Yoksulluk pornosu

İngiltere’deki şirketin haberini ilk gördüğümde, Zaytung benzeri bir sitenin haberi olup olmadığını anlamak için epey uğraştım.

“Political Tours”, Türkçesiyle “Politik Turlar” isimli İngiltere merkezli şirket, dünyanın çeşitli yerlerine, tuhaf turlar düzenliyor.

Örneğin, “Londra ve Mali Kriz: Borç ve Kent” isimli tur... Şirkete kişi başı 670 dolar veriyorsunuz, size mali krizin sonuçlarını “gösteriyorlar”. Gösteriyorlar derken, kelimenin birinci anlamında, parmakla gösteriyorlar. Şirketin tur bülteninden aktarıyorum: “Doğu Londra, Mile End’den başlıyoruz, Kente yakınlığına rağmen İngiltere’nin en yoksul yerlerinden biri burası. Borçtan etkilenen ailelere bakıyoruz.”

“Bakıyoruz”, evet, “look at” diyorlar, gidip yoksullara bakıyorlar. “Ayy, gerçekten yoksullar, şurada döviz bürosunun önünde oturan pantolonu yırtığa baaak... İyi ki 670’er dolar vermişiz, böylece mali krizin etkisini görmüş olduk.”

Ardından, yine bültenden aktarıyorum, “Kredi krizi yüzünden yarım kalmış bir mega inşaat projesine bakacağız”, yine “look at” diyorlar turistler, mali krizi anlamak için, bildiğiniz inşaata bakıyorlar.

Libya turu var örneğin, “Devrimden Sonra” ismi, “NATO ve müttefikleri, tatsız bir lidere karşı halk hareketini destekleyip Arap dünyasını yanında tutmayı becermişti, ama şimdi, devrimden sonra ortaya çıkan iyimserlik havası dağıldı. Libya dünyanın en ağır silahlanmış ülkelerinden biri.”

Misrata’ya gidiyorlar, milislere bakıyorlar, “Aaa ellerinde silahlar var, demek gerçekten çok silahlanmış bu adamlar böyle” diyorlar. Silahlara baktıklarında, silahların nereden geldiğini göreceklerini sanıyorlar. Ya da belki sanmıyorlar, o fikir akıllarına bile gelmiyor, silah orada işte, mesele o. “Tam bir üçüncü dünya ülkesi, değil mi?” NATO ve müttefikleri, tur tanıtım bülteninin havalı giriş cümlesinin birer kelimesi oluyor sadece, silahlarla ilgileri “görülmüyor”, zira o ilgiyi görmek için, kelimenin birinci anlamında değil, başka türlü “bakmak” gerekiyor.

Türkiye turları da var. Pek keyifli. 2011’de başlamış. O zamanlar adı “Erdoğan ve Anadolu Kaplanları”ymış. Şimdi de adı aynı ama, tanıtım bültenine “Giderek otoriterleşen bir ülke görmek ister misiniz” ifadesi eklemek gibi ufak dokunuşlar yapmışlar.

Antep’ten başlıyor, yemekler yeniyor, “yerliler”le sohbet ediliyor. “Ülkemiz giderek otoriterleşiyor, bakın şu karşıdaki meydanda Gezi eylemi yapılmış, polis saldırmıştı, gördünüz mü? Bir baklava daha?”

* * *

Nerden aklıma geldi?

Seçim bitip etrafta “AKP’lileri de anlamak lazım, onları anlamadan olmaz” diyen insanlar türedi ya, oradan...

Türkiye’nin sorunlarını, AKP’lilere baktıklarında anlayacağını düşünmek, tuhaf İngiliz tur şirketinin organize ettiği yoksulluk pornosundan farklı değil.

“Geçen Bağcılar’a gittim, o kadar yoksullar ki, bir görsen... İnternet, düşünce özgürlüğü, hukuk devleti falan umurlarında değil. Onları da anlamak lazım aslında.”

* * *

Peki ne diyebiliriz?

Karl Marx, 1845 yılında, bu sorunsala dair şunu söylüyordu: “Ortamın değiştirilmesine ve eğitime ilişkin materyalist öğreti, ortamın insanlar tarafından değiştirilmediğini ve eğiticinin kendisinin de eğitilmesi gerektiğini unutur. Bu yüzden de, toplumu, biri toplumdan üstün olan iki kısma ayırmak zorunda kalır. Ortamın değiştirilmesi ile insan faaliyetinin ya da kendi kendini değiştirmenin çakışması, yalnız devrimci pratik olarak kavranabilir ve ussal biçimde anlaşılabilir.”

Biz, belki, 2014 yılında kısa kesip şunu söyleyebiliriz: “Bu düzen değişmeli.”

---
NOT: Yazı yayımlandıktan sonra, gün içinde, çevirmen Sertaç Canbolat, benim Marxists.org sitesinden alıntıladığım bu bölümdeki çevirinin hatalı olduğunu belirterek, kendi versiyonunu yolladı. Canbolat'ın çevirisini de soL Portal okurlarıyla paylaşıyorum.

Materyalist öğreti, insanlar koşulların ve eğitimin ürünüdür, yani, dönüşmüş insanlar başka koşulların ve başka bir eğitimin ürünüdür derken koşulları değiştirenin yine insan olduğunu ve eğitimcinin de bizzat eğitilmesi gerektiğini unutur. İşte bu yüzdendir ki, toplumu, biri diğerine üstün iki kısma ayırmak zorunda kalır (Robert Owen’da olduğu gibi)*.
Koşulların değişimi ile insanın faaliyetinin örtüşmesi yalnızca devrimci pratikle tam ve akılcı olarak kavranabilir.
* Robert Owen parantezi Engels tarafından eklenmiştir).