Kim bu katliamcılar?

Türkiye, taraflarca asla resmen kabul edilmeyen ve yaklaşık 50 yıl öncesine dayanan gizli bir NATO anlaşması uyarınca, ABD'nin taktik nükleer bombalarının bulunduğu Avrupa'daki beş ülkeden biri.

Türkiye ile NATO arasında imzalanan gizli anlaşmalar kapsamında olan ve NATO karşıtı güçlerin yıllar önce kamuoyunu haberdar ettiği nükleer bombalar yeniden gündeme geldi. Ülkeyi yönetenlerin sessizliği devam etmekle birlikte, geçtiğimiz günlerde, emekli bir diplomat bu konuda konuştu. 1960'ta girdiği Dışişleri Bakanlığı'nda NATO Dairesi Başkanlığı görevini yürüten ve bir dönem de Savunma Bakanlığı'nda danışmanlık yapan emekli büyükelçi Taner Baytok, Türkiye'deki ABD'ye ait nükleer bombaların, sanıldığı gibi İncirlik Üssü'nde değil, İstanbul'da konuşlandırıldığını açıkladı. Bu önemli açıklama bir ilk olmasına karşın, Genelkurmay ve Hükümet yine sessizliğini bozmadı, NATO ile yapılan anlaşmalar konusunda halkı bilgilendirmeme geleneği yine bozulmadı. ABD'ye ait nükleer bombaların sayısı ve gizlendikleri yerler konusunda çeşitli kaynaklarda farklılıklar gözlense de, ABD, NATO ve diğer ülkelerin peşi sıra Türkiye'de de 50 yıl boyunca ülkeyi yönetenlerin ve ordunun derin bir sessizlik içinde olmasına karşın, nükleer bombaların ülke topraklarındaki varlığını hâlâ koruduğu kesin.

NATO Türkiye'yi koruyor muydu, yoksa gözden mi çıkarmıştı?
NATO stratejileri ve "çalışma prensipleri", sözkonusu nükleer bombaların varlığı konusunda tarafların net bir açıklama yapmasını yasaklasa da, ABD ile SSCB arasında hüküm süren "Soğuk Savaş" dönemine rastlayan 1959 tarihli NATO zirvesi kararı sonrasında, bu nükleer silahlar Türkiye'de konuşlandırıldı.

Türkiye'de bir Sovyet işgali gerçekleşir veya iktidar bir halk ayaklanması sonucunda NATO karşıtı güçlerin eline geçerse Türkiye'yi "patlatmak" için kullanılacak bu nükleer silahlarla, ABD yanlısı düzen değişmesin diye milyonlarca kişinin ölümüne, sakat kalmasına, kentlerin yok edilmesine yönelik planlar yapılmıştı.

Türkiye'deki NATO yanlısı tüm iktidarların, bu örgütün Türkiye'yi koruduğu iddiası karşısında ise, NATO'nun aslında Türkiye'yi gözden çıkardığı, ülkelerin ve halkların güvenliğini sağlamak değil, herhangi bir tehdit hissettiğinde yok etmek üzere kurulduğu son derece açık idi.

Şimdiyse, ABD'nin o dönemdeki savaş stratejisi gereği "Sovyet tehdidi" veya herhangi bir NATO ve ABD karşıtı iktidar değişimi olasılığına karşı çeşitli ülkelerin topraklarına konuşlandırılmış, "Soğuk Savaş" döneminden çıkılsa da yenilenmesi ve bakımı devam eden bu nükleer silahlar, ABD'nin yeni düşmanlarına karşı tehdit gücünü devam ettirebilmesi için gizli depolarında tutulmaya devam ediliyor.

ABD'nin nükleer bombalarını Türkiye'ye kim yerleştirdi? Suçu kimler devraldı?
ABD'nin nükleer bombalarını Türkiye'ye yerleştirenler, bu konuda ABD'yle işbirliğine girişerek ülkenin kaderini halktan gizlenen anlaşmalarla ABD'ye teslim eden ordu ve hükümetler, bugün sorgulanmayı daha da fazla hak ediyor.

2 Ekim 1967 tarihli Milliyet gazetesinde Abdi İpekçi'nin başyazısı, nükleer bombalar meselesini ele alıyor ve o dönemde, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin niteliğini ortaya seriyordu.

