Göz göre göre ölüme yollananlar

Güllük’teKİ Akfen’e ait su işletmesinde, bundan iki ay önce, 7 işçi metan gazından zehirlenerek yaşamını yitirdi. Ölen işçilerden en genci olan Serkan Miral’ın ağabeyi Ali Miral, faciada yaşanan ihmaller zincirini, teklif edilen kan parasını ve “ölümlerden ölüm beğenilen” Güllük’ü, soL’a anlattı.

Hazal Destina Alarcın - soL
Haziran ayında Akfen’e bağlı taşeron şirkette çalışan ve göz göre göre ölüme gönderilen işçiler, AKP döneminin savaşa dönüşen iş cinayetlerinde yaşamını yitirenler arasındaydı.

Bir “iş kazası”nda ölmediler. Milas’a bağlı Güllük beldesinde, Akfen Çevre ve Su İşletmesi’nde metan gazından zehirlenen işçiler, taammüden cinayete kurban gitti.

17 Haziran günü, hayatını kaybeden Mustafa Öztürk, Yüksel Kum, Özcan Özkan, Fikret Özdemir, Hasan Özgür, Mevlüt Özbakır ve Serkan Miral, 50 liraya alınabilecek gaz maskelerinden yoksundular, uygun kıyafetleri yoktu... Ve hatta tesisin çalışmasının sakıncalı olduğu, Makine Mühendisleri Odası Milas Temsilciği’nin bilirkişi raporunda belirtiliyordu.

AKP döneminin hızla yükselen firmalarından biri olan Akfen’in patronu, tanıdık bir isim: Hamdi Akın. İstanbul Atatürk, Ankara, İzmir, Antalya havalimanlarının işletmesinden enerji ve inşaat alanına, çok sayıda alana el atan Akfen, özelleştirmelerden de en fazla pay alan şirketlerden biri. Hamdi Akın ise AKP’ye verdiği açık destekle biliniyor.

İşçi çocuklarından mektup var
Ölen işçilerin çocukları, bayram öncesinde Akfen firması ortaklarına hitaben bir mektup gönderdi. Mektubu okuyan Fikret Özdemir’in 14 yaşındaki oğlu Günay, “Babalarımızı bu firmanın tedbirsizliği yüzünden kaybettik. Eğer bu firma, metan gazına karşı gerekli önlemleri alsaydı, babalarımız yaşıyor olacaktı ve biz 11 çocuk, babasız ilk bayramımızı geçirmiyor olacaktık. Dünya ve Türkiye kamuoyuna bildiriyoruz ki, iş cinayetlerinin önüne geçmek için gerekli önlemler alınsın. Bu önlemleri almayan firmalar acilen kapatılsın ki, bizler babasız kalmayalım” dedi.

Ölen 7 işçinin en genci, işe gireli henüz 20 gün olan, 27 yaşındaki Serkan Miral’dı. Serkan’ın ağabeyi Ali Miral, yaşanan ihmaller zincirini ve “ölümlerden ölüm beğenilen” Güllük’ü, soL’a anlattı. Miral’ın kardeşini anlatırken bahsettiği Güllük Limanı ise ayrı bir trajediyi gündeme getiriyor. İnternet sitesinde “özelleştirmenin en güzel örneği” olarak sunulan yük limanı, bölgede akciğer kanseri oranını artırmasıyla biliniyor.

Bunun neresi kaza?
Bize ailenizden ve kardeşinizden bahsedebilir misiniz?
Biz Güllük’te yaşayan, kendi halinde bir aileyiz. Babam burada taksicilik yapıyor, ben zabıtada görevliyim. Büyük ağabeyimiz vardı bir de. O da Bodrum’da çalışırken, elektrik kaçağı sonucu iş kazasında öldü. Diyeceksiniz ki, bunun neresi kaza, bu bildiğiniz cinayet. Kardeşim Serkan da ortaokul mezunu, daha 27 yaşında gencecik bir çocuktu. Burada herkes tanır, severdi onu.

Kardeşiniz Akfen’de çalışmaya olaydan kısa süre önce başladı. Orada çalışmayı kendisi mi istemişti?
Serkan, önceleri limanda çalışıyordu. Muğla bölgesinin en büyük limanı Güllük’te bulunuyor. Mermer, kalsit, zımpara taşı ve diğer dökme yüklerin yükleme ve boşaltımı buradan yapılıyor. Burada da insanın hiç kıymeti yok. “Beyaz toz” denilen o mermer tozu yüzünden, bu çevrede akciğer kanserine yakalanan insan sayısı Türkiye ortalamasının üzerindedir. Serkan’ın ciğerlerinde yaralar çıkmaya başlayınca, “istemeyiz parasını” dedik, çıkardık işten. Kardeşim bunun ardından, sigorta yapılacak diye Akfen’de işe girdi. Daha gireli 20 gün olmuştu. İlk maaşını bile alamadan gitti kardeşim.

Olayı nasıl öğrendiniz? Şirket yetkilileri mi aradı sizi?
Şirketin yetkilisi filan yok ki burada. Güllük küçük yer, “giden gelmiyor” diye merak edip birileri gidiyor ve ortaya çıkıyor işte. Halk apar topar koşturdu oraya.

