Trump’ın jileti, antisosyalin mektubu

Geçtiğimiz hafta içinde yaşanan ve birbiriyle yakından uzaktan alakası olmayan iki olay kişilikle, akıl sağlığıyla açıklanmaya çalışıldı: Trump’ın mektubu ve İzmir’de genç bir hekime yönelik jiletli saldırı. İkisinde de toplumsal/insani ve diplomatik sınırları delip geçen bir tanımazlık ve hatta antisosyallik hemen göze çarpıyordu. Daha önce benzer olaylar, durumlar pek yaşanmamış olunca da kişilikler ve etrafındaki tartışmalar kolayca öne çıktı. 

Özellikle “mektup" olayında bir çok kişi daha ilk andan itibaren ABD başkanı Trump’ın kişiliğini, akıl sağlığını konuşmaya başladı. “Yaşanan bir arızaydı, diplomatik teamüller aşılmıştı, böyle bir çiğlik ve toyluk daha önce hiç görülmemişti, adam resmen sıyırmıştı” gibi gibi. Bu feryat figan bir tek Türkiye’den yükselmedi. Özellikle Çarşamba akşamı Amerikan kongresinde Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında yapılan toplantıdan sonra Batı’dan da benzer sesler yükselmeye başladı. Hatta önce oradan geldi: “Böylesi satırları ancak aklı başında olmayan birisi yazar” diye duyurdular tüm dünyaya şu meşhur mektubu. Trump’ın hâli hâl değildi! Demokrat kongre üyeleri küçük dillerini yutarak ayrıldılar, Suriye üzerine yapılan o toplantıdan.

Doğrudur, olan bitenlerin kişiliklerle ilgili bir yanı var. Bunu görmemek mümkün değil! Ama kişilik öyle bir şey ki belli bir açıdan bakarsanız tüm hayatın aslında kişilikler üzerine kurulu olduğunu düşünebilirsiniz. Kişilik her insanın kendi, özgün rengidir; her ilişkiye yön verir, şekil verir, biçim verir. Örneğin bir insan kişiliğinin sınırları ölçüsünde “arkadaşlık, dostluk ya da saldırganlık" yapabilir. O sınırlar ölçüsünde ilişkiler kurabilir. Tabii ki bu sınırlar siyasi "liderlik" için de geçerli. Kişinin yaptığı liderlik, arkadaşlık, yol göstericilik ya da öfke dışa vurumu ister istemez kişiliğinin rengini taşır. 

Ama kişiliğin de bir sınırı var. Günümüzde egemen siyaset "güçlü" figürlerin etrafına daralmış olsa da koca bir ekonominin döndürülmesinden bahsediyoruz. Her sabah yeniden tıkır tıkır işlemeye başlayan dişlilerden bahsediyoruz. Kişilik bu dişlilerden sadece birisi olabilir, hepsi değil. Yani siyaset tek bir figüre, isme daralmış olsa da arkasında koca bir düzenek var. Çoğu zaman o koca düzenek bastırıyor zaten, "ilerle, atıl, saldır, yırt, parçala" diye. Çok az örnekte ise kişiliğin sesini, rengini duyuyoruz olup bitenin içinde. 

Bu nedenle mektubu yazdıranın emperyalist işleyiş, süsleyenin ise Trump ve ekibi (evet, en sıradışı, en narsisistik, en antisosyal "yönetici" bile bir ekiple çalışır, ekibinin onayını alır) olduğunu söyleyebiliriz. Trump sadece sürece ve satır aralarına kendi rengini vermiştir diyebiliriz. Emin olun Obama da benzer bir mektup yazardı. Hillary ve ekibi ise işi mektup yazmakla bırakmazdı.

Ama Trump'ın kişiliğinin bu kadar konuşuluyor olmasının, daha doğrusu emperyalist siyasetteki “sıradışı” durumların Trump’ın kişiliğine bağlanmasının bir anlamı var. Hatta iki anlamı var! 