NATO Nükleer Planlama Grubu'nun Ankara'da düzenlenen toplantısından ayrıntılara yer veren İpekçi, toplantıda konuşulanları ülkeyi yönetenlerden değil ancak ABD gazetelerinden öğrenebilmiş olmayı eleştiriyor, Türkiye'nin ABD'den nükleer mayın almak için nasıl da istekli olduğunu gözler önüne seriyordu. İpekçi, ABD'de yayınlanan The New York Times gazetesinde çıkan konuya ilişkin bir haberden aktarımla, Türkiye tarafının toplantıya sunacağı raporda, ABD kontrolündeki nükleer bombaların kullanımında karar süresinin 48 saatin altına indirilmesi isteğini dile getireceğini yazmıştı. Yazının devamında yine The New York Times haberinden şu alıntıya yer verilmişti: "Türkiye'nin sunacağı rapora göre, şimdiki durumda nükleer mayınların kullanılması en az 48 saatlik bir zaman alacaktır. Türkiye bir Rus taaruzunu durdurmak için yeteri kadar kara kuvvetlerine sahip olmadığına göre, Sovyet birlikleri tarafından kısa zamanda istila edilecektir. Bu sebepten Türkiye, Amerikan kuvvetlerinin kontrolü altında dahi, Türk topraklarında bu tip mayınların bulunmasını istemektedir. Washington'da gerek Başkan gerek Kongre Amerika'nın nükleer silahlar üzerindeki kontrolünü gevşetmek arzusunda değildir."

Açıklayan "vatan haini"dir!
1967'de kurulan ve 1971'de sıkıyönetim tarafından kapatılıncaya kadar yayınlanan haftalık sosyalist dergi Ant'ın yayın kurulu, 1967 yılında, NATO'nun Türkiye'ye nükleer mayın yerleştirme planlarını yazdığı için dönemin Genelkurmay Başkanı tarafından "vatana ihanet"le suçlanarak askeri mahkemeye verilmişti.

ABD'nin Türkiye'deki nükleer bombaları
ABD'ye ait taktik nükleer bombaların topraklarımıza yerleştirildiği tarihten bu yana Türkiye'de bunu resmen açıklayan olmadı fakat konu hakkında çeşitli raporlar yayınlayan pek çok prestijli kurum var.

Ulusal güvenlik ve nükleer silahlanma konusunda uzman bilimadamlarından oluşan "Amerikan Bilimadamları Federasyonu" (Federation of American Scientists-FAS) ve "İtalyan Silahsızlanma Bilimadamları Birliği" (Union of Italian Scientists for Disarmament-USPID) başta olmak üzere çeşitli kaynaklarca, 2009 yılı itibariyle Türkiye'deki İncirlik Üssü'nde 90 adet nükleer bomba bulunduğu, bunların 50'sinin ABD, 40'ının ise "ev sahibi" durumundaki Türkiye'nin kontrolünde olduğu belirtiliyor. Türkiye'de daha önce Balıkesir ve Akıncı üslerinde tutulan nükleer silahların ise 1996 yılında ABD tarafından geri çekilerek İncirlik Üssü'ne yerleştirildiği ifade ediliyor.

Son durumda, ABD, Türkiye'deki 90 adet taktik nükleer silah dışında Belçika'nın Kleine Brogel, Hollanda'nın Volkel ve Almanya'nın Büchel hava üslerinde 20'şer ve İtalya'nın Aviano hava üssünde 50 nükleer silah bulunduruyor. Bu durumda Türkiye, ABD'nin Avrupa'daki yaklaşık 200 adet nükleer bombasının yarısına yakınına "ev sahipliği" yapıyor.

Amerikan merkezli Bulletin Of The Atomic Scientist dergisinin, ABD'deki "Bilgi Edinme Yasası"ndan yararlanarak hazırladığı bir rapor da hemen hemen aynı bilgileri sunuyor.

Nükleer bombalar Türkiye'de patlasa...
Günümüzde modern silahlar, genellikle stratejik ve taktik silahlar olarak sınıflandırılıyor. Taktik nükleer silahlara, "küçük nükleer silah" anlamına gelen "mininuces" adı veriliyor. Türkiye'de de bulunan taktik nükleer silahlar, çıkacak herhangi bir savaşta, bir cepheyi ilgilendiren, kısa menzilli silahlar olup, gücü 1 ila 20 kiloton arasında değişen bu silahlar arasında, yüzeyden yüzeye (karadan-karaya) küçük ve kısa menzilli füzelerde başlık halinde atılabilen, nükleer mayın halinde bulunabilenler de oluyor.

Taktik nükleer bombaların maddi hasar gücü daha sınırlı olmakla birlikte yaydıkları radyasyonun büyük bir kıyıma yol açtığı biliniyor.

İncirlik'te ve son yapılan açıklamaya göre ise İstanbul'da bulunan B-61 tipi nükleer bombalar dört ayrı güçte patlatılabiliyor. 0,3 kiloton'luk bir patlama gücü Hiroşima'ya atılan bombanın kırkta biri şiddetinde iken, bu tip bir bombanın patlama gücünün Hiroşima'ya atılanın dört katına kadar çıkarılabildiği söyleniyor. Bir B-61 tipi nükleer bombanın en düşük güçte patlatılması bile yüz binlerce insanın hayatına mal olurken, İstanbul'un nüfusunu yok etme gücüne sahip olduğu söylenebilecek bu bombalardan tüm bölgeye yaydığı radyasyon, patlama sonrası dönemde de ölümleri gündeme getiriyor.

