Bir Mücadele Alanı Olarak Kültür

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - KÜBA ve LATİN AMERİKA yazıları

Geçtiğimiz Şubat ayında Madrid'de İşçi Kültür ve Araştırma Derneği, İspanyol Halklarının Komünist Partisi'nin (PCPE) de desteğiyle Antonio Gades için bir anma etkinliği düzenlemişti. Antonio Gades, İspanya'nın en önemli flamenko dansçılarından birisi. Aynı zamanda koreograf. Ve devrimci. 2004 yılında öldüğünde İspanyol Halkları Komünist Partisi Merkez Komitesi üyesi olan Gades, kendi ülkesinin komünist partisi dışında, Küba Komünist Partisi'yle de sıkı bağlara sahipti.

Ölümü üzerine külleri Küba'da, gerillanın mücadele verdiği dağlara savrulan Gades, Fidel'e yazdığı bir notta "Asla kendimi bir sanatçı gibi hissetmedim, zeytin yeşili giysisi içinde basit bir milis gibi hissettim hep, elinde tüfeği, nereye, nasıl ve ne zaman olursa olsun sizin emirlerinize amade bir milis" demişti.

Madrid'daki etkinliğe Küba Kültür Bakanı Abel Prieto da katıldı. PCPE'li dostlarımız da Prieto'yla çok hoş bir röportaj yapıp dergilerine koymayı ihmal etmemişler. Ben de röportajdan en azından bazı bölümleri sizlerle paylaşmak istedim.

---

Biliyorsunuz, Obama bu hafta içinde adaya dönük bazı kısıtlamaları kaldırdı. ABD'de yaşayan Kübalılar artık adaya senede bir defadan fazla gidebilecek, akrabalarına gönderecekleri para da sınırlanmayacak. Kübalı olmayan ABD vatandaşları için ise hiçbir şey değişmedi, ada hâlâ onlar için gidilmemesi, görülmemesi gereken bir yer.

Obama yönetimiyle beraber emperyalizmin dış politika alanında girdiği yeni eğilim, yani eskiden beri süregelen emperyalist politikaları daha iyi ambalajlayıp satma politikası, Küba örneğinde de kendini gösterse de, pek tutmuyor. Zira söz konusu olan, insanlık tarihinin en uzun ve boğucu ablukasının sürdürülmesi. Henüz Obama, ablukayı kaldırmak için somut adımlar atmış değil. Umalım ki kaldırsınlar, en azından bir rahatlama yaratsınlar. ABD'nin politik hesapları ne olsun, ablukadaki her rahatlamadan Küba'nın sonsuz fayda göreceğini unutmamak gerek.

---

Abluka, çok sayıda yerde ele alındı, Küba üzerindeki yıkıcı etkisi birçok bağlamda ele alındı. Ablukanın bir başka, pek görülmeyen ve etkisi ilk bakışta görülemeyecek olan etkisi, iki halkın ürettikleri kültürler arasındaki etkileşimin kısıtlanması. Kastedilen, Amerikan tüketim kültürünün Küba'ya girememesi değil elbette, ki giriyor zaten. Fakat, Prieto'nun da röportajda değindiği gibi, ablukanın olumsuz etkisi, bir defa Küba'ya verdiği büyük ekonomik zarardan dolayı sosyalizmin kültür alanında yapabileceklerinin önüne geçmesinden kaynaklanıyor.

Abluka, Kübalı sanatçıların ve Küba hükümetinin kültür alanında doğrudan para kaybetmesine de yol açıyor. Prieto, sadece telif hakları meselesinden dolayı Kübalı müzisyen ve bestecilerin kaybettikleri parayı hesaplayamadıklarını belirtiyor.

Küba kültürünün ABD halkıyla etkileşim içine girememesi de başlı başına bir sıkıntı. Aslında iki kültür arasında önemli bağlar var. ABD'de yaşayan milyonlarca Kübalı bir yana, iki ülkenin sanatına da damgasını vurmuş olan, Avrupa sanat geleneklerinin Afrika'ya özgü tonlarla çeşitlendirilmesi nedeniyle, ABD'deki özellikle siyah sanatçılarla Küba sanatı arasında hiç kaybolmaması gereken bir bağ oldukça sınırlanmış durumda. İki halk arasındaki kültürel etkileşimin, halklar arasındaki saygı ve dostluk açısından ne kadar önem taşıdığı aşikar.

Kübalı Bakan, kültür alanında elde ettikleri başarılara değiniyor. Küba'nın her yanında bulunan sanat okulları, 100'den fazla yayınevi, ulusal sinema enstitüsü, tiyatrolar ve daha nice kurum sayesinde Küba sanatı canlılığını hiç yitirmedi. Prieto, kültür politikalarının ardındaki fikri şöyle özetliyor: kültürü popülizme kaçmadan, tavizlerde bulunmadan demokratikleştirmek.

Prieto, kapitalist ülkelerde piyasanın, aslında ilerici sanat için aşılmaz bir daimi sansür anlamına geldiğine işaret ederek, Küba'da bu durumun nasıl olduğunu anlatıyor. Küba'da sanat alanında kısıtlama yok. Küba kültürünün parçası olan her ürün, Küba hükümetince sahipleniliyor. Bunun, sonradan karşıdevrimci olup Miami'ye kaçan bazı sanatçıların devrimin 50 yılını kapsayan antolojilerde yer almaları gibi sayısız örneği var.

Piyasanın sanat alanına sirayet etmesiyle mücadelede Prieto, Saíz Kardeşler Derneği örneğini veriyor. Kübalı genç sanatçı ve yazarlardan oluşan bu dernek, Küba'da piyasa ideolojisinin sanata sızmasına karşı büyük bir eleştirel, ideolojik mücadele yürütüyor.

Ve Prieto, birçoklarının sosyalizm deyince ilk aklına gelen başlıklardan olan sansür meselesine de değiniyor. Prieto'nun işaret ettiği durum, aslında herkesin farkında olması gereken bir gerçek: Herhangi bir filmi ya da metni sansürlemek saçma olur, çünkü birincisi, bugünkü teknolojik imkanlar ve internet bunu zaten baştan imkansız kılar, ikincisiyse herhangi bir fikrin ya da mesajın insanlara ulaşmadığını, ulaşmayacağını varsaymak da kendini kandırmak olur.

Prieto, Fidel'in bir sözünü hatırlatıyor: "Halka inanın demiyoruz, okuyun diyoruz." Kapitalizmin muazzam ideolojik saldırısı karşısında sosyalizmin kültür alanında gardını düşürme şansı asla bulunmuyor. Kaldı ki, kültür ve sanat alanı şimdiye kadar ilerici, devrimci düşünceye hep büyük alanlar açmış bir alan.

Dünyanın her yanında devrimci sanatçılar bulabiliriz. Bu çok değerlidir. Devrimci sanatçıların, Antonio Gades gibi, devrim uğruna örgütlü mücadele vermeleri ise, hele ki bugün, çok daha değerlidir.

Küba gibi örgütlü bir halkın kültür üretimi ise, zaten örgütlü mücadele demektir.

[email protected]