“Ey insanlıktan nasibini almamış vicdansızlar! Unutmayın ki hepimiz pilotuna saldırdığınız o uçaktayız. ‘Vurun ulan vurun ben kolay ölmem’ diyor Ahmed Arif, ‘33 Kurşun’ şiirinde. Hedef Sayın Başbakan vurun haydi vurun kahpeler.”
Bir ara bakan yapılmadığı için pek bozuk atan ama padişahının gölgesinin dışına adım atmaya cüret edemeden ayak altında dolaşmaktan hoşlanan anayasa yazıcısı Burhan Kuzu böyle diyor.
Peki Ahmed Arif ne diyordu?
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fukaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
1943 yılında, Özalp Kaymakamı’nın, İran sınırından getirilip götürülen hayvanlardan kazanılan paraya göz dikmesinin ürünüydü 33 kurşun. Parsadan pay kapmaya çalışan açgözlü “sivil bürokrat”ın başlattığını, Kürt’e boyun eğdirmeye kararlı bir komutan, Mustafa Muğlalı tamamlamıştı. Olayla alakaları olmadığından mahkemenin serbest bıraktığı köylüleri tekrar toplattı, bir de “Sovyetler’e ajanlık yapıyor bunlar” yalanını taktı, “Kaçabilirler, asker gerekirse silah kullansın” talimatı verdi, kaçtı. Asker talimatın ne demek olduğunu anladı, indirdi köylüleri Seyfo Deresi’ne, sıktı kafalarına.
Gül memeler değildi artık köylülerin paramparça ağzındaki. Domdom kurşunuydu.
Şimdi Burhan Kuzu, Ahmed Arif’in dizelerini, gözümüzün içine baka baka Erdoğan’ı savunmak için kullanacak ha!
Oysa bu gözler, bir kere bile faka basmadı.
Uludere’den sonra Erdoğan’ın ağzından çıkan “30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var. O yükseklikten bu Ahmet midir? Mehmet midir? Bilmek mümkün değil. TSK görevini samimi şekilde yapmıştır” lafını unutmadı bu kulaklar.
Biz unutsak, devlet unutmaz. Unutturmaz.
Daha iki gün önce ne diyor Başbakanlık Müşaviri Hamdi Kılıç? “Kör bir husumet uğruna, kendi ülkesine ve milletine düşmanlık etmekten çekinmeyenler safına katılanlar var galiba. Yazık! Aldığı tüm yaralara rağmen bu ülkede devlet geleneği diye bir şey hâlâ var. Bunun ne olduğunu anlamak için biraz tarih okumak yeter. Devlet geleneğimizin kendini korumak için tarih boyunca geliştirdiği reflekslerin bir kısmı epeyce ürpertici, benden hatırlatması.”
Eski gazeteciymiş Hamdi, Erdoğan’la birlikte devlet olmuş. Hatırlatıyor.
Daha gazeteciyken devletleşenler de var. İHA muhabiri Bülent Velioğlu örneğin, o da Hamdi’yle aynı gün ötmüş, “Zaman zaman yaşanan faili meçhuller o ülkeye huzur getirir… Bu kadar konuşan olmaz… Ortalık zevzekle dolu” diyor.
Çıkmadı mı adımız eşkıyaya? Çapulcuya? Hayına?
Bilmiyor muyduk çıkacağını?
Bilmezlikten değildi ama…
Varsın çıksın adımız.
Devlet geleneğiymiş… Reflekslermiş…
Vurun ulan.
Kahpeler.