Sirayet-i siyaset nisyan ile mümkündür!

- Çok üstten konuşuyorsunuz Tolga.
- Nasıl yani?
- Üstten, üstten işte.
- İnan ki anlamıyorum.
- …
- Gerçekten bak. Üstten diyerek ne kastettiğini anlamıyorum. Yani, tamam ben kendimi anlayamıyorumdur, bunu anlarım da, üstten konuşmayı anlamıyorum.
- Şöyle… Sanki her şeyi bir tek siz biliyorsunuz da başkaları bir şey bilmiyor.
- Nasıl yani?
- Öyle işte kardeş.
- Bildiklerimiz var. Hatta… Bildiklerim var, bir de bilmediklerim. Bilmediklerimi, konuşamam zaten, çünkü bilmiyorum. 
- …
- E, bildiklerimi de bilerek söylemezsem, neyi nasıl söyleyebilirim ki?
- İyi de itici.
- Ne itici?
- Bu tarz itici.
- Biliyor olmanın nesi itici olabilir ki?
- İnsanlar bileni değil, eşlik edeni sever.
- Öğretmenini de mi sevmedin?
- Öğreten öğretmenleri hiç sevmedim.
- İyiyi, doğruyu öğretenleri hep sevdim.
- Onu tartışmıyoruz.
- Neyi tartışıyoruz ki?
- Üstten üstten konuşmanı!
- Ben çoktan tercihimi yaptım kardeş. Eğlendiren, oyalayan değil, bildiğini yaşayan, söyleyen olmayı seçtim.
- Siz eğlendirmiyorsunuz sanki!
- Eğlendirdiğimizi mi düşünüyorsun?
- Eğlendirmediğinizi mi düşünüyorsun?
- Laf olsun diye yaptığımız, laf olsun diye söylediğimiz bir şey yok. Ne isek o!
- Ama seçimlere giriyorsunuz.
- Baksana! Seçimler, sana bile kafa yorduruyor ama!
- Eyvallah, ama alan tanıman lazım.
- Alan?
- Evet alan!
- Kime?
- İnsanlara.
- Alan tanınmaz, işaret edilir kardeş.
- Bak sen!
- Alan işaret ile mümkündür!
- Vay!
- … 
- E, sen öykücüsün bir de!
- Yani?
- Yanisi şu: İnsanlar kendilerine alan bırakılırsa bir şeyin parçası olur. Kimse koordinatları baştan çizilmiş bir alanın parçası olmak istemez.
- Yanlış söyledin kardeş. Kimse parçası olduğu alanın koordinatlarının çoktan çizildiğini bilmeyi istemez.
- …
- Toplumdan nefret ederim ben kardeş.
- Toplum da senin sevdiğin her ne varsa ondan nefret ediyor kardeş.
- Bana ne!
- “Bana ne” diyemiyorsun ama!
- “Bana ne” demek istemiyorum.
- …
- …
- Kardeş… Sirayet-i siyaset arzu ile mümkündür.
- Ondan önce başka bir şey var kardeş.
- Ne ki?
- Sirayet-i siyaset nisyan ile mümkündür.
- Unutmak bastırmaktır.
- …
- Bastırılan geri döner Tolga.
- Bastırılan öyle rastgele geri dönmez kardeş. Belli bir mantığı vardır.
- Mantık, tam da sana göre kardeş.
- Mantıksızlık da tam sana göre kardeş.
- …
- …
- Üstten konuşuyorsunuz Tolga!
- Konuştuğumuzun altı üstü, sağı solu yok kardeş. 
- Sen ne demek istediğimi gayet iyi biliyorsun kardeş.
- Biliyorum ama senin düşündüğün yerde değilim kardeş.
- Bak yine aynı havadasın.
- Bir havada değilim.
- …
- …
- Toplum imkânsızdır Tolga.
- Toplum kurulur kardeş… Toplum her sabah yeniden kurulur.
- İyi halt eder!
- Sabahları sevmem kardeş.
- Aferin!
- Her sabahtan nefret ediyorum ve her gece yatağa, bir umut ile giriyorum.
- Üstten konuşuyorsun Tolga.
- Böyle konuşarak mı? Yani şimdi ikimizin konuştuğu gibi konuşarak mı?
- He kardeşim, he!
- Yuh artık!
- Kardeş ne alâkası var?
- …
- Ben senden tarafım. Bana bile düşman gibi konuşuyorsun.
- Sen düşman arıyorsun.
- Düşmansız siyaset olmaz kardeş.
- Düşmanını aşmayan siyaset olamaz kardeş.
- Bak yine başladın.
- Sen benim, senin gibi konuşmamı, senin gibi düşünmemi istiyorsun.
- Sen ne dediğimi anlıyorsun da anlamazlıktan geliyorsun.
- Ne dediğini anlıyorum kardeş. Sen “devrim mevrim, hikâye” diyorsun!
- Bir bak etrafına, Allah aşkına! Bir bak! Hangi devrim Tolga?
- Devrim dediğin etrafına bakarak olmaz ki!
- Devrim dediğin etrafına bakmadan olmaz ki!
- Senin tek baktığın yer kendi etrafın.
- Sen farklı bir şey yapıyorsun sanki!
- Derdim etrafım değil!
- E, ne o zaman?
- Kendi insanlarım.
- Yuh o zaman!
- Ne yuh o zaman?
- Bir avuç insan!
- Sen öyle san!
- Sen öyle sanmıyor musun, o zaman?
- … 
- …
- Yine döndük başa.
- Hep oradaydık ki!
- Gram ilerlemedik. Değil mi?
- Zor!
- Gerçekten zor!
- …
- …
- Hangi gerçek bu?
- Büyük G ile yazılan Gerçek bu!
- İmkânsız o zaman.
- İmkânsız olan da değişiyor zamanla.
- Olabilir.
- Olabilir de niye böyle duruyorsun o zaman?
- …
- Hayatta “Haydi gel!” demem sana…
- Ben de sana!
- Kolay gelsin.
- Sana da.