Rezilyıns

Kelimeyi ilk ne zaman duydum tam hatırlamıyorum ama herhalde bir 10 yıl olmuştur. Resilience, yani esneklik, dayanıklılık. İlk duyduğumdan bu yana ise aklımda başlıktaki gibi yankılanır bu kelime, yani rezil-yıns olarak.

Metalurjiden nanoteknolojiye kadar birçok yerde kullanılan bir kavram rezilyıns. Psikiyatri ya da psikolojide ise “zihinsel esneklik/dayanıklılık” olarak kullanılıyor. Yani bir anlamda zorluklara dayanma gücü olarak. Yani hayatın sizi yıkamaması: dış etkilere ve değişime esneklik gösterebilmeniz, değişimin yarattığı koşulları, çok fazla değişmeden içselleştirebilmeniz.

İngilizce sözlükler anlamını “zor ya da kötü bir şey yaşadıktan sonra yeniden mutlu, başarılı vs. olabilme” olarak veriyor. Düşüp yeniden ayağa kalkabilmek olarak da düşünebiliriz bu durumda. Ama Türkçede kelimenin tam bir karşılığı yok. Mesela “mukavemet” demiş birileri, çok güzel bir karşılık denemesi olarak. Kesin mühendislik kökenlidirler. Mukavemet diye bir dersleri vardı, hatırlarım. Ama bizim alana pek uymaz böyle mekanik işler. Terimler de. 

Öte yandan “belini doğrultmak” olarak da anlaşılabilir belki. Ama bu sefer de bizim buralara uymaz. Çünkü bizim coğrafyada bir kere eğildi mi, büküldü mü insan hep eğreti kalıyor, toparlayamıyor. Belki de bu nedenle böylesi bir kelimeye hiç ihtiyaç duyulmamış ve bir karşılığı ya da en azından yakın anlamlısı da olmamış. Ama zorlarsak “hacıyatmazlık” da diyebiliriz. Neden olmasın!

Tüm belirsizliğine rağmen son 10 yılda çok tuttu bu kelime “ruh sağlığı” alanında. Kimisi onu “ruhsal koruyucumuz” olarak kutsuyor, göklere çıkarıyor. “Her şeyin başı rezilyıns azizim” der gibi konuşuyorlar konu hakkında. Çeşitli eğitimlerini düzenliyorlar ve “Nasıl dayanıklılık kazanırsınız?” ya da “Dayanıklılığınızı arttırmanın 10 yolu” gibi konferanslar veriyorlar. Ve “iş dünyasında başarılı olmanın yolu rezilyıns ve mükemmelliyetçilikten geçiyor” şeklinde cümleler kuruyorlar. E, söz konusu başarı, hem de iş dünyasında başarı olunca “yeterince resilient olan herkes gündelik hayat anlamında sonsuz güçlüdür” gibi sözler de havada uçuşuyor.

Kimisi ise konuya daha edebi yaklaşıyor ve karşılık olarak “kırılganlık” kullanıyor. Güzel. Ama bu sefer de iş “yeterince resilient olmak için yeterince acı çekmiş olmanız gerekir” gibi bir arabeske de varabiliyor. Hani hayat tökezlettikçe “tuzla buz” olmak gibi. Tam karşısında ise “çelik gibi sinirlere" sahip olmak duruyor ve böyleleri zaten genellikle kitap falan okumak yerine maça gitmeyi ve Fenerbahçeli olmayı tercih ediyor.

Kimisi ise rezilyınsı genetik bir nimet olarak görüyor. Yani işte “şu, şu, şu genlere sahipseniz” çok “rezilyınt” bir insan oluyorsunuz gibi. Bizim buralarda var mıdır bilemiyorum ama Amerika’da genetik testi de varmış. Bir kabın içine tükürüyorsunuz ve genlerinizin ne kadar rezil-yınt olduğunu 100 dolara söylüyorlar. 

Yani konu ilgi çekiyor, takip ediliyor ve tabii ki paraya da çevriliyor. Paraya çevrilmese zaten bu devirde kimse yüzüne bakmaz böyle şeylerin. Bir tek bu devirde değil, metalar dünyasında yaşadığımız sürece her devirde. Sosyalizm hariç.

Neyse.

