Kitap okuma, eyleme katılma, katılanlardan uzak dur

AKP'nin Türkiye'yi demokratikleştirdiği söyleminin propaganda edildiği son 3 yılda, muhalifleri sındirmeyi ve kitlelerin hukuka inancını yok etmeyi amaçlayan onlarca dava açıldı.

Türkiye'de açılan davalarda hazırlanan iddianamelerdeki suçlama ve “kanıt”ların saçmalığı, işin aceleye getirilmesinin yanında, toplumda hukuka olan inancı yıkmak ve “bir yolunu bulur hayatınızı kaydırırız” gibi bir tehditle kitlelere ‘ibret vermek’ amacına işaret ediyor.

Bu absürt davaların sonuncusu, fişlenmeye karşı çıkan üniversite öğrencilerine açıldı. 19 Ocak’ta ODTÜ yerleşkesinde gerçekleşen olayda bir kişinin cep telefonuyla gizlice fotoğraflarını çektiğini fark eden öğrenciler, bu kişiye fotoğraflarının neden çekildiğini sormuş yemekhane personeli olduğunu ileri süren şahıs “Fotoğraf çekmedim” demişti. Ancak öğrenciler bu kişiyi alıkoyarak cep telefonunda kendilerine ait fotoğraflar bulunduğunu görmüşler, bu sırada telefona "Öğrenciler gazete standı açtı, gidecek misin?" diye bir mesaj gelmesi de şüpheleri tümüyle doğrulamıştı.

Üzerinde Ankara Ticaret Odası (ATO) kimliği ve Jandarma Komutan yardımcısı Albay İbrahim Ertaş imzalı, Uzman Çavuş Suat Yılmaz adına düzenlenmiş askeri bir belge bulunan şahıs için, askeri istihbaratçı olduğu şüphesi ile üniversite yönetimi huzurunda tutanak tutulmuştu.

Kitap, uçurtma, müzik kaseti suç aleti!
Olaydan dört ay sonra ODTÜ, Hacettepe ve Bilkent öğrencisi olan 16 kişi gözaltına alındı. 16 gençten 5'i tutuklanarak Ankara 1 Nolu F Tipi Cezaevi’ne konuldu. 6 Kasım’da 13’er yıla kadar hapis istemiyle başlayacak olan davanın iddianamesi, basında yer aldı.

İddianamede ‘suç’ sayılan bazı eylemler şöyle: ODTÜ stadyumunda ‘Devrim’ yazmak, 1 Mayıs ve Newroz mitinglerine katılmak, Deniz Gezmiş ile arkadaşlarını anma yürüyüşüne katılarak ‘Devrimci ODTÜ yürüyor’ diye slogan atmak, KESK ve DİSK tarafından düzenlenen ‘İşsizliğe, Yoksulluğa ve Zamlara Karşı Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nde slogan atmak...

Ayrıca, orak-çekiç ve yıldızlı uçurtma uçurmak, Agirê Jiyan grubunun kasetini, Komünist Manifesto’dan Bolşevik Devrimi’ne herhangi bir kitapçıdan alınabilecek olan çeşitli kitapları bulundurmak da öğrencilerin bu ‘suç’ları işlediğinin ‘kanıt’ı olarak sunuldu.

Suç aletleri kitap, dergi
Ekim 2009 - Bursa Başsavcılığı, 46 ESP’liye yasadışı MLKP örgütünün legal alan faaliyetlerini yürüttükleri iddiasıyla 10 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. Suçlamanın gerekçeleri şunlar: Filistin’e destek verip İsrail’in saldırılarını kınamak, SSK İl Müdürlüğü önünde “Sendikasız, sigortasız çalışmayacağız” diye açıklama yapmak, “12 Mart’tan 12 Eylül’e darbeciler yargılansın” ve “Mehmet Ağar tutuklansın” diye açıklama yapmak, ırkçılığa karşı müzikli dinleti düzenlemek.

Kasım 2008 – Adana’da “PKK üyesi olduğu” iddiasıyla tutuklanan 17 yaşındaki okuma yazma bilmeyen bir genç, iki kitap, birer broşür ve dergi gibi yazılı materyalleri bulundurmakla suçlanıyordu.

Kürt açılımı yapılırken, Kürtlere yapılan hak ihlallerini kınamak suç oldu
TRT Şeş ile 2008 sonunda başlayan ve bu yılın ortalarında resmen gündeme koyulan Kürt açılımının, Kürt halkının haklarını savunanlara pek yaramadığı görülüyor. İşte birkaç örnek:

Ekim 2009 – İHD Adana Şube Sekreteri Ethem Açıkalın’ın konuşması için, “terör örgütü propagandası” suçlamasıyla soruşturma açıldı. Soruşturma takipsizlikle sonuçlanınca polis tekrar savcılığa gitti ve Açıkalın’ın konuşmasındaki şu bölümlerden şikayetçi oldu: “OHAL uygulamasını aratacak durum yaşadık. Adana Valisi açıktan Kürtleri hedef gösterdi.”