Türkiye'nin Balıkesir, Akıncı ve İncirlik üsleri nükleer başlık atabilecek kapasiteye sahip iken, Konya yakınındaki üs de nükleer bomba kullanım tatbikat alanını oluşturuyor.

Nükleer politikada değişiklik "rica"sı, "NATO'ya sadakatsizlik" mi?
NATO Sözcüsü James Appathurai kısa bir süre önce, NATO'nun nükleer caydırıcılık politikasının değişmediğini vurgulayarak, "buna göre NATO üyelerinin güvenliğinin sağlanması ve caydırıcılık için konvansiyonel silahlar yanında asgari düzeyde nükleer kapasite bulundurulması zorunlu" diyordu. Appathurai, NATO'nun yeni stratejik belgesi hazırlanırken nükleer politikasını gözden geçirebileceğini fakat bugüne dek hiçbir üye ülkeden nükleer politikada bir değişiklik yapılması talebinin gelmediğini ifade etti.

Belçika'da, ülkede bulunan ABD nükleer bombalarının yasaklanmasını öngören ve NATO ve ABD'de rahatsızlığa yol açan bir yasa tasarısının sosyalist bir üye tarafından Senato'ya taşınması sonrasında yaşanan tartışmalar da dikkat çekici idi. Nükleer silah stoklarından vazgeçilmesi "iradesi"nin NATO anlaşmaları ve yükümlülükleri çerçevesinde mümkün olmadığı ve bunun için diğer ülkelerle dayanışma gerektiğini söyleyenlerin karşısına yine NATO stratejisini temel alan aynı tezle çıkıldı: "Avrupa, nükleer silahsız savunulamazdı." Ve bu nedenle de "sunulan yasa tasarısı iyi bir fikir değil"di.

AKP hükümeti ile nükleer tehditlere devam...
Başta ABD olmak üzere ülkelerin nükleer faaliyetleri üzerine çok sayıda araştırma yapan ve kurduğu globalresearch.com adlı internet sitesinde yazan, Kanada Ottawa Üniversitesi'nden Prof. Dr. Michel Chossudovsky, ABD ile Türkiye arasındaki yarım asırlık nükleer "işbirliği"ne İsrail'i de katıyor, Türkiye'deki yönetenlerin geleneksel NATO'culuğuna günümüzden bir örnek veriyordu.

Türkiye'nin olası bir İran saldırısında kritik bir rol oynayacağı tahmininde bulunan Chossudovsky, "örneğin, Ocak 2005'te İsrail, ABD ve Türkiye Akdeniz'de bir askeri tatbikat yaptı. İsrail'in, Türkiye'nin İran-Suriye sınırındaki bölgelerinde askeri tatbikatlar yapmasına izin verildi. Neden? Hiç kimse İran sınırına, süs olsun diye nükleer silahlar yığmaz. NATO üyesi olmamasına karşın, İsrail NATO ile askeri bir anlaşma yaptı. Kasım 2004'te Brüksel'de varılan anlaşmayla, İsrail ilk kez NATO'yla askeri tatbikatlara dahil edilmiş oldu. Böylelikle olası bir saldırıda İsrail de NATO korumasına alınabilecek. 2005'te Erdoğan İsrail'e gitti ve iki ülke arasında ilk kez 'istihbarat telefon hattı' kuruldu. ABD-İsrail-Türkiye işbirliğinde, NATO koruması altında saldırı için Türk üsleri kullanılabilir" sözleriyle, Türkiye'nin ABD'ye ve NATO'ya bağlılığının son dönemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunmuştu.

Ya iktidar el değiştirirse...
Nükleer silahlar, üye ülkelerde yaşanacak NATO karşıtı iktidar değişimlerinde de yeni iktidarın eline geçecek olması nedeniyle, diğer üye ülkelerdeki nükleer silahlar bu kez bu ülkeye yönelen bir "caydırıcı" unsur olarak kullanılmak üzere hazır tutuluyor. Yani Avrupa'daki nükleer silahların konuşlandırıldığı diğer diğer ülkeler bu kez, "eski müttefik"lerinin toprakları ve halklarını tehdit etmek üzere hazırda bulunduruluyor. Bu anlamda, NATO Sözcüsü James Appathurai'nin de vurguladığı gibi, NATO'nun "nükleer caydırıcılık" politikasının değişmediği, değişmeyeceği görülüyor.

Zaten, Belçika'nın Senato Başkanı Armand De Decker'in Senato'ya sunulan yasa tasarısına karşı çıkarken, "Pakistan'da iktidarın ve dolayısıyla nükleer silahların Taliban'ın eline geçmesi halinde, Avrupa'da konuşlandırılan nükleer silahların caydırıcı olacağı" örneğini vermesi, topraklarında ABD'ye ait nükleer bombalar bulunduran ülkelerdeki iktidarların NATO'culuğa kılıf uydurmak konusunda derslerine ne derece çalışmış olduklarına işaret ediyordu.

(Ayşe Özgül - soL)