Birincisi her ne kadar vitrinde duran "kişilik" çok "bariz" olsa da, "ben buradayım" diye sırıtsa da buraya, yani sanki her şeyiyle (diplomasi, sınır, ölçü vs.) içinden geleni (aklına eseni) yapıyormuş gibi duran bu davranışlara odaklanmak emperyalizmi görünmez, anlaşılmaz ve hatta önemsiz hale getiriyor. Sanılıyor ki emperyalist bir ülkenin başında aklı başkanlık için yeterince “fit” olmayan birisi var ve bu kişi de işleri karıştırıyor. Sanki o olmasa işler böyle yürümeyecek. Her şey daha akla yatkın olacak!

Büyük hata!

Büyük hata, çünkü Trump tarzı bir kişilik olsa da olmasa da Çin'e çizgi çekilecek, Rusya'ya ayar verilecek ve Türkiye tehdit edilecek. O olsa da olmasa da General Motors son 50 yılın en büyük grevine çıkacak, ilaç tekelleri eroin-benzeri maddelere bağlı ölümlerden yırtmak için milyonlarca dolar para harcayacak ve Amerikan siyasetinde dahi “sosyalizm” tartışılacak. Bunlar değişmeyecek.

Değişmeyecek çünkü aslolan ekonomik sıkışmışlık, aslolan pastanın nasıl paylaşılacağı. Gerisi faso fiso. 

Ama dediğim gibi dünyanın tüm halinden, emperyalizmden, kapitalizmin ortaya çıkardığı toplumsal, demografik ve ekolojik felaketlerden ayrı tutularak Trump'ın dürtüselliğine, yasa/teamül tanımazlığına, haşarılığına, kendini beğenmişliğine odaklanan her tutum emperyalizmi gözlerimizden uzaklaştırıyor.

İkincisi Trump'ı "akıl sağlığı yerinde olmayan" ya da "aklî melekeleri başkanlığa uygun olmayan" kişi ilan etmek muhalif cepheye de iyi geliyor. Cephe dedim ama tabii ki bu "cephe" çok geniş. Hatta neredeyse ucu bucağı yok bu cephenin. Ve hatta Trump'ı, Trump benzeri siyaseti sevenler de bu muhalefet cephesinde yer alıyor. Böylesine “geniş” bir cephe bu ve tam da bu nedenle herkes ortak, asgari, müşterek bir programa odaklanmış durumda. Trump'tan ve onun tarzından her ne şekilde olursa olsun kurtulmak! 

Bu programın en libidinal, iç gıdıklayıcı, baştan çıkarıcı yeri de Trump'ın ağız oynatmaları, yüz buruşturmaları, "oooo" dedirten çıkışları, iş bilmez gibi görünen diplomatik gafları, el hareketleri ve sülalesi. Velhasıl Trump'ın kişiliği olarak kendini dışarıya vuran tüm bu haller muhalefet cephesinin programsızlığını, ufuksuzluğunu, düzeniçiliğini de örtüyor.

E, daha ne olsun. Hem emperyalizmi örtüyor hem de kendisine muhalefet edenlerin vasatlığını. Ve üstüne de emperyalist düzendeki dağılmayı toparlamaya çalışıyor. Daha ne olsun!

Dahası şu: bu ikili düzenek hepimizi korumasız bırakıyor. Ve her şey, kapitalizmin bildiği gibi sürüp gidiyor. ABD ile atışmak da barışmak da, müttefik olmak da savaşın eşiğine gelmek de düzene yarıyor!

Benzer bir durum "sağlıkta şiddet" için de geçerli. Ortalama bir akıl hekimlere, sağlıkçılara yönelen şiddette "akıl sağlığı bozuk", "bağımlı", saldırgan kişileri ve hatta bazen de doktorun suratının asık olmasını görüyor. Hepsi bu!

Ama değil.

Trump'ın mektubu nasıl ki bir jilet gibi boynumuza dayanmış bekliyorsa İzmir'deki saldırganın genç meslektaşımızın boynuna inen (ve hayatını "kılpayı" çalmayan) jilet de kapitalizm tarafından hepimize gönderilmiş bir mektup olarak orada duruyor.

Açalım, okuyalım. Ama olan bitenin sıradışılığını, sarsıcılığını ve akıl almazlığını kişilere, kişiliklere indirgeyerek rahatlamayalım. Ardındaki devasa düzeneğe de bakalım.