Hediye Levent yazdı: Rusya ile Nusra arasında

Türkiye’nin Rusya ile Nusra gibi örgütler arasında kalışı Halep’te başlamadı, bu gidişle İdlip’te bitmeyecek ancak büyükelçi Karlov suikasti Rusya ve cihatçı örgütler arasındaki manevra alanını iyice daralttı. Alınacak tavıra göre cihatçıların veya Rusya’nın hedefi haline gelmek dışında çok fazla seçenek de yok.

Hediye Levent

Rusya’nın Ankara büyükelçisi Andrey Karlov’a yönelik suikaste ilişkin haberlere yayın yasağı getirildi.

Soruşturmanın sağlıklı yürütülmesi gerekçesiyle getirilen yayın yasağı soruşturma bittiğinde kalkar mı, sonuçlar kamuoyu ile paylaşılır mı yoksa Türkiye-Rusya arasında kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerden sızan ipuçlarına dayanarak tahmin mi yürütürüz belli değil henüz. Şimdilik suikast, “elbet bir gün öğreniriz” klasörüne havale…

Ancak suikastle birlikte ortaya çıkan ve muhakkak tartışılması gereken başka sorunlar da var. Hükümet, suikastten hemen sonra fail olarak cemaati işaret etti. Eğer gerçekten cemaatçi ise, on binlerce kişinin tutuklanmasına rağmen örgütün devletten temizlenmediği ortaya çıkıyor.

Saldırının cihadist profili de göz önüne alındığında “FETÖ cihadistleşiyor veya cihadistler FETÖ’yü sahipleniyor” şeklinde bir tablo ortaya çıkıyor. Bütün yorumlar esasında aynı kapıya çıkıyor; Türkiye'nin cihatçı sorunu artık çuvala sığmıyor.

2000’lerin ortalarında cemaat okullarını kapatmaya girişmesine bakılırsa Rusya, cemaatin nasıl bir tehlike olduğunu Türkiye’den önce fark etmiş görünüyor. Aynı zamanda Rusya’nın cihadist örgütlerle mücadele konusunda Türkiye’den daha fazla tecrübesi olduğu da açık.

Nitekim Putin, geleneksel yıl sonu basın toplantısında “Karlov suikasti Türkiye-Rusya ilişkilerini bozmayacak” dedi ama Türkiye’nin tezini destekleyecek bir şey de söylemedi. cemaatin ismini zikretmediği gibi “yıkıcı unsurlar, emniyet, istihbarat ve ordu dahil Türk devlet organlarına sızmış olabilir” şeklinde bir ifade kullandı ki bu sözleri Putin’in anlayışlılığına veya hayra yormak için çok erken olabilir.

Türkiye, önümüzdeki günlerde saldırının cihadist profili ile cemaat arasındaki bağa dair ikna edici açıklama yapmak veya bu “yıkıcı unsurlara” bir isim vermek zorunda kalabilir.

Rusya, suikasti cemaatin yaptığını düşünüyor olsa bile örgütü, Türkiye’den farklı yorumluyor olabilir ve bu yorumlar Türkiye’nin Suriye başta olmak üzere dış politikası ve bazı örgütlerle ilişkileri göz önüne alındığında Türkiye açısından can sıkıcı hale gelebilir.

Karlov suikastinin hemen sonrasına dönelim…

Suikastten birkaç saat sonra Türkiye’den suikastin sorumlusu olarak cemaati işaret eden açıklamalar gelmeye başladı. Rusya’dan ise “fail göstermek için soruşturmanın devamını bekleyelim” şeklinde bir açıklama yapıldı.

Suikasti Nusra Cephesi’nin üstlendiğine dair bir bildiri internette dolaşıma girdi. Suriye’yi yakından takip edenlerin temkinli yaklaştığı bu şaibeli bildiri Rusya’nın resmi haber ajansı dahil Rus medyasında yer buldu.

İsim değiştirip El Kaide’ye olan biadını görünüşte kaldırmış olan Nusra Cephesi’nin suikasti organize etse bile üstlenmeyeceğini, üstlenmesi halinde örgütü korumaya çalışan ülkelere rağmen Rusya’nın hepten açık hedefi haline geleceğini, üstelik kendisiyle birlikte hareket eden Ahrar u Şam gibi grupları da yakacağını muhtemelen Ruslar da biliyordu.

Suikasti yapan Mert Altıntaş’ın attığı sloganlar, Halep için suikasti yaptığını söylediği konuşması gibi faktörler de göz önüne alındığında Rusya’nın suikast araştırmasında Nusra Cephesi izi yakaladığını veya aradığını düşünmek yanlış olmaz.