O sırada kaçak devam ediyor değil mi?
Tabii herkes cesetleri görünce girip almak istiyor, eş dost engel oluyor bir şekilde. O sırada orada bir sigara yakılsa herkes havaya uçabilir, tamamen vatandaşın duyarlılığıyla faciadan kıl payı kurtulduk.

Haber gidince Jandarma ve ambulans geldi hemen. Ama ne fayda? Oksijen tüpüyle indiği halde, jandarma eri bayıldı, hemen yukarı çıkarıldı. Zaten sonradan öğrendik, 3 ile 7 saniye arasında zehirlenip ölmüşler. En son AKUT geldi de cesetleri çıkarabildi.

Hukuki süreç başlatmışsınız, herhangi bir gelişme var mı?
Avukatlarımız var. Beş aile kişisel dava açtık ama birlikte tekrar açacağız. 2 bin 500 sayfalık bilirkişi raporu daha yeni ulaştı elimize, şimdi avukatlarımız raporu inceliyor.

Kan parasını kabul etmiyoruz
Dava açtığınızı duyunca sizi yıldırmaya yönelik tekliflerde bulunuldu mu?
Şirket avukatları tarafından İstanbul’da bir ev, çocuklarımızın okul masraflarını karşılama ve nakit para gibi tekliflerde bulunuldu. Kabul etmedim. Diğer aileler de kabul etmiyor. Biz bu davada kararlıyız, göz göre göre 7 canımızı aldılar. Gerekirse İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gideceğiz.

Biz Güllük’te, bu ülkedeki özelleştirilmiş en pahalı suyu tüketiyoruz. Bu paraları bizden alıyorlar, karşılığında hizmet vermedikleri gibi, bir de canlarımızı alıyorlar. Arıtma tesisi yeterli değil, bir yağmur yağsa kanalizasyon taşıyor burada. İşçiye verilen değer ise zaten ortada.

Benim gencecik kardeşim öldü. Sözde oğlumun okul masrafını karşılayıp, beni susturacaklar. Benim küçük oğlum amcasını öyle özlüyor ki, ismini dövme yaptırmak istiyor, benim bu para teklifini kabul etmem mümkün olabilir mi?

Ve bir şey daha var. Bu şirketin arkasında büyük adamlar var diye konuyu kapatmaya uğraşabilirler. Muğla’dan denetleme memurları geldi buraya. Tesis için verdikleri raporu özellikle merak ediyoruz.

Maske ve eldivenleri bile yoktu...
O gün istasyona giren işçilerin hiçbirinde, olası bir tehlikeye karşı bulundurulması zorunlu olan ekipmanın olmadığı görüldü. Hatta daha önceden gaz kaçağı olduğunun bilindiği ama buna rağmen herhangi bir önlem alınmadığı da söyleniyor. Bütün bu ihmaller gerçekten yapılmış olabilir mi? Örneğin kardeşiniz 20 gündür orada çalışıyordu, işe girerken eğitim verildi mi kendisine?

Bizim canlarımız tamamen o şirketin ihmallerinden gitti. Kısa zaman önce oraya yine temizliğe inen işçiler oldu ve bayılıp çıkarılmışlar yukarı. Orada bir sıkıntı olduğu biliniyordu yani. İnsanlar bayılmış, fenalaşmış ve şirketin umurunda değil. Konuyu kapatıp, bir zaman sonra tekrar yolluyorlar işçiyi.

Bu işte çalışanların aslında, sorun çıkması ihtimaline karşı, tüm bedeni koruyan özel kıyafetleri var. Ama şirket bunları temin etmedi. Bırakın kıyafeti, sıradan bir gaz maskeleri ve eldivenleri bile yoktu.

Kardeşime hiçbir eğitim verilmedi. Zaten o gün orada ölenlerin çoğu aslında o işi yapmıyordu. Örneğin Serkan, sokaklardaki su patlağı ve kazım işleriyle ilgileniyordu. Hasan Ağabey ise büro elemanıydı.

Hatta şöyle de bir şey de var: Oraya gidilen saat, aslında mesai saati dışında. Öğle arasındalar o sırada. Kimisinin evinde yemek hazır, ekmek alıp gelecek diye bekliyorlar. Sonra bir öğreniyorlar ki babaları zehirlenerek ölmüş. Korkunç bir durum. Çoluk çocuk perişan olduk aileler olarak, dokuz aylık bebeği olan var.

‘Buralarda sendikaya girmek yasak’
AKP iktidarının işçilerin çalışma koşullarına, ücretlerine, sendikalaşma haklarına ilişkin yaptıkları ortada. Şimdi yeni bir saldırı paketi de 
gündemde. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Buralarda sendikaya girmek yasak. “Öyle şeylere bulaşırsanız dışarıdan işçi getiririz” diyorlar. Burada zaten işsizlik çok yüksek, öyle büyük şehirler gibi alternatif de yok. Özellikle gençler, ne iş bulsalar, girip çalışmak zorunda kalıyor. Sendikaya girseler arkaları güçlenecek, kalabalık olacaklar diye izin verilmiyor burada sendikaya.