Suriye'ye müdahalenin üç aracı

ABD yönetimi Suriye’ye karşı söylemini sertleştirirken, sahadaki dengelere müdahalesini meşrulaştıracak söylemleri sıklıkla tekrarlıyor.

(soL - Dış Haberler) Cenevre-II görüşmelerinde masaya güçlü taraf olarak oturan Şam yönetiminin, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın istifasını reddetmesinin ardından Washington yönetimi baskıyı artırdı. Sahadaki silahlı gruplara yönelik askeri yardımları artıran Washington, bu müdahalesini meşrulaştıracak yeni söylemleri sıklıkla tekrarlıyor.

I) "El Kaide küresel tehdit": ABD yönetimi Suriye’deki el Kaide varlığının küresel güvenliği tehdit ettiğine yönelik iddiaları sıklıkla tekrarlamaya başladı. Ancak bu tekrarları, Washington’un Esad’la el sıkışması değil, ona karşı savaşan gruplara yönelik desteği artırması takip etti. Son olarak ABD Kongresi Washington’u eylül ayına kadar muhalif grupları silahlandırmak kosununda yetkilendirmişti. Silahlandırmanın gerekçesiyse El Kaide’ye karşı savaşan grupları desteklemek. Ancak şu anda El Kaide’den aforoz edilen Irak ve Şam İslam Devleti’ne karşı savaşan grupların arasında iki tane el Kaide bağlantılı grup bulunuyor: Ahraru’ş Şam ve El Nusra cephesi. Her iki örgüt, ABD’nin “ılımlı” olduğunu iddia ettiği diğer silahlı gruplarla işbirliği içinde çalışıyor. Bu gruplar doğrudan ABD ve bölgedeki müttefikleri tarafından da silahlandırılıyor.

CIA’dan uyarı
Dün de CIA şefi John Brennan El Kaide bağlantılı grupların kontrolden çıkmakta olduğu uyarısında bulundu. Brennan, bu grupların Suriye dışında da saldırılar yapabileceğini iddia etti. Daha önce de ABD Ulusal İstihbarat Direktörü El Nusra Cephesi’nin ABD’ye saldırı planları yaptığını iddia etmişti. ABD’nin El Kaide varlığını gündeme getirmesi

II) İnsani yardımların engellenmesi: Washington yönetiminin ikinci kozu, Suriye ordusunun kuşatması altındaki silahlı grupların bulunduğu yerleşim bölgelerine insani yardımların ulaştırılmadığına yönelik. Özellikle Şam’ın güneyindeki Yermük Mülteci Kampı ve Humus’un Eski Şehir olarak adlandırılan bölgesi sıklıkla günde Halep’in Nubul ve Zehra gibi Şii nüfusa sahip bölgeleri bir yıldan fazladır militanların kuşatması ve sürekli saldırıları altında yaşıyor. Sadece Nubul ve Zehra’da 45 bin kişi yaşıyor. Ancak bu üç kasaba hiçbir zaman ABD’nin gündemine gelmedi. Dahası Humus’ta Suriye yönetimi “ateşkes, kadın ve çocukların tahliyesi” karşılığında yardım geçişine izin vermişti. Ancak Cenevre-II’de karışlarına oturtulan Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) sahadaki hiçbir silahlı grup üzerinde otoriteye sahip olmadığından, Humus görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. Yermük Kampı’nı terketmeyen militanlar geçtiğimiz ay Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin gönderdiği gıda yardımlarını taşıyan kamyonlara ateş açmıştı.

Korkutan strateji
Suriye yönetimi, yoğun nüfusa sahip yerleşim bölgelerinde doğrudan çatışmaya girmek yerine bu bölgeleri kuşatarak militanları pes ettirmeyi tercih ediyor. Bu başarılı strateji Humus’ta ordunun kentin yüzde 80’ini kontrolünü sağladı. Şam’da da Muademiye, Barze, Beyt Şam ve Harasta ve Babila gibi stratejik öneme sahip semtlerde silahlı gruplarla ordu arasında aylar süren kuşatmanın ardından ateşkes sağlandı. Stratejinin sahadaki dengeyi değiştirmesi ise Esad’ın istifasını dayatan ABD’yi rahatsız ediyor.

III) Halep korkusu: ABD’yi asıl rahatsız edense Halep’in, Şam ve Humus’taki gibi yöntemlerle ordu kontrolüne girmesi. Doğu Halep’te Şeyh Neccar Sanayi Bölgesi’ne ulaşan Suriye ordusu, merkezin doğusundaki militanları kıskaca almak üzere olduğundan ABD ve müttefikleri bu kentte sivillere yönelik bombardımanlar yapıldığı iddialarını sıklıkla dile getiriyor. Dün de Dışışleri Bakanı John Kerry Halep’e yönelik bombardımanın “Esad rejiminin gerçek yüzünü gösterdiğini” söyledi. Halep’in 2012 yılının yaz aylarından önceki durumuna dönmesi, Suriye’de yürütülen savaşın bozguna uğramaması anlamına gelebilir.