Sakallı

Tarihin cilvesi mi desek! Şimdilerde herkes sakallı. Hâlbuki sakal önceden pek öyle moda değildi. Hatta bazı tehlikeler taşıyordu. Ve nadiren kurtarıcı oluyordu.

Bilirsiniz; şehir efsanelerine bile girmiştir. Bazı öğrenci evlerinin duvarlarını süsleyen bir sakallı vardır. Ve bu sakallı, duruma göre o öğrencilerin dedesi olmuştur, mesela. Evdeki memurların “Çok da nur yüzlüymüş” dediği de anlatılır bu efsanelerde.

Sakal bu. Kimi zaman korkutucu, kimi zaman koruyucu.

Şimdilerde pek revaçta sakal. Güç, kudret, erkeklik göstergesi. Muhteşem Yüzyıl’dan beri, herkes sultan olmak istiyor, elinde kılıcı ve de yüzünde sakalıyla. Ve bir sakal uğruna ya rab ne losyonlar tüketiliyor. Gençlik, vücut geliştirme salonları ile unisex bakım salonları arasında gidip geliyor.

Ama bizim sakal, uğruna losyonlar tüketilen o sakal değil. Bizim sakallı da o sakallılardan değil.

Hem zaten kendisi pek sevilmezdi. Bakmayın siz şimdilerde 200. yaş günü için herkesin övgüler düzdüğüne ve gardırobundaki eski eşya kutularının içinden kitaplarını çıkarıp karıştırdığına. Bizim sakallının çoktan unutulmuş olmasını isterlerdi. Hem de çok.

Ama olmadı.

Kim bilir kaç sakallı unutuldu gitti de bizim sakallı bir türlü unutulmadı, kaldı. Neler, neler yaptılar da Karl Marx bitmedi.

Bitmedi ama herkesin de kendine göre bir Marx’ı var.

Kimisi, kültür eleştirmeni olarak seviyor Marx’ı. Ve yaşasaydı eğer, mesela geçtiğimiz on yılları Radikal gazetesinde albüm tanıtımları yaparak geçirmiş olacağını hayal ediyor.

Kimisi iktisatçı olarak seviyor. Ve yaşasaydı bizim sakallı, mesela Dünya Bankası’ndan emekli olduktan sonra yazacağını düşünüyor Das Kapital’i.

Kimisi düşünür olarak seviyor kendisini. Ve yaşasaydı bizim sakallı, şu yaklaşan seçimler hakkında ince ince düşündükten sonra elindeki mührü en yakışıklıya basacağını düşünüyor.

Kimisi acıların solcusu olarak seviyor kendisini. Ve yaşasaydı bizim sakallı, mesela Yunanistan’da Çipras’ı, İngiltere’de Corbyn’i, Amerika’da Sanders’ı, Rusya’da ise elbette ki Putin’i destekleyeceğini düşünüyor.

Kimisi bir kimlik olarak seviyor. Ve yaşasaydı sakallı, onlarca yıl aynı satırları yeniden ve de yeniden yazdığı cicili bicili bir dergisinin olacağını düşlüyor.

Kimisi falcı olarak seviyor kendisini. Ve yaşasaydı bizim sakallı, hangi fallarda yanılmış olacağını merak ediyor.

Kimisi bestseller yazarı olarak seviyor kendisini. Ve yaşasaydı, Komünist Parti Manifestosu yerine mesela “hocam parti devri çoktan geride kaldı; önemli olan toplumun demokratik çerçevede radikal çoğulcu sorgulanmasıdır” diye yazacağını düşünüyor.

Böyle böyle gidiyor işte. Herkes kendisine göre seviyor Marx’ı ve kendisine göre hatırlamayı tercih ediyor. 1844 El Yazmaları’ndan sonrasını boş gören çok. Marx’ın bütün hayatının içinde gömülü olan siyasi coşkuyu, adanmışlığı, arayışı, uzlaşmazlığı ve ısrarı görmek istemeyen çok. Ellerinden gelse bir sivil toplum örgütünün başına geçirecekler ve öylece geçecek günler.

Tabii ki başka türlü sevenleri de var. Onlar da bizim sakallıyı, Yahudi kavminin dünyaya hâkim olmak için yetiştirdiği bir isim olarak görmeyi seviyorlar. Hem zaten kafaları karıştırmak, insanları ayartmak, yoldan çıkarmak, saptırmak ve bozmak için ortaya atılmış iki düşünce akımı yok mu şu koca dünyada! Birisi Marksizm ve öbürü psikanaliz. Birisinin kurucusu 5 Mayıs doğumlu, ötekisinin kurucusu ise 6 Mayıs. Duyuyorsunuz değil mi, “Eh yani, bu da mı tesadüf, bu da mı tesadüf! Haydi açıklayın bakalım!” diye inliyor birileri.

Şimdilerde yüzüne bakan pek yok ama Türkiye'de bir kuşak bu tür bilgilerle büyüdü. Anglo-Sakson paralarıyla bastırılan ve kentlerin meydanlarında tırlarla dağıtılan kitaplarda böyle anılıyordu bizim sakallı.

Mason olduğu masalları da anlatılıyordu ki kimileri masallarla seviyor bizim sakallıyı. Zamanında koca koca devlet kurumlarımızın da hiç tereddüt etmeksizin parayı basıp sakallının “işçilerimizi nasıl kandırdığına” dair broşür bastırmışlığı da olduğu düşünülürse Marx konusundaki masalların değeri daha iyi anlaşılabilir.

Tarih böyle ilerliyor işte. Eşitsiz. Kimilerine sakal yolduruyor, kimilerine sakal bıraktırıyor.

Ne diyelim!

200 yıl geçmiş dünyaya gelişinin üstünden, kurtulamamışlar.

Yazık.

Ama isterseniz bir sır verelim. Basit, açık ve net. Marksist bir sır.

Kurtulmak mı istiyorsunuz bizim sakallıdan?

Çekinmeyin, hızlandırın tarihi.

Aklınızdaki zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok, inanın.