Adana Valisi İlhan Atış, eylemlere katılan çocukların ailelerinden yeşil kartları almak gibi bir proje üretmiş, daha sonra da “Yoksulum diyorsunuz ama kalaşnikof almaya paranız var. Türkiye’de şu an 2- 2.7 milyon arasında PKK’lı var” diye konuşmuştu. Ancak savcılık, Açıkalın’ın olayı abarttığına karar verdi. “Toplumun geniş kesimlerini birbirine karşı kin ve düşmanlık hisleriyle doldurarak müsnet suçu işlediği...” diyen savcılığı haklı bulan mahkeme, ilk duruşmada üç yıl hapis verdi.

Ağustos 2009 – Kürt açılımının açıkça telaffuz edilmeye başladığı bu dönemde Kürdistan Topluluklar Birliği - Türkiye Meclisi (KCK/TM) örgütüne düzenlenen operasyon kapsamında KESK’in çeşitli illerdeki binaları basıldı. Tutuklanan 28’i öğretmen 31 KESK üyesi, “Anadilde eğitim maddesini Eğitim-Sen tüzüğüne koymaya çabalamak, Newroz’a katılmak, Kürtçe kursu vermek, ‘çay partisi görünümlü toplantı’ yapmak” gibi eylemlerle suçlandı.

Haziran 2009 - Adana 6. 7. ve 8. Ağır Ceza Mahkemeleri’nde görülen davalarda dokuz çocuğa, 24 Şubat 2008’de sınır ötesi operasyonu protesto ettikleri için ‘örgüt adına suç işlemek, örgüt propagandası yapmak ve polise mukavemette bulunmak’ suçlarından toplam 86 yıl 11 ay hapis cezası verildi.

Başlıca suç, iktidar karşıtı eylemlere katılmak
Nisan 2009 - Mersin’de Hrant Dink’in ölüm yıldönümünde yapılan anmada basın açıklamasını okuyan eski ÖDP Merkez İlçe Başkanı Ali Sesal, "yasadışı yürüyüşe dönüşen toplantıya katılmaktan" 15 ay hapis cezasına çarptırıldı. Birçok kentte aynı gün anma yürüyüşlerine izin verilirken, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı, “Kalabalık, trafiğe ve yayaların geliş gidişine engel olacak şekilde yürüyüşe geçerek basın bildirisini izinsiz gösteriye dönüştürmüştür” dedi.

Aralık 2006 – Hayata Dönüş Operasyonu’nun 6. yılında İstanbul Sarıgazi'de düzenlenen basın açıklamasında gözaltına alınan 25 kişiden 11’i, yasadışı silahlı terör örgütü üyesi olmak suçlamasıyla mahkemeye sevk edildi. Bu kişilerden Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi Kader Şahin, yasal bir parti olan TKP’ye üye olduğu belgelenmesine ve dava dosyasında aleyhinde hiçbir delil bulunmamasına karşın adı belirtilemeyen bir "yasadışı örgüte üye olmak" suçlamasıyla bir yılı aşkın süre cezaevinde tutuldu. Davadaki yegane delil, internetteki bir forumda yer alan, kimin arasında geçtiği belli olmayan yazışmalardı.

“Deniz Gezmiş ve Che Guevara isimli teröristler”…
Temmuz 2009 - Adana, Mersin ve Hatay’da, yasadışı MKLP’nin legal faaliyetlerini yürüttükleri iddiasıyla 22 şüpheli hakkında açılan davada 53 demokratik eylem, etkinlik ve basın açıklaması ‘örgütsel suç’ sayıldı. Bu suçlar arasından bazıları şöyle: DİSK ve KESK’in organize ettiği yürüyüşlere katılmak, imza standı açıp, ‘Emekçiler Sokağa, Eyleme’ başlıklı bildiriyi dağıtmak, Kahramanmaraş katliamını ve Hrant Dink cinayetini anmak, Gazze saldırısını protesto etmek, “Filistinli kadınlar yalnız değildir” yazılı pankartın ucundan tutmak, Yılmaz Güney’in fotoğrafı bulunan takvimleri satmak, İşten çıkarılan sendikalı işçilerle dayanışmak için Mersin Limanı önünde yapılan basın açıklamasına destek vermek.

Suç delilleri de şöyle: “Che Guevara isimli terörist”in hayatını anlatan film, “Deniz Gezmiş isimli terörist”in anısına hazırlanan görüntüler, Komünist Manifesto ve Sosyalizm Kazanacak adlı kitaplar, Kazım Koyuncu belgeseli, Lenin işlemeli duvar halısı, kuş gribi bildirisi, altı düdük, beş salsa aleti, dört zilli tef, Kürtçe ve Türkçe şarkı CD’leri, oyun havaları, Dondurmam Gaymak, Muro, Recep İvedik ve Issız Adam adlı film CD’leri.