Nereden çıktı bu konu diye sorarsanız söyleyeyim. 10 Ekim, işte artık pek de iyi hatırlamadığımız o gün aynı zamanda Dünya Akıl Sağlığı Günü. Tabii günün ismi tartışılabilir. Çünkü çoğunluk bu güne “Dünya Ruh Sağlığı Günü” diyor. Kurumlar ve de çeşitli meslektaşlar dâhil.

İşte her 10 Ekim’de birçok kurum günün anlam ve önemine değinen açıklamalar yapıyor. Psikiyatrik sorunların toplumun gündemine daha fazla girmesini, daha fazla konuşulmasını ve bir farkındalık sağlanmasını amaçlıyorlar. İyi, güzel.

Dünya Sağlık Örgütü, bu yıl yaptığı açıklamanın temasını “Değişen Dünyada Gençler ve Ruh Sağlığı” olarak belirledi. Ve bu çerçevede bir bildiri yayınladı. Bildirinin ilk girişi şu şekilde:

“Ergenlik ve yetişkinliğin ilk yılları birçok değişimin yaşandığı, okulların değiştiği, gencin evden ayrılıp üniversiteye ya da çalışma hayatına başladığı bir dönemdir. Bu dönem genç insan için heyecan verici olduğu gibi, yoğun stres ve endişe yaşadığı bir zaman da olabilir. Bu yoğun kaygı ve endişe fark edilmez ve uygun şekilde ele alınmazsa ruhsal bir bozuklukla sonlanabilir.”

Çok doğru. Bugün dünya nüfusunun yaklaşık altıda birini 10-19 yaş arası gençler oluşturuyor. Giderek daha fazla kısmı da kentlerde yaşıyor bu gençlerin. Bu nedenle daha öneki kuşakların karşılaşmadığı yeni durumlarla da karşılaşıyorlar: internet teknolojisi, sanal ağlar gibi. Dünya Sağlık Örgütü bunlara değinmiş. Hemen daha girişte.

Ama bir yandan da yeni gençler eski kuşakların bildiği ama pek yaşamadığı başka yeni durumları da yaşıyor: daha zor iş bulmak, uzun eğitim hayatı, gelecek belirsizliği, daha sık yer değiştirmek zorunda kalmak, köksüzlük ve ait olamama hissi gibi. Dünya Sağlık Örgütü bunlara değinmemiş.

Ve ardından da şunu önermiş Örgüt: “günümüz dünyasının zorluklarıyla baş edebilmek için gençlerin mümkün olan en erken yaşlardan itibaren zihinsel ‘dayanıklılık’ yaratmalarına yardımcı olmak gerekmektedir.” İşte rezilyınsı yeniden gündemime sokan da bu cümle oldu.

Sanki boşlukta, aslında herkesin bildiği zorluklardan, güçlüklerden uzakta yetişen, yaşayan bir gençliğe seslenir gibi DSÖ. Hani şöyle söyler gibiydi DSÖ: “İş bulamayabilirsiniz ama rezil olmazsınız. Lisans, lisansüstü ve hatta doktora da yetmeyebilir ama rezilyınt kalırsınız. Önce rezilyılns, sonra internet. Rezilyınsınız varsa savaşlara da katılabilirsiniz, mülteci de olabilirsiniz, tahtakurtlarıyla da uyuyabilirsiniz. Hiç dert değil. Rezilyınsı sağla, gerisini takma sen!” gibi, gibi.

Kelimenin psikiyatride, psikolojide kullanılan anlamına dönecek olursak günümüzde “değişimin yarattığı koşullar” çok fazla değişmeden, zorlanmadan içselleştirebilecek gibi değil. Bu öyle bir zor ve güç ki geriye posası çıkarılmış, mutluluğu cep telefonu ışığıyla internette arayan milyonlar kalıyor. Sonra da “günümüz dünyasının zorluklarıyla baş edebilmek” mümkün olmuyor. İşte tam da bu nedenle, içselleştirilmemeli zaten günümüz dünyası. Gençlik, toplum, bireyler bu düzende rezilyınt olmamalı.

Tam da kelimenin çağrıştırdığı biçimde, rezilyıns için düzeni rezil eden olmalı. Birçok yerde alametleri belirdiği gibi.