Latin Amerika’da “asker vesayeti” nasıl bitti?

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Siyaseti okurken yapılacak eksen tarifiniz eğer bugünün Türkiyesinde askerlere karşı siviller ise, Türkiye (ve dünya) gerçekliğini anlayamazsınız defalarca dile getirildi bu düşünce soL sayfalarında. Ben de açıkçası köşede düne kadar bu konuya gireceğimi düşünmüyordum.

Ancak Fehmi Koru’nun dünkü yazısında işin içine Latin Amerika’yı da katarak “asker siyaseti terk ettiği için bugün buralarda demokratik rejimler işbaşında” deyince, hem bu tarihi çarpıtma girişimine yanıt vermek, hem de Koru’nun yazısındaki atıfların yarattığı “sınır ihlali” gerekçesiyle soL köşe yazarları arasındaki işbölümümüzde aslında pek de bana düşmeyen bir konuya girmek farz oldu.

Koru şöyle diyor: “Türkiye'de son 60 yıldır etkisini sürdüren siyasi düzen hâlâ Soğuk Savaş mantığı üzerine oturuyor. Demokrasi üzerinde asker vesayeti, askerin üzerinde de 'Özel Harp' gölgesi 1950'lerde oluşmuş dengelerin ürünüdür. İkinci Dünya Savaşı sonrası ikiye bölünen dünyada, iki blok da, egemenlik sınırlarını genişletme mücadelesi verdi. Mücadelenin en önemli yönü, her blokun kendi sınırlarını korumasına dönüktü.

“'Hür Dünya' uzak coğrafyasında bunu siyasi sistemi asker vesayeti altına sokarak, askeri de 'Özel Harp' yapılanmasıyla zorlayarak sağladı. 1960 sonrasında Hür Dünya'nın periferisini teşkil eden Latin Amerika'da ve Avrupa'nın pek çok ülkesinde denge bu sayede oluşabildi. Demokrasinin izin verdiği ölçüde varlığını sürdüren sol partilere Hür Dünya'da göz açtırılmaması, solun başarılı olabileceği görüldüğünde o ülkelerde 'Özel Harp' unsurlarının devreye sokulup ortalığın karıştırılması Soğuk Savaş yıllarında sonuç almaya yaradı.

“Soğuk Savaş'ın resmen sona erdiği 1990 dönemecinde, Latin Amerika ve Avrupa'da 'Gladio' türü yapıların tasfiyesi ve askerin siyaset alanını terk etmesi hızlı bir biçimde gerçekleşti. 1960-1990 arası sıkça darbeler yaşanan Latin Amerika'da bugün demokratik rejimler işbaşında. Avrupa'da aynı dönemde solu iktidarın uzağında tutmak için darbe yapılması gerekmedi: İtalya'da birkaç kez darbeye niyetlendiği biliniyor Özel Harp unsurlarının İngiltere'de ise İşçi Partili Başbakan Harold Wilson'a karşı girişilen psikolojik savaş başarılı olunca darbeden vazgeçildi.”

Şuradan başlayalım: Latin Amerika tarihi açısından, kıtanın siyasi durumu göz önüne alındığında 1990’da “hızlı bir kopuş” mu yaşanmıştır, yoksa kıtadaki ülkelerde siyasetteki temel belirleyenler ve pozisyonları açısından bir süreklilik mi vardır? Soğuk Savaş yıllarında emperyalizmin kıtada uyguadığı taktiklerin hemen hepsini, 90’lardan sonra da uyguladığını, hem de genelde gerçek bir demokrasiye doğru adım atan ülkelerde uyguladığını görmek zor değil. Suikastler hemen her ülkede sürüyor, ölüm timleri Kolombiya’da kol geziyor, Bolivya’da faşist hareket ve Yugoslavya savaşı artığı paralı çeteler ülkeyi bölmeye çabalıyor, Venezuela ve Honduras’ta seçilmiş hükümetlere karşı ordulara darbe yaptırdılar, Haiti’de seçilmiş başkanı bizzat ABD ülkeden kovdu… Biliyoruz ki liste çok uzatılabilir.

Latin Amerika, sivil toplumcu liberallerin en fazla uzak durması gereken coğrafya: kıta tarihi, bir emperyalist müdahaleler ve bağımsızlık mücadelesi tarihidir. Mücadelede emperyalizm “asker vesayetini” değil, devletin tüm kurumlarından “sivil toplum örgütlerine”, paramiliter çetelerden medyaya her yolu kullanageldi. Latinler’e sorarsanız, kıtada bir “askeri vesayet” değil, olsa olsa bir “Kuzey Amerika vesayeti” vardır.

Bugün Latin Amerika’da demokrasiden bahsetmek, soldan bahsetmek demektir. Solcu hükümetler iktidara geldiği ölçüde demokratikleşiyor Latin Amerika ülkeleri.

Bir başka gerçek şudur: Kıtada Soğuk Savaşı yıllarında emperyalizmin yarattığı baskı rejimlerinin sonlanmasında en büyük etken, sol hareketlerin mücadelesidir. “Demokrasinin izin verdiği ölçüde başarılı” falan olmadı kıtada sol, bir yandan demokrasiden söz edilemeyecek askeri diktatörlük ortamlarında mücadelesini sürdürürken, öte yandan bahsedilen “demokrasinin sınırını” bizzat kendisi genişletti. Yoksa Küba’yı nereye koyacaksınız? Dünya tarihinde en kısa zamanda en fazla seçim kazanan lider olan Chavez “askeri vesayet geleneğinin” temsilcisi midir?

Öyle 1990 dönemecinde Latin Amerika’da “Gladio türü yapıların tasfiyesi ve askerin siyaset alanını terk etmesi hızlı bir biçimde” gerçekleşmedi. Hoş, yaşanan değişim zaten bu terimlerle tarif edilemez ama, eğer kıtada 60’lara, 70’lere, 80’lere kıyasla demokrasiye biraz daha yaklaşıldıysa, bunda en büyük pay solun mücadelesindedir.

Kısacası, demem o ki, Latin Amerika’da “asker vesayetinin sona ermesi” demokratik rejimlere yol açmadı aksine, solun sürekli mücadelesi sayesinde birtakım kazanımlar elde edildi.

Bu kazanımlara, Soğuk Savaş yıllarındaki tüm taktikleri de kullanarak yapılan saldırılar ise sürüyor. Mesele, cepheyi doğru tarif edip, saldırıların arkasındaki güce saldırmak.

Bu yüzden kıtada emperyalizme karşı mücadele, geçmişteki gibi bugün de en önemli mesele.

[email protected]