Temmuz 2008 – TKP’nin Muğla İlçe Örgütü ve Muğla Nâzım Hikmet Kültür Merkezi tarafından Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ölüm yıldönümünde düzenlenen anma etkinliği de suç unsuru sayıldı. Muğla Cumhuriyet Savcılığı, kapalı binada yapılan salon etkinliğini Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na göre değerlendirerek bir ilke imza attı. Bu ‘suç’tan 3’er yıl hapiz ceza isteyen savcı, Deniz gezmiş ve yoldaşlarının anılmasını da ‘suçu ve suçluyu övmek’ olarak değerlendirdi ve 2’şer yıl hapis de bunun için istedi.

Nisan 2007 – Yurtsever Cepheli Öğrenciler’in 1-6 Mayıs'ta İstanbul'dan Ankara'ya gerçekleştirecekleri Bağımsızlık Yürüyüşü’nü duyurmak için valiliklere izin başvurusu yaptığı afiş de, "suçu ve suçluyu övme" kapsamında değerlendirildi. Çanakkale Savcılığı, "THKO terör örgütü kurucusu ve üyesi olmaları nedeniyle idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan adlı kişilerle, bu kişilerin eylem ve sözlerini övme anlamında söz ve sloganlar yazılmış olduğu görüldü" şeklinde bir karar verdi.

Aynı günlerde, Tokat Demokrat gazetesi sahibi Cihan Altıntaş'a da "Mahir ve arkadaşları hala gençliğin idolü olarak yaşamaktadır" başlıklı yazısı nedeniyle "Mahir Çayan'ı ve işlediği suçu övdüğü için” dava açıldı.

Haziran 2007 - 1977'de öldürülen ODTÜ Öğrenci Temsilcileri Konseyi yöneticisi Ertuğrul Karakaya'yı Salihli'deki mezarı başında anan görme engelli annesi Ayşe Karakaya ve 19 kişi, Salihli 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nde suçu ve suçluyu övmekten yargılandı. Üstelik duruşma günü, Karakaya’nın ölüm yıldönümüne verildi.

Nisan 2008 - Halkevleri Mersin Şubesi'ne, AKP aleyhindeki etkinlikleri nedeniyle kapatma davası açıldı. Suçlamalar şöyleydi: Başbakan Erdoğan'a yumurta atmak, 'AKP iktidarına karşı meydana çıkıyoruz', 'IMF dostu, halk düşmanı Amerikancı iktidar istemiyoruz' yazılı bildiri ve afişler taşımak, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım adlı oyunu sahnelemek, Deniz Gezmiş’i anmak...

Hukukçular: Zanlı aleyhine kanıt icat eden yargı, inandırıcılığını yitirir
soL için görüşlerini aldığımız hukukçulara göre, kitap ya da uçurtma olmak üzere herhangi bir nesnenin iddianamede delil olarak kullanılabilmesi için ceza kanununda yer alan bir suçla irtibatının kurulması gerekiyor. Örneğin Komünist Manifesto’nun suç delili sayılabilmesi için, komünizmin suç sayılması gerekiyor. Oysa komünizm propagandası yapmak suçu, 18 yıl önce Türk Ceza Kanunu'ndan çıkartılmış durumda. Bu açıdan, haklarında iddianame düzenlenenlerin komünistliği, komünizme ait sembol ve kitapları bulundurmaları suç oluşturamaz, kanıt olamaz.

Eylemlere katılmanın iddianamelerde yer alması ve suçlamaya dayanak yapılması ise birçok açıdan sakıncalı. Politik görüşlerini gizlemeyen, açık politik faaliyet yürüten ve bunu kabul eden kişiler hakkında malumun ilan edilmesi, öncelikle yargılamanın hızını etkilemesi ve tutuklulukta geçecek sürecin uzamasına yol açması bakımından sakıncalı. Ayrıca, bu genel olarak sol ve sosyalizmi suç, politik mücadele yürütenlerin ise suçlu olarak gören bir eğilimi destekliyor. Böyle bir durumda, iddianame hukuki bir metinden ziyade siyasi amaç güden bir metin olarak kabul ediliyor.

"Hukukun ayaklar altına alınması kanıksanmamalıdır"
Bu durum, halkın gözünde, hukukun güçlünün istediği gibi at oynattığı bir alan olduğu şeklinde bir izlenim yaratıyor. "Bu algıya nasıl direnilebilir" diye sorduğumuz hukukçular, "Hukukun, uygulamacıları eliyle ayaklar altına alınması kanıksanmamalıdır. Bunlara karşın hukuku savunmak, hukuku talep etmek yani haklarına sahip çıkmak hem hak hem de görevdir" yanıtını veriyor.