Rusya’nın Suriye’de hedef aldığı, terörist saydığı gruplar arasında Nusra Cephesi de var. Örgüt, Rusya’ya göre terörist, Türkiye’ye göre ise “IŞİD ile savaşıyor” argümanı üzerinden ‘terörist demeye dilin varmadığı’ terörist ile muhalif arasında garip bir kategoride.

Nusra Cephesi’nin Ahrar u Şam ile birlikte Fetih Ordusu’nu nasıl kurdukları, Türkiye sınırındaki İdlip’i nasıl ele geçirdikleri bir tarafa; Türkiye, Halep’teki tahliyeleri içeren anlaşmanın garantörlerinden biri.

Rusya, Suriye ordusu ve birlikte hareket ettiği grupların anlaşmaya uymasını sağladı, Türkiye de Nusra Cephesi ve Ahrar u Şam gibi gibi grupların… Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, 28. Muhtarlar Toplantısı’nda Putin’in kendisini aradığını belirterek “El Nusra’nın Halep’ten çıkarılması için kendilerinin ricası oldu” ifadeleri ile anlaşmanın ön sinyallerini verdi.

Rusya’nın saldırıyı cihadist profil ve cemaati birleştirerek okuması halinde Türkiye açısından sıkıntılı bir ihtimal ortaya çıkabilir. Bir tarafta, Türkiye içinde amansız bir mücadele yürütülen “FETÖ” ve Rus büyükelçisini öldüren “FETÖ’cü” saldırgan var. Diğer tarafta bu saldırganın attığı sloganlara vs bakıldığında feyz aldığı Nusra Cephesi gibi cihatçı örgütler duruyor. Tam ortada cemaatçi saldırganın feyz aldığı örgütler ile anlaşmalara garantör olacak derecede ilişki içinde olan Türkiye…

Son durum itibariyle; Nusra Cephesi yeniden zor günler yaşıyor. El Kaide’ye olan biatını kaldırması yetmemiş gibi görünüyor. Nusra Cephesi’nin isim değiştireceği veya İdlip’i birlikte kontrol ettikleri halde uluslararası kamuoyunda ne hikmetse ılımlı sayılan ortağı Ahrar u Şam birleşebileceği de iddialar arasında.

Ve bütün bunlar Türkiye sınırındaki İdlip’te oluyor. Rusya ve Suriye ordusunun er ya da geç İdlip’e yönelecekleri açık.

Nusra Cephesi haftada bir kez ismini değiştirse de Rusya açısından değişen bir şey olmayacak gibi görünüyor. Rusya, IŞİD ile Nusra Cephesi gibi cihatçı gruplar arasında ayrım yapmıyor. Rusya’ya göre, “hepsi radikal, hepsi tehdit.”

Suriye ordusu ve Rusya İdlip’e yöneldiğinde Türkiye tavrını netleştirmek zorunda kalabilir.

Büyükelçi suikasti cemaat fail gösterilip kısa süreliğine sorun olmaktan çıkarılsa da saldırganın çizdiği Nusra Cephesi’ne veya cihatçılara yakın profil, Türkiye’nin Nusra Cephesi’ne ve genel olarak cihatçı gruplara yaklaşımı ile birlikte Türkiye açısından çıkmaz sokağı iyice daraltıyor.

Türkiye’nin Rusya ile Nusra gibi örgütler arasında kalışı Halep’te başlamadı, bu gidişle İdlip’te bitmeyecek ancak büyükelçi Karlov suikasti Rusya ve cihatçı örgütler arasındaki manevra alanını iyice daralttı. Alınacak tavıra göre cihatçıların veya Rusya’nın hedefi haline gelmek dışında çok fazla seçenek de yok.

Hele de bu gruplardan asker devşirmeye girişilmesi (Türkiye’nin göreceği zarar dışında) Rusya başta olmak üzere bazı ülkelerin uzun vadede “cihadizmle mücadele stratejisini” Türkiye’yi dahil edecek kadar genişletmesine kadar uzanabilir.

Tabi bu noktada ordu içine yerleşen cemaate göz yumulmasının Türkiye’ye ödettiği kanlı fatura hala aklımızdayken Mert Altıntaş’ın feyz aldığı örgütlerden (cihatçı olmaları bir yana) asker devşirmeye girişilmesini açıklamak pek mümkün değil.

Velhasıl, Putin’in son açıklamalarını “gördüğümüz gibi ilişkilerimizi bozmaya yönelik çabalar boşa çıkarıldı” diye okumak işimize gelse de “yıkıcı unsurlar, emniyet, istihbarat ve ordu dahil Türk devlet organlarına sızmış olabilir” ifadelerinin yarın hangi çerçevede Türkiye’nin önüne gelebileceğini bir daha düşünmek gerek.