin 12 yıllık bir geçmişi olduğunu, derecelendirme sisteminden önceki 3 yılın da eklendiğinde ortaya 15 yıllık bir maliyet çıktığını vurguladı. Bir erkeğe nazaran yılda 4 bin sterlin az kazanan kadın örneğini veren Cross, 15 yılın sonunda şehir meclisinin binlerce kadına olan borcunun 750 milyon sterlin olduğunu söyledi.

Glasgow Şehir Meclisinin lideri ise, ödemelerin uzun yıllar boyunca “şehir üzerinde çok önemli bir etkisi" olacağını söylüyor. Elbette on yılı aşkın süredir daha düşük ücretlendirilen kadınların üzerindeki “yekûn etki”den söz eden yok.

2013 senesinde 1 milyar sterlinlik bir eşit işe eşit ücret faturasıyla karşılaşan Birmingham Belediyesinde, belediye varlıklarının satılmasına karar verilmiş, Ulusal Sergi Müzesi satılmıştı.

Şimdilerde Glasgow’daki tevatür ise, Kelvingrove Müzesinde sergilenen “Çarmıha Gerilen İsa” adlı Dali tablosunun satılacağı yönünde. 

Aitken, henüz bir varlık satışı düşünmediklerini ve Dali’den ayrılmaya hiç niyetleri olmadığını söyleyerek iddiaları yalanlıyor.

İŞÇİ TALEPLERİ, DAYANIŞMA HATTINI NASIL DARALTIYOR?

Dikkate değer bir nokta da grev kararının, kadınların bağlı bulundukları sendikaların da dayanışma gösterdiği BBC gibi kurumlarda cinsiyetler arası ücret eşitsizliğinin giderilmesi talepleri ya da Hollywood’dan dünyaya sıçrayan #MeToo hareketinin aksine, gazetelerin ve bültenlerin ön sayfalarında yer almıyor oluşu. Görünen o ki, kadınların haklarını savunan eylem biçimleri eşit değil.

ABD ve Avrupa’da sendikalar son yıllarda, "kesişen talepler"e seyirci kalmayacaklarını vurgulayarak, kapsayıcı bir feminizm savunuculuğu yaptı. Ve fakat konu işçi sınıfından kadınların hakları olduğunda, kesişim alanının sınıfa daraldığı ve bir yalnızlaşmanın göze çarptığı fark ediliyor.

Maruz kaldıkları “sessizlik komplosu”, kapitalizmin kemer sıkma, özelleştirme ve diğer saldırılarına karşı işçi sınıfından kadınları meşgul ve sessiz tutma öyküsünün bir parçası. Ama şimdi Glasgowlu kadınlar bu öykünün dışına taşmayı deniyor.

#MeToo yarılmasında saf tutmak anlamsız olmasa da, haklı taleplerin ayrıcalıklı bir kesime daraltılması rahatsızlık verici. Hakkını arayan kadınların yanında olmak isteyenler, hangi dayanışmanın “gerçek” sonuçları olacağını düşünerek, emek sömürüsünü, tacizi, cinsel saldırıyı aynı anda göğüslemek zorunda bırakılan bu kadınlara bakarak bir karar vermeli. 

Ya “kadınlar şirket yönetim kurulları ve CEO'luk koltuğu için de görünür olmalı” denilen ve işçi sınıfından kadınlara değmeyen bir "direniş" hattı tutturulacak, ya da düşük ücretlerle, güvencesiz çalışan kadınlarla birlikte örgütlü bir mücadelenin parçası olunacak, onlara omuz verilecek.

Glasgow’daki temizlik işçileri, aşçılar, çocuk ve yaşlı bakıcıları seçimlerini yaptılar. Önümüzdeki günlerde şehir, binlerce işçi sınıfından kadını hak ettiklerine erişmek için, kapitalizmin kendilerine biriken borçlarının küçük bir tahsili için grev hattında görecek.

Dayanışma kavramı, işte bu hatlarda anlam kazanacak.