“Küba’da Ne Oldu Anlatsana…”

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA yazıları

Bu hafta Küba Devlet Konseyi'nin, Küba'nın en üst düzey yönetim organlarındaki görev değişikliklerini açıklaması, bana gelen sorularda da tahmin edilebileceği gibi hem bir patlamaya, hem de bir tek tipleşmeye yol açtı: Ne oldu? Kimdir Bunlar? Ne değişecek?

İtiraf etmeliyim ki, bir yandan ne olup bittiğini anlamaya çalışırken, öte yandan da korkmaya başlamıştım: Küba hakkında - bir miktar da içeriden - yazılar yazmaya çalışan birisi olarak, Küba devletinin bakanlıkları seviyesinde böylesi değişiklikler olduğunda sizden de değişikliklerin ne anlama geldiğini açıklamanız bekleniyor. Öyle ya, herkes gözbebeğimiz Küba'da ne olup bittiğini çok merak ediyor, bir şekilde yazdığınız birkaç yazıya denk gelmiş kişiler de size de soruyor: Ne oldu?

Fakat sorun şu ki, benim bu değişiklikler hakkında pek bir bilgim yok. Küba'da öğrencilik yapmış, bir süreliğine yaşamış olmak, Küba devletinin üst kademesindeki kişiliklerin geçmişlerine, özelliklerine hakim olmanızı hiç mi hiç sağlamıyor. Bu da Kübalı komünistlerin konspiratif devlet anlayışından falan değil, Küba'da medyanın buralardan pek farklı olmasından kaynaklanıyor. Küba'da bir günlük gazeteyi açtığınızda ne bakanların özel hayatlarını görürsünüz, ne de milletvekillerinin anlamsız atışmalarını okursunuz. "Bizim" medyaya alışmış birçok yabancının, Küba gazetelerinden nasıl sıkıldığını iyi bilirim.

Neyseki imdadıma Kemal Okuyan yetişti de, benden önce kalemi eline alıp bazı soru işaretlerine yanıt verdi. Ben ne görevleri değiştirilen kadroları tanırım, ne de Küba Komünist Partisi'nin bu gibi sürprizlerini yorumlayabilecek kadar uzun süredir tecrübem var. Fakat ben de kendime yazımı kurgulayabileceğim bir mesele bulmayı başardım: Hadi ben çok anlamıyorum ne olup bittiğini, peki bakalım Amerikalılar anlıyor mu?

Öncelikle, ABD'de Küba denilince ilk akla gelen uzman olan, on yıllarca CIA'nın Küba masasında analist olarak çalışmış olan Brian Latell'a değinelim. Bir nevi ömrünü Küba Devrimi'ne karşı savaşmaya adamış bu kişi, "Fidel'den Sonra" isimli bir kitap yazmış, kitabını Fidel'den sonra ne olacağını anlatmaktan çok, Fidel ve Raúl kardeşlerin içten içe birbirlerinden ne kadar nefret ettiklerini anlatmaya vakfetmişti. Kanıt olarak da sonradan devrime ihanet edip Miami'ye sığınan Kübalı karşıdevrimcilerin, Castro kardeşlerin bilmemkaç yılında bir otel odasında küfürleştikleri gibi örnekler vermişti.

Dedik ya, adam savaşıyor. Bir strateji kurguluyor. Ve ABD'de çok ciddiye alınıyor. Latell, olaydan birkaç gün önce dedi ki: "Raúl Castro liderlik yorgunluğu sergiliyor olabilir"...

Kemal de değinmiş, Raúl hâlâ devrimci müdahaleler yapıyor, Küba hâlâ bir adım önde. Biz ABD'deki kafa karışıklığına devam edelim. Görev değişiklikleri haberi gelir gelmez anaakım Amerikan medyasının tümünde şu yorum yapıldı: Raúl, Fidel'e yakın adamları görevden alıyor, yerlerine kendi adamlarını yerleştirerek konumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor. 1999-2001 arasında ABD'nin Küba'daki bir numaralı diplomatı olan Vicki Huddleston, "Bu Raúl'ün konsolidasyonu gibi gözüküyor, peki öyleyse, Fidel'e ne kaldı?" diye soruyor. Bu iddialı tez de, ne yazık ki, birkaç saat içinde Fidel'in görüşlerini yazmasıyla tuzla buz oldu: Fidel değişikliklerin kendisine danışıldığını, üstelik çok yerinde olduklarını yazıyordu. Fakat batı medyasında başka bir körlük var: Öyle ya, Fidel gibi on yıllarca mutlak iktidar olmuş bir diktatör, hastalansa da yerini kolay kolay bırakmaz kardeşiyle aralarında iktidar kavgası sürüyor olmalı...

Carter döneminde Küba'daki ABD misyonunun başında, şimdilerde ise Vaşington'daki Uluslararası Politika Merkezi'nin Küba programının direktörü olan Wayne Smith daha samimiymiş, "Bunların yarısını tanımıyorum. Raúl beni kesinlikle şaşırttı. Kesinlikle ilgiyle izliyorum ve bekliyorum" demiş.

