Venezuela yol ayrımında

Venezuela’da son günlerin şiddet olayları muhalefetin karşı devrim planlarını, kendi içindeki çatışmasını ve ABD’nin yaşananlardaki payını bir kez daha gündeme getirdi. Birçok cephede aynı anda savaşan Venezuela karşı devrimin pençesinden kurtulmak için sosyalizme yürümek zorunda.

Gözde Kök

Venezuela, aylardır Bolivarcı hükümete ve destekçilerine karşı yürütülen psikolojik savaşın açık şiddete dönüştüğü günlerden geçiyor.
Şiddet olayları ölümlerin yaşandığı 12 Şubat Çarşamba günü başlamadı. Arka arkaya seçim yenilgisi alarak yıpranmış ve birbirine düşmüş sağcı muhalefetin bir kanadı ‘Çıkış’ (La Salida) olarak kodladıkları bir planla ülkede şiddet eylemleri gerçekleştirerek Maduro’yu istifaya zorlama kararı almıştı.

Bu kanadı aşırı sağcı Halk İradesi Partisi’nin lideri Leopoldo Lopee ve senato üyesi Maria Corina Machado temsil ediyor.
İlk olay birkaç hafta önce Merida eyaletinin Margarita kentine gelen Küba beyzbol takımına faşist bir grubun saldırması ile başladı. Bu ilk eyleminde gözaltında alınan iki kişi ertesi gün serbest bırakıldı ama bunu bahane eden gruplar Merida ve Tachira eyaletlerinde şiddet eylemlerini sürdürdüler.

Ülkede güvenlik eksikliği ve ekonomik sıkıntılara karşı harekete geçtiği söylenen gruplar sokaklarda herhangi bir siyasi pankart taşımıyor. Sloganları bile yok. Yüzleri örtülü kişilerden oluşan bu gruplar kontrgerilla eğitimi almış faşistlerle bir kısmı para karşılığında saflara katılmış lumpen gençlerden oluşuyor. Ukrayna’daki olaylardan ilham aldıkları söyleniyor. 12 Şubat’tan önce en büyük şiddet eylemi Tachira eyaletinde bir grubun sosyalist valinin resmi konutuna saldırması ile yaşandı. Vali göstericilerin saldırıdaki amacının “yaralanmak ve CNN aracılığıyla bunu bütün dünyaya duyurmak” olduğunu söyledi.

Hareketin kökeni 2010 yılına dayanıyor
İçişleri bakanlığının iddiasına göre Ekim 2010 yılında Meksika’da 2002’deki Chavez’e karşı başarısız darbe girişiminde ve geçen Çarşamba günü yaşanan olayda aktif rol oynayan Venezuela’nın ileri gelen aşırı sağcı faşist unsurları ile ABD dışişlerinin bir dönem Latin Amerika işlerine bakan görevlisi Otto Reich ve Kolombiya’nın faşist eski devlet başkanı Alvaro Uribe’nin oğlu gibi kişilerin de katılımıyla bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantıda Venezuela sağcı gençlik gruplarının şiddet eylemleri için eğitilmesi doğrultusunda kararlar alındı.

2002 darbe girişimi tekerrür mü ediyor?
Venezuela uzmanı Amerikalı yazar Eva Golinger’in de aralarında bulunduğu pek çok kişi son yaşananlarla 2002 darbe girişimi arasında olağanüstü benzerlikler olduğuna işaret ediyor. 2002 Nisan ayında yaşanan darbe girişiminde karşı devrimci güçlerin görevlendirdiği keskin nişancılar muhaliflerin de aralarında bulunduğu insanlara ateş açmış, karşı devrimci medyada ölümlerden hükümet güçlerini sorumlu tutulmuştu.
2002’de olduğu gibi muhalefet 12 Şubat’ta yaşanan ölümlerden hükümeti sorumlu tutuyor. İddiaya göre olay sırasında Başsavcılık binası önüne motosikletleriyle yaklaşan hükümet bağlantılı kişiler ateş açtı. Ancak kısa bir zaman içinde kimlikleri tespit edilemese de ateşin binalardan keskin nişancılar tarafından açıldığı ortaya çıkarıldı.

Bu kez 2002’den farklı olarak muhalefetin ordu içinde desteği bulunmuyor. Darbe girşiminin ardından ordu bütünüyle devrimci güçlerin eline geçmişti.

