Garipoğlu nişanı

Jack Kerouac, “Bir gün doğru sözcükleri bulacağım, ve bunlar çok basit sözcükler olacak” demişti.

Benimse, bu konuyu yazma düşüncesini kafama soktuğumdan bu yana zihnime yalnızca basit sözcükler geliyor. Ne edebi bir anlatımla, ne bir köşe yazısıyla bağdaşmayacak kadar basit çoğunlukla, küfürler...

Sıfatlar, eğretilemeler, metaforlar... Üç gündür kafa patlatıyorum, hangi birini bulsam, yetersiz kalıyor tüm afili ifadeler. Estetize etmek istemiyorum.
Bu yüzden dümdüz yazıyorum.

Konu, Münevver Karabulut’u doğrayıp, kafasını bir gitar kutusuna, vücudun kalan organlarını bir valize doldurup çöp kutusuna atan Cem Garipoğlu’nun amcasının oğlu Fatih Garipoğlu’nun nişanı.

Cinayetin beşinci yıldönümünü kapsayan haftaya denk gelen nişanın, bizzat aile tarafından internetten paylaşılan fotoğrafları, çıplak kadınların tavandan ters sarkıp içki servisi yaptığı, kiralanmış kadınların absürd kostümler giyerek dekor olduğu etkinliğin gazetelerde haber olmasını sağladı.

- Damat Fatih Garipoğlu, işadamı Hayyam Garipoğlu’nun oğlu. Hayyam Garipoğlu, cinayette rolü olduğu gerekçesiyle “suçluyu kayırmak”tan 3 yıla hapse mahkum oldu, yurtdışına kaçtı. Halen “aranıyor”, dönmüş değil.

- Damadın cinayetle ilişkisi de “akraba olma”nın ötesinde. Soruşturmada Fatih Garipoğlu’ndan da DNA istendi. Üstelik, cinayetin işlendiği evdeki kamera sistemini kuran şirketin şefi Fatih Garipoğlu’ydu ve görüntüleri sildiği iddia edildi.

- Nişanın cinayetin yıldönümüne en yakın haftasonuna denk getirilmesi, Hayyam Garipoğlu’nun “hayatlarının sürekli bu cinayetle meşgul olduğu” yönündeki ifadeleri de düşünüldüğünde, tesadüf olamaz. Belli ki damat, babasına “Arkandayız”, aileye ve çevreye de “Oldu bitti, hayatımızı keyifle sürdürüyoruz” mesajı vermek istemiş.

- Nişanında “tavandan çıplak kadın sarkıtmak”tan zevk almak ve “sevgilisi” olan kadını doğrayıp çöpe atmak, sonuçların ölçeklerinin farklı olmasına rağmen, aynı zihniyetin ürünü. İnsana -ve nişandaki “çılgınlıkların” tümünün kadınlar üzerinden yapılmasına bakılırsa- asıl olarak kadına bakış, bu iki örnekte, aynı.

- Üstelik, ikinci örnekte, bunun bir gösteri olarak kamuya sunulması, söz konusu zihniyetin normalleşme ve yayılma dinamikleri açısından daha tehlikeli.

- Bu zihniyeti, ailenin işçi düşmanlığından ayrı düşünmek hata olur. Hayyam Garipoğlu, tıpkı şimdiki tapeye yakalanmış müteahhitler gibi, döneminde siyasi iktidarlarla kirli ilişkileri sayesinde palazlanmış, işyerine sendika gireceğine orayı kapatmayı tercih eden, direnişteki işçilerin üzerine parayla tutulmuş adamlar saldırtan bir işadamıdır. (Ayrıntılar için: soL Portal’ın halen en çok okunan haberlerinden, “Garipoğlu ailesi hakkında sır olmayanlar”, 17 Eylül 2009)

- Münevver Karabulut cinayeti ülke gündemine oturduğu günlerde Celalettin Cerrah’ın “Kızlarına sahip çıksalardı”, Erdoğan’ın “Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya” demesi de aynı zihniyettir.

- Dolayısıyla, birbirinden ayrılamayacak olan insan ve emek düşmanlığıyla birlikte düşünülmesi gereken kadın düşmanlığı, toplumda basitçe “dinciler-laikler” eksenine oturmamakta, dışavurum biçimleri farklılıklar gösterse de, emekten yana olanlarla emek düşmanlarını ayıran çizgiye daha paralel bir eksene yakın düşmektedir.

- Karabulut ailesi 2 milyonluk tazminat davası açtığında, katilin anne ve babası “yoksuluz, malımız yok” demiş, bu arada temyiz davası için peşin 110 bin lira ödemiş, yapılan denetimdeyse milyonlarca liralık şirket hisseleri, arsalar ve ziynet eşyalarına sahip oldukları ortaya çıkmıştı. Damadın babası Hayyam Garipoğlu’ysa, oğlu halen kaçak olduğu dönemde, “Şirketimize karşı, gizli bir el konuyu sürekli gündemde tutuyor” demişti. Bu iki örnekte yoksulun/halkın hiçbir öneminin olamayacağı, her şeyin “büyük güçlerin işi” olduğu fikriyle, aynı yoksulla/halkla dalga geçme hali, yok sayıcı bir küçümseme tavrının yüzleridir. Bu tavır, Erdoğan ve müritlerince aynen paylaşılmaktadır.

- Hayyam Garipoğlu’nun, hakkında hapis kararı çıktıktan sonra sayısız ihbara rağmen yurtdışına kaçışına göz yumulmasını sağlaması, AKP’nin norm haline getirdiği “hukuk güçlüden yanadır” fikrinin yansımasıdır.

- Bu nedenle, Temmuz 2012’de, kaçak olan Hayyam Garipoğlu’nun oğlu vasıtasıyla ‘gavat’ vali Avni Coş’a selam göndermesi de tesadüf değildir.

- AKP zihniyetinden nefret ettiği için Haziran’da sokaklara dökülenler, ayrım çizgisini “din” ekseninde çektikleri sürece, kendilerini hayal kırıklığına hazırlamalılar.