Almanya'da da durum pek farklı değil: Hamburg Küresel ve Bölgesel Çalışmalar Enstitüsü'nün Latin Amerika uzmanı Bert Hoffmann, değişimlerin, Castro'nun Küba ekonomisiyle ilgili planlarına dair "belirsizlik sinyalleri" gönderdiğini söylemiş. Miami Üniversitesi Yarımküre Politikaları Merkezi direktörü Susan Kaufman Purcell de "Raúl gibi bu yeni kişiler de ideologdan ziyade pragmatist gibi gözüküyorlar. Eğer Raúl ekonomiyi düzeltebilirse, ABD'yle ilişkileri düzeltmesine pek gerek kalmaz" buyurmuş.

Fidel Castro hakkında kitap da yazmış bir isim olan Daniel Erikson'un tezi ise, Fidel Castro'nun değişiklikleri öğrenince geriye dönük olarak meşrulaştırmak üzere yazısını yazdığı şeklinde. Külyutmaz Erikson'u kandırmak kolay değil...

Vaşington'daki Amerikalar'da Demokrasi Merkezi'nin başında bulunan Sarah Stephens, Dışişleri Bakanlığı'na Felipe Pérez'in yerine Bruno Rodriguez'in getirilmesini yorumluyor: "Rodriguez'in akıcı İngilizce bildiği, ABD'de yaşamış eski bir BM diplomatı olduğu ve Fidel'in kendi seçtiği bakanın yerine geçtiğini düşünürseniz, bunun Küba-ABD ilişkilerinde ne anlama geldiğini görebilirsiniz." Eh, İngilizce biliyor ve New York'ta alışveriş yapabiliyor ya, daha iyi anlaşırlar herhalde ...

Reuters de şu tespitte bulunuyor: Felipe Pérez, son zamanlarda ABD'yle ilişkiler konusunda fazla iyimser açıklamalar yapmıştı, görevden alındı. Reuters haklı, muhtemelen bir diğer iyimser açıklamalar yapan ve elinde halen Komünist Parti Genel Sekreterliği görevini tutan isim Fidel Castro'yu da hastalığı nedeniyle pas geçmişlerdir...

Ancak Reuters'in bu tespiti, yalnızca batı medyasının değil, batı düşüncesinin benmerkezci düşünce geleneğini de ifşa ediyor: Küba'da değişiklik mi oldu, Küba'nın verimlilik arayışıymış, kolektif önderlik ısrarıymış, bunlar önemli değil. Batıya fazla yanaşmışlardır, ondan faturaları kesilmiştir.

İki şeyden eminim: Birincisi, bu değişikliklerin özü, Raúl'ün geçen sene 24 Şubat'ta başkanlık görevini almasından sonra yaptığı konuşmada aslında açıklanıyor. Tarihsel olarak Küba Devrimi'nin en önemli metinlerinen biri olan o konuşmada, bugünkü değişimin nedenlerini anlamamızı sağlayacak tüm ihtiyaçları aktarıyor bize Raúl.

İkincisi de şu: Hadi ben tanımıyorum yeni gelen isimleri, ama ABD'li uzmanların hali belli ki daha içler acısı...

---
ABD'lilerin Küba cahilliğinden bahsettik de, bu hafta bizimkilere de değinmek farz oldu. AKP'nin Eskişehir Tepebaşı Belediye Başkan adayı Murat Canözer, DSP adayı Ahmet Ataç'ın Çamlıca mahallesi sokaklarında gezinmek yerine Küba sokaklarını tercih ettiğini söylemiş. Canözer, sonra da Ataç hakkında şunları eklemiş: "Küba'yı kardeş şehir ilan etti. DSP'nin adayı Ahmet Ataç tozla, çöple, çamurla değil, pişmiş toprak sempozyumuyla günü gün etti. Ataç, (Tepebaşı çamuru özleyecek) demiş. Biz çamuru özlemeyiz ama Ataç, Küba'yı özlemiş."*

DSP adayını tanımam etmem, ama görünüşe göre Küba sevgisi gerçekten büyükmüş. Ee, sen Tepebaşı'na herhangi bir şehri değil, bütün Küba'yı kardeş şehir ilan et, kolay mı? Küba'nın şehirlerini rotasyon sistemiyle değiştirerek kardeş şehir ilan etmiyorsa Ataç, işi zor gözüküyor.

AKP adayı Murat Canözer'i de, Küba hakkındaki yoğun ilgisi ve engin bilgisinin ele verdiği potansiyelini göz önünde bulundurarak, ABD'de bir Küba Çalışmaları merkezinde konunun "uzmanlarından" eğitim almaya davet ediyorum.

Sorularınızı bekliyorum...

[email protected]

* http://www.sakaryagazetesi.com.tr/haber.asp?id=81701&ampkategori=1