2002 darbesi başından sonuna ABD’nin inisiyatifi ve desteği ile planlanmış, bu durum çok somut kanıtlarla ortaya konmuştu. Bu seferki olayların bir ABD projesi olup olmadığı ortaya çıkarak deliller henüz ortada yok. ABD’nin desteği olsa bile bunu çok dolaylı biçimde verdiği söylenebilir. Bir yandan ABD hükümetinin olaylar karşısında sessiz kalması ve yaptığı tek açıklamanın olaylarla bağlantısını inkar etmek olması, diğer yandan CNN gibi yayın kuruluşlarının olayın fazla üzerinde durmadan görece tarafsız bir dil tutturmaları 2002’den farklı bir durumun söz konusu olabileceğini akla getiriyor.

Muhalefet kendi içinde çatışıyor
Son darbe girişimlerinin en büyük zaafı ise muhalefetin iç çatışmalar yaşadığı bir döneme denk gelmesi. Nitekim uzun süredir sağcı güçlerin ittifakından oluşan Demokrasi Birliği Masası’nın (MUD) liderliğini sürdüren Henrique Capriles Nisan 2013 seçimlerinin ardından yaşanan şiddet olaylarından ve çok sayıda Chavistanın ölümünden sorumlu olsa da bu kez farklı bir tavır sergiliyor.

Halk İradesi lideri Lopez ve onunla birlikte hareket edenlerin siyasi intiharlarını gerçekleştirdiğini, bu yapılanan zaten zayıflamış bir hükümete yaşam öpücüğünden başka bir anlam taşımayacağını bildiriyor.

Muhalefet arka arkaya gelen seçim yenilgileri sonucu kendi içinde çatışmaya başladı ve bir liderlik kavgasına tutuştu. Bolivarcı devrimin sonunu getirmek için eşit derecede gözü dönmüş olmalarına rağmen belli bir kanadın derhal ülkede çatışma başlatmak üzerine stratejisini kurarken diğer ekibin daha uzlaşmacı bir görüntü vermeyi tercih ettiği görülüyor. Capriles’in temsil ettiği bu kanat Maduro’nun son dönemdeki toplumsal barış açılımından yararlanmayı düşünüyor, ekonomik sorunlar nedeniyle hükümetin sermayeye zeytin dalı uzatacağını umuyor ya da ülkedeki ekonomik sorunlar, güvenlik problemi ve karşıtlarının yürüttüğü psikolojik savaşın eninde sonunda Maduro’yu koltuğundan edeceğine inanıyor olabilir. Bu kanadın, hükümet faşist grupların saldırılarıyla yıpranmaktayken kendilerini şiddet karşıtı, ekonomik istikrarı sağlayıcı taze bir güç olarak sunmayı deneyecekleri de tahmin edilebilir.

Diğer kanat ise Capriles’i Maduro’nun etkisizleştirici barış çağrılarına alet olmakla suçluyor.

Lopez ve adamlarının eylemlerinin az sayıda kişinin katılımı ile sürüyor olması muhalefetin geniş tabanının desteğini alamadıklarının göstergesi. Lopez eylemleri yumuşama eğilimine girdiğini düşündüğü muhalefeti radikalize edecek bir girişim olarak düşündüyse şimdilik bu konuda başarılı olamamış gibi görünüyor.

Orduda bir desteğinin olmaması ve hükümeti anayasal yollarla devirecek bir toplumsal tabana hitap edememesi Lopez’in girişiminin sonuçsuz kalacağına işaret ediyor.

Yol ayrımı
Öte yandan Venezuela’da çeşitli devrimci güçler Maduro’nun muhalefeti uzlaşma yanlıları ve şiddet yanlısı olarak tasnif etmesinin büyük bir hata olduğunu söylüyor ve muhalefetin basit bir iyi polis kötü polis taktiği izlediğini iddia ediyorlar. Buna göre amaç şiddet olayları ile hükümeti provoke etmek ve verdiği karşılıkları kullanarak toplumda itibarsızlaştırmak. Böylece daha uzun vadede muhalefet yeniden kaybettiği kuvveti ve inandırıcılığı kazanabilir.
İktidar cephesi açısından ise muhalefetin son şiddet eylemleri dahil her türlü girişimini boşa çıkaracak olan daha fazla halkın örgütlü iradesine dayanmak. İktidarın yerelliklerde, komün ve misyonlarda yaratılan birikimi bütünleştirerek ülkenin kurtuluşu için seferber edebilmesi gerekiyor.
Bu birikime dayanarak sosyalizmi ilerletmek yerine ülkenin sermaye güçleri ile uzlaşma yoluna gidilirse Bolivarcı Devrim’in geleceği için büyük bir hata yapılmış olur.