'Çözüm süreci' niye çıkmaza girdi?

Gizliliği kaldırılan ABD belgeleri çoğunlukla şaşırtıcı olmaz. Ortaya çıkan gerçekler, hemen her zaman, döneminde solcular tarafından saptanmış, dile getirilmiştir.

Son örnek de böyle. Gazeteci Eric Lichtblau’nun ABD gizli belgelerini tarayarak yazdığı “Kapı komşumuz Naziler: Amerika nasıl Hitler’in adamlarının sığınağı haline geldi?” kitabında, İkinci Dünya Savaşı’nda tepelenen Naziler’in ABD tarafından kullanılmasının ayrıntıları anlatılıyor. Lichtblau’nun saptadığına göre en az 1000 Nazi, CIA tarafından Soğuk Savaş döneminde ülke içinde komünistlere ve ülke dışında Sovyetler’e karşı kullanılmış. Kimi isimlerin karıştığı katliamlar örtbas edilmiş, açılan davalar savcılara yapılan CIA baskısıyla kapatılmış.

Ancak bir ayrıntı, kimi kavramlarda nasıl bir süreklilik olduğunu bize gösteriyor. Dönemin CIA şefi Allen Dulles, ABD’nin kullandığı eli kanlı faşistleri “ılımlı Naziler” olarak sunuyor, savunuyormuş.

“Ilımlılar”… Tıpkı Suriye’deki gibi.

Ve Suriye’deki “ılımlılar”, ellerinde taşıdıkları kan ve zihinlerinde taşıdıkları vahşilik bakımından, tıpkı Naziler gibi.

Peki, ne durumda ekseriyetle cihatçı olan bu ılımlılar?

Haziran ayı civarında, Suriye ordusu tüm cephelerde hızla yol alıyor, ABD beslemesi cihatçıları bozguna uğratıyordu. Batı basınında “savaşın kaç ay içinde sona ereceği” yönünde, Suriye devletinin zaferine dair kestirimler ortaya atılıyordu.

Araya “IŞİD vakası” girdi. Birkaç ay içinde, ABD’nin istediği yeri bombalayabildiği, savaşa baştan beri karşı Türkiye halkı dahil olmak üzere dünya kamuoyunun müdahaleyi destekler hale geldiği, tamamen gündemden düşmüş görünen uçuşa yasak bölge ve tampon bölge tartışmalarının tekrar masaya konulduğu noktaya geldik.

Araya IŞİD girmese ne olacaktı? Aslında yanıt belli, şu an diğer cephelerde ne oluyorsa, o olacaktı. Şam’ın Doğu Guta bölgesinde, Halep kırsalında, Hama’da Suriye ordusu her gün yeni mevziler kazanıyor. ABD, “ılımlı” dediği kafa kesicilerin Suriye’ye karşı bir askeri zafer kazanma ihtimalinin bittiğini ilan etti. General John Allen, Şark el Evsat gazetesine verdiği mülakatta, “Suriye’de bir askeri çözüm olmayacak. Niyetimiz bir saha gücüyle Şam’ı özgürleştirmek değil… Suriye muhalefetinin siyasi alanda inandırıcı bir güç haline gelmesi ve Esad hükümeti tarafından tanınmasını sağlamak için bunları eğitiyoruz ve silahlandırıyoruz” dedi.

Kobanê’yle birlikte yaşanan tam olarak budur. PYD hem Amerikan yardımını hem “ılımlı muhalefet” denilen cihatçıların yardımını umutla bekliyor, HDP MYK toplantısı sonuç bildirgesinde Barzani’yle varılan Duhok anlaşmasını selamlıyor, ABD beslemesi “ılımlı” muhalefet, inandırıcı bir politik güç haline getirilmeye uğraşılıyor.

Bu noktaya varmamızda, PKK hareketinin siyasi yöneliminin büyük günahı var. AKP’yle İmralı’nın “çözüm süreci” uzlaşmasının sacayaklarından biri, bölgesel politikada alınacak “büyük ödül”dü. Suriye’nin tamamı AKP’nin nüfuz alanı olacaktı, Güney Kürdistan Irak’tan kopacak, Erdoğan saltanatında yeni Osmanlı büyüyecek, içinde kendisine bağımlı bir özerk Kürdistan’ı tanıyacaktı. Bu plan defalarca dile getirildi. Son örneği, geçen hafta Altan Tan’ın, Devlet Bahçeli’ye söyledikleriydi: “Bütün Ortadoğu yeniden şekilleniyor… Bir Türk milliyetçisi olarak Türkiye'yi büyütmek istiyorsanız, güçlü müreffeh bir Türkiye için sizin Ortadoğu projeniz ne? Bunun içerisinde Kürtlerin yeri ne?”

Suriye’deki Kürt hareketi, PYD, geride kalan 3 yılda hep bu noktada olmadı. Savaşın gidişatına göre hesap yapmaya çalıştı, kimi zaman Suriye devletine yanaştı, kimi zaman “ılımlı” kafa kesicilerle işbirliği yaptı. Ama hareketin Türkiye kolundan hep “ÖSO’ya yakınlaşma” baskısı gördü.

Bugün Suriye ordusunun sahada geldiği nokta, bize şunu söylüyor: Kürt hareketi baştan itibaren emperyalist planlara karşı mücadele etseydi cihatçılar daha erken bir vakitte tepelenecek, Şam yönetiminin Rojava’da PYD kontrolünü ilk kabul ettiği ve çatışmaksızın askerlerini çektiği dönemde sinyalini verdiği üzere, savaş sonrası Suriye’de Kürtler ciddi siyasi haklar kazanacaktı.

Olmadı. Buna rağmen, Suriye ordusu sahada kaybetmedi. Bugün “Çözüm Süreci”nin tekrar çıkmaza girmesinin, Bülent Arınç’ın “gerekirse bitiririz” mesajı vermesinin nedeni budur.

“Tüm Ortadoğu yeniden şekillenirken”, “büyüyen Türkiye’de Kürtlerin yeri”ni tanımlayan “Çözüm Süreci”, büyük ödül olan Suriye’nin düşüşü imkansızlaşınca sekteye uğradı. AKP’nin her gün veryansın etmesinin altında, alacağı ödül ortadan kalkmışken, verdiği taahhütleri yine de yerine getirmesinin beklenmesi yatıyor.

Tampon bölge, uçuşa yasak bölge, kısacası Suriye’ye yabancı orduların ayak basması planı, savaşı uzatmak ve Şam yönetimini düşürmek umuduyla sürekli masaya sürülüyor.

Peki bu sıkışma nereye varacak? Öyle görünüyor ki, son 3 yılın her dönemecinde olduğu gibi, Suriye halkının göstereceği direnç, denklemdeki en önemli değişken olacak.