"Ölümün adı" değil artık...

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Durduk yere, tuvalete çıkma ihtiyacı hissedersiniz. Evet, ishal olmuşsunuz. Ağrısı sızısı yoktur, fakat birden kusmaya başlayınca “Mideyi bozdum galiba” dersiniz.

Ancak hızla durumunuz kötüye gider. İshal o kadar kötüdür ki, günde 10-20 litre kadar boşaltabilirsiniz. Öyle çok su kaybedersiniz ki, vücutta kısa zamanda belirtiler görülmeye başlanır. Gözleriniz ve yanaklarınız içine çöker, diliniz damağınız kurumuştur. Elleriniz buruşur, kasılmalar başlar. Konuşmak üzere ağzınızı açtığınızda, sesinizin kısıldığını fark edersiniz. Nabız zayıflığını, kaslarda şiddetli kramplar takip eder.

Evet, ölüyorsunuz.

Ölümün adı, kolera.

Ancak insanlık, bu ölümü yendi. Bundan iki asır önce bir şehirde görüldüğünde halkın panik halinde şehri terk ettiği, hızla kitle halinde ölümlerin yaşanmasına sebep olan kolerayı yendi insanlık. Tuhaf ama, iki asır sonra bilimsel ilerleme yönü dahi düşünsel-felsefi bir saldırıya uğrayan aydınlanma sayesinde...

Şimdilerde “kolera” denince, aklımıza ilk García Marquéz’in “Kolera Günlerinde Aşk”ının gelmesi, bu ilerlemenin sonucudur.

Haiti’de de böyleydi. Kolundan çevirip “kolera” deseniz bir Haitili’ye, geçtiğimiz asrın büyük Kolombiyalı yazarı gelirdi aklına.

Hastalık gelecek değil ya? Neredeyse 50 senedir kolera salgını görülmemiş ki Haiti’de. Yaşlılar hatırlar ancak, gençlerin aklına ise Florentino’nun Fermina’ya 51 yıl 9 ay 4 gün tutkuyla sürdürdüğü aşkı gelir, avurtları çökmüş hasta görüntüleri gelecek değil ya...

Geldi.

Yarım asır sonra, kolera Haiti’ye tekrar geldi.

Önce bir doğal afet geldi Haiti’ye. Tam bir sene önce, Haitililer’in ayaklarının altında toprak öyle bir sallandı ki, 316 bini öldü, 300 bini yaralandı, 1 milyonu evsiz kaldı.

Aslında, trajedi yeni başlıyordu.

ABD, yardım adı altında ülkeyi işgal etti. On binlerce ABD askeri Haitililer’e yardım etmekten ziyade ülkeyi kontrol etmeye çalışırken, havalimanlarını denetleyen Amerikalılar diğer ülkelerden gelen yardım uçaklarını dahi geri çeviriyorlardı.

Bazılarının “Yok öyle bir şey” dedikleri emperyalizm, halkı sokakta yaşayan, Latin Amerika’nın bu en yoksul ülkesini ele geçirmeye uğraşıyordu.

Bir de Tomas Kasırgası ülkeyi vurduğunda “Tanrı da bize karşı” diyen Haitililer, ne zaman toplanıp seslerini çıkarmaya kalksalar kendilerine biber gazıyla, plastik mermilerle karşılaşan Birleşmiş Milletler askerleriyle boğuşuyorlardı.

İstemiyorlardı Birleşmiş Milletler askerlerini ülkelerinde. Tıpkı yankileri istemedikleri gibi.

Kovabilselerdi keşke. Keşke, vakitlice gönderebilselerdi bu uluslararası işgal ordusunu...

Emperyalizmin bu yoksul ülkeyi işgal için, bir başka yoksul ülkeden, Nepal’den getirdiği askerler, 50 senedir görülmeyen hastalığı da getirdiler adaya.

Bir sene geçti, 181 bin 829 Haitili yakalandı koleraya, 3 bin 759’u yaşamını yitirdi.

Bir zamanlar “ölümün adı” olan kolera, şimdilerde yoksulluğun, eşitsizliğin adı. Önlemesi öyle kolay ki çünkü... Sağlıklı su ve beslenme sağlamak yeterli, koleranın önüne geçmek için.

Bir kere hastalığa yakalanılınca tedavisi de çok kolay üstelik. İçme suyuna bolca şeker, biraz da tuz karıştırıp çok miktarda içiriyorsunuz hastaya. Sonra da hijyenik koşullarda sağlığına kavuşana kadar bakıyorsunuz. Bu kadar.

Buna dahi sahip olmayan binlerce Haitili öldü, ölüyor.

Bir sene oldu deprem olalı.

Kolera, 50 senedir görülmüyordu.

Depreme mi küfrediyor sanıyorsunuz bir sene sonra Haitililer hâlâ?

“Seçim yapılacak” deyip, ülkenin en büyük partisi dahil 15 partinin seçimlere girmesini engellerken ABD, Haitililer niye depreme bela okusunlar?

Nasıl bağlanır 21’inci yüzyılda bir kolera hikâyesi? Bir tarihi romanın değil, güncel bir makalenin konusu edilirse kolera, ne denir yazının sonunda?

“İnsanlık bunu hak etmiyor” mu denir? Beyazlara karşı devrim yapıp, beyazlar tarafından iki asırlık yoksulluğa mahkûm edilen Haiti’nin dramından mı dem vurulur? Yardım çağrısı mı yapılır? Haftalardır çalıştıkları 60 noktada tüm kolera ölümlerinin önüne geçmiş olan Kübalı doktorların çabası mı örnek gösterilir? Haitililer'i yokluğa mâhkum eden kapitalizme mi küfredilir?

Hiçbiri bağlayamaz hikâyeyi. 2011'de Haiti’de insanlar koleradan ölürken, trajediyi yürekten hissederken, yersiz, yetersiz kalır her bağlayış.

Bu çaresizlik içinde, bulamazsa uygun düşecek kelimeleri, fotoğrafa sığınır anlatıcı. Fotoğraftaki çocuğa sığınır.