Bir AKP’li bakanın zihniyet dünyası

Selamlar hepinize.

Bu düzende parası olanın güç sahibi olduğunu herkes bilir. Aslına bakarsanız, çok insan bunu onaylar da…

Ama etrafınızda “Arkadaş, tabii ki parası olan güç sahibi, iktidar sahibi olacak, cebinde beş kuruş olmayan adamdan ne hayır gelir” lafını pek duymazsınız.

İnsanlık onuruna aykırı olduğu fikrini değiştiremediler çünkü. Henüz.

Ama açıkça dile getirilemese de zımnen kabul edilen, birçoklarınca da hak verilen bu ahlaksızlıklar, kimi uç örneklerde açığa çıkar. Kimi çıldırma noktalarında…

Melih Gökçek’in, eşkıya gibi adam gönderip ağaç keserken ODTÜ’nün hesabına para yatırması böyledir örneğin. Yüzündeki o pis, sinsi sırıtış, güce tapınmasının haklı olduğunu düşünüp, buna inanmayanları aşağılama isteğinden kaynaklanan, bize ilkokulda sınıfımızın herkesi kendinden tiksindiren zengin çocuğunu anımsatan bir yansımadır.

Yine de Melih Gökçek’te bile pek tanık olmazsınız, para sahibi olanın diğer insanlar üzerinde güç sahibi olmasının “haklı”, hatta “normal” olduğu fikrinin dile getirilişine.

Ama neylersiniz, 11 yıllık iktidar, sahip olunan kudrete küstahça duyulan güven, yıllarca takiyyeyle gizlenen gerçek niyetleri bile açıktan dile getirebilmeye başlamış olmanın verdiği rahatlık, bir AKP’li bakana, zihninin o -gizli kalması gereken- kirli noktalarını açık ediverme halini yaşatır.

Bakın, aşağıdakiler 23 Ekim günlü TBMM Genel Kurulu tutanaklarından alıntılar.

CHP Manisa Milletvekili Özgür Özel, Soma’da 7. defa işçi ölümüyle sonuçlanan “kaza” yaşanan madenle ilgili konuşuyor, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e, onlarca defa kusur bulunan, bir defa da kapatılan bu madenin, şirket yandaş olduğu için mi tekrar açıldığını soruyor.

Faruk Çelik: Kesinlikle ifade ettiğiniz gibi, insan hayatını bu kadar ilgilendiren bir konuyla ilgili baskı veya benzeri bazı yandaş yakıştırmaların kabul edilebilir bir tarafı yoktur. (…)

Özgür Özel: Sayın Başbakanın mitingine, işçilere “Hem burada var olacaksınız hem günlük bir yevmiye daha alacaksınız.” deyip, maden işçilerini Başbakanın mitingine götürüp, onları bir askerî nizam içinde miting alanına dizip, sonra Başbakan “Somalı işçiler burada” deyince toplu hâlde sarı baretleriyle Başbakanı selamlatan maden şirketinin sahibine “yandaş” denmezse nasıl bir yaklaşımda bulunulabilir? Ben bunu sormak istiyorum.

Faruk Çelik: Bir özel şirket sahibinin bir siyasi parti mensubu olması yanlış bir şey midir, bunu anlamakta zorlanıyorum. Yani bir vatandaş siyasi partiye üye olamaz mı? Bir vatandaş bir siyasi partiye gönül vermiş ise işçisine izin verip, ücretini verip götüremez mi? Bu, Cumhuriyet Halk Partisi için de geçerlidir, AK PARTİ için de geçerlidir. Yani kamudan mı bahsediyorsun, ben anlayamadım.

Özgür Özel: Ben pes diyorum, pes diyorum!

Faruk Çelik: Nasıl “pes” diyorsunuz?

Özgür Özel: Pes! Pes!

Çalışma Bakanı, bir patronun, istedi mi işçilerine “izin” verip, ceplerine para koyup kendi partisinin mitingine götürebileceğini savunuyor. Ardından gelen “pes” muhabbetinden anlıyoruz ki, Bakan bunu büyük bir doğallıkla söylüyor.

Buna inanıyor çünkü. Bunun “söylenmemesi gereken” bir şey olduğunu unutmuş görünüyor.

İşçiyi, köle olarak görüyor. Basit ve net.

Paranın, güç olduğuna inanıyor. Güç sahibi olmanın da haklı olmak anlamına geldiğine. Açık.

İnsanlık, işte bu zihniyeti ortadan kaldırmak için savaşıyor.