“Küba’da ekmek karneyle alınıyor” meselesi

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR – KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Küba hakkında bazı eleştiriler var, artık o kadar klişe oldular ki, sizi kızdırmaktan öte sinirden gülümsetiyorlar. Bazıları ise daha fazla bilgiye dayanan ve daha tartışılabilir eleştiriler. Adada halen karne uygulamasının sürmesi ve halkın yaşamının buna bağlı olduğu eleştirisi, ya da gündelik hayatta karşılaşacağınız biçimiyle “Sosyalizm diye övdüğünüz adada insanlar ekmeklerini karneyle alıyorlar” eleştirisi, bu ikincilere bir örnek olarak ele alınabilir.

Küba’da herkes bir karneye sahip. Bu karneyle her ay bazı besinleri bedavaya ya da çok cüzi fiyatlara alabiliyorsunuz. Her mahallede bu besinlerin dağıtıldığı yerler var, genelde sokak aralarındaki bu yerleri ay başlarında sıra olunca fark edebilirsiniz.

Neleri içeriyor bu karne?

300 gram fasulye, 3150 gram pirinç, 500 gram makarna, 250 gram bitkisel yağ, 1350 gram beyaz şeker, 900 gram esmer şeker, 450 gram tavuk, 310 gram balık, 225 gram kıyma, 10 adet yumurta, 30 adet 80 gramlık ekmek, 174 gram tuz, 120 gram kahve.

Görüleceği üzere, karneyle verilenler, bir kişinin bir aylık besin ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde değil. Araştırmalar, karneyle verilen yiyeceklerin bir kişinin günlük kilo-kalori ihtiyacının yüzde 32’sini karşılıyor. Yani bu yiyecekle bir ayda 12 gün yaşanabiliyor. Buradan bir ilk sonuç çıkarmak mümkün: Küba’da pek kimse aç kalmadığına göre, demek Kübalılar’ın temel geçim kaynağı karneyle sağlanan devlet yardımı değil.

Peki bu uygulama nereden çıkmış?

Karne uygulaması, 13 Mart 1962’de başlatılmış. O dönem ezici kırsal nüfusun olduğu, tarıma dayalı, yoksul bir ülkede karne uygulaması eşitlikçi bir önlem olarak gündeme gelmiş. O günden bugüne de varlığını sürdürmüş.

Ancak bugün Küba’da en fazla tartışılan konulardan birisi bu karne uygulaması. Bazıları bunun iyi bir uygulama, ya da bir zorunluluk olduğunu savunurken, bazıları derhal sonlandırılmasını ya da adım adım kaldırılmasını savunuyor.

Aslına bakılırsa, tıpkı ikili para sistemi gibi, Raúl Castro devlet başkanlığına seçildiği 2008 Şubat ayında yaptığı konuşmada, bu uygulamayı kaldırmak istediklerini açıkladı. Ancak hâlâ bu konuda somut bir adım atılmış değil. Yapılan tek değişiklik, patates gibi bazı besinlerin karneden çıkarılıp, pazarda alım-satımının yapılmaya başlanması oldu.

Karne uygulamasının kaldırılması, temelde ekonomiye dair bir sorun. Uygulama, devlete ayda 948 milyon dolara mal oluyor. Bugün sorulması gereken temel soru, sunulan bu desteğin ne kadarının gerçekten bu desteğe ihtiyaç duyan insanlara gidiyor olduğu. Bugün Küba, 1962’deki gibi insanların ezici çoğunluğunun devlet yardımına muhtaç olacak kadar yoksul oldukları bir ülke değil. Kaldı ki, yeni zenginlerle halk arasında bir ekonomik eşitsizlik de söz konusu. Devletin de varlığını ve hacmini bildiği, ve gelişmesine karşı önlem aldığı bu yeni zenginlere de karne verip, halkın parasıyla yiyecek dağıtmak niye? Bunun yerine karneyi ihtiyacı olanlara vermek artık daha akıllıca görünüyor.

Bir diğer sorun, karne uygulamasının insanları çalışmaya teşvik etmemesi. Karneden gelen besinlerin dışında, sağda solda birtakım ek işler, yani genelde karaborsa işler yaparak geçinen insanlar var. Bunun önüne geçmenin yollarından birisi, karne dağıtımını denetim altına almak olabilir. Sadece bu da değil. Karne gibi maddi destekler yerine maaşların artması da insanları çalışmaya daha fazla teşvik eder. Karne uygulamasının tüketiciye seçenek sunmaması da bir başka dezavantaj.

Ancak karne uygulamasının kaldırılabilmesi de ekonomi ve üretimle doğrudan ilintili. Devlet ya maaşları yeterince yükseltmek, ya da karneyle sunduğu besinleri pazara aktardığında yine düşük fiyattan satmak zorunda. Bunlardan ilki, daha makul seçenek gibi görünüyor. Fakat bunu yapabilmek için devletin hem üretimi artırması, hem de nakit sıkıntısını aşması gerekiyor. İşler yine gelip ekonomik büyümeye dayanıyor.

Bir kez daha Küba’nın en temel ekonomik paradoksuyla karşılaşıyoruz. Karne uygulaması, üretimi, verimliliği teşvik etmekten uzak bir uygulama. Ancak kaldırılması için de ekonominin güçlenmesi, yani verimliliğin artması gerekiyor.

Raúl Castro’nun ilan ettiği hedefleri gerçekleştirmesine giden yolda, kasırgalar, gıda krizi ve küresel mali krizin, 2000’lerde yüzde onlara varan bir büyüme hızı yakalayan ülkenin hızını ne kadar kestiğini bir kez daha anlayabiliriz.